Halifelik rüyası paramparça
Müslüman Kardeşler Teşkilatının (İhvan) bir yıllık iktidar dönemi, “Kardeşliğin” beşiği Mısır’da kurulması düşünülen, uzun süre gönülleri okşayan, dördüncü bir halifelik yönetiminin paramparça olmuş rüyası, Kardeşlik Teşkilatı üyesi ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ni
Arap coğrafyasını, ABD toprakları dışında faaliyet gösteren, en önemli Atlantik Askeri Merkez haline getiren Arap monarşi yönetimlerinde serpilmiş halde bulunan Batılı bazı temel devlet kaideleri dikkate alındığında, Halifelik kurumunun oluşturulması bir aldatmacadan ibarettir.
Atlantik askeri varlığına karşı mücadele etmek amacıyla, Amerikan - İsrail hegemonik dünya düzenine bağımlı günümüz Ortadoğu şartlarda, yeni bir halifelik yönetiminin kurulması önemli gibi görülmektedir. Anacak, modern versiyonuyla halifelik yönetimi, İran ve Türkiye’nin de katılmasıyla, Arap Ligi ülkelerinden oluşan geniş bir konfederasyon şeklinde ortaya çıkan, 500 milyon nüfusu olan, ucuza mal edilen enerji rezervleri ve bol miktarda ucuz iş gücü bulunan bir bölge formunda olması gerekirdi. Tek kelimeyle, uluslararası ilişkileri etkileyebilecek kritik bir aşama. NATO üslerinin bölgedeki varlığı karşısında, böylesi bir konfederasyon tasarımı olmaksızın, halifelik projesinin yeniden canlandırılması bir aldatmaca olup, dinlerin ticareti anlamındadır.
MISIR HALKININ SARAY SÜRPRİZLERİ
Protestoların yaygın olmasının nedeni, toplumunun en alt kesimlerinden gelenlerin kitlesel olarak katılımı olmuştur. Müslüman Kardeşler Teşkilatı, disiplinli yapısı ve elinde bulundurduğu önemli mali kaynaklar sayesinde alt katmandaki insanları sokağa dökebilmiştir. İhvan’ın, topluma bağnaz bir din anlayışını dayatma yerine, Mısır halkının farklı hak katmanlarından meydana gelen yapısını dikkate alması gerekirdi. Enflasyon ve geçim sıkıntısı yükü altında ezilen, geleceğe yönelik herhangi bir tasarımı bulunmayan, en küçük bir siyasi atılım gerçekleştiremeyen, İslami-Atlantik diplomasi faaliyetleri peşine takılarak, Süveyş kanalının açılması projesine rakip, İsaril’in Ben Gourian Kanalı’nın açılmasıyla yayılan tehdit karşısında, Mısır halkı, üç yıllık bir zaman zarfında ikinci kez, eski üniversitelerin verdiği fetvaları boşa çıkararak, neoislamcı Cumhurbaşkanının milli saraylar kapısını çalarak sürpriz yapmıştır.
Cumhurbaşkanı Mursi yönetiminde, Mısır’da, ulusal bir ahenk sağlanması yerine, intikamcı bir politika izleme yoluna gidilmiştir. Ayrışma yaratıcı bir politika izleme yerine, birleştirici bir politikayla başarı şansı elde etmenin yolları aranmamıştır.
İHVAN’IN SPONSORU
Suç işleme riskini göze alarak, Mursi’yi mağlubiyete sürükleyenler, önce Suudi Arabistan ve sonra ABD, Mısırdaki yönetime elli yıl boyunca koltuk değneği olmuşlardır. Protesto gösterileri bahane olmuştur. Müslüman Kardeşlerin tarihsel sponsoru bu iki devlet Mursi’nin hizmetinden dolayı teşekkür etmişlerdir. Çünkü beklentilerine karşılık verilmemiştir. Mursi’nin iktidardan indirilmesi, Katar Emiri’nin görevi devretmesinden on gün sonra olmuştur. Suudi Arabistan; kuzey kanadı üzerinde iki teokrasi yönetimini tolere edemezdi: Birisi demokratik yollardan seçim yapılan, ama Şii olan İran’dır. Güney kanadında ise, Mısır vardır: Demokratik yollardan seçim yapılan, ancak, Suudi etki alanı açısında önem arz eden Sünni bir yönetim. Sünnilik; Vahabi Hanedanlık egemenliğinin üzerine kurulu bulunduğu miras ve büyük oğlun iktidar tahtına çıkma yasası.
Mursi ve Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) gerçekliğin reddi yoluna giderek, kendilerini dış dünyaya kapatma yerine, bir özgürlük hareketi sıfatı taşıyan bu hareketin, paradoksal bir durum söz konusu olduğu zaman, İsrail’in hamisi Batılı devletlerin bir müttefiki olmaması yolunda, siyasal taahhütlerinin içebakış yanıyla ciddi bir şekilde meşgul olması gerekirdi.
Aynı şekilde, gerçeğin diğer bir kanıtı olarak, günün birinden bedelini ödeme durumuyla karşı karşıya kalmadan, büyük bir devletin yardımı uzun süre talep edilemez. Muhammed Mursi, batılı devletler birine/bir hükümete iyi hal kağıdı düzenledikleri zaman, bu şahsiyetin/yönetimin muhakkak kendisinden bir şeyleri feda ettiği anlamına geldiği dersini çıkaracaktır. Arapların kendi aralarında gelişen gizli nükleer iş birliği alanını, sonucunun nereye varacağını düşünmeden, Batılı devletlere ifşa ettiği zaman, Kaddafi’ye de övgüler yağdırılmıştı.
MURSİ’NİN DARBEYLE İKTİDARDAN İNDİRİLMESİ
Arap aleminin merkezi konumundaki Mısır, farklı bir ülkedir. Demokratik yollardan seçilip, iktidara yükselen neoislamcı ilk Cumhurbaşkanı, yönetim faaliyetlerinde mezhebe dayalı bir politika izlemekten daha ziyade, bu realiteye göre hareket etmiş olmalıdır. Müslüman Kardeşler (İhvan), Mursi’nin de asla unutmayacağı, Nasser döneminden beri (1952) Mısır ordusunu teşkilatla karşı karşıya getiren tarihsel meşruiyet çatışmasını ve daha önce yaşamış oldukları bölünmelerden ileri gelen engeli aşmayı sağlayıcı bir projeyi iktidara sunmayı başaramamıştır. Devrik Cumhurbaşkanı Mursi, iktidarda olduğu dönemde, realitenin vecibelerini yerine getirmede ve güç dengelerine göre adaptasyon yapmada geç kalmanın bedelini ödemektedir.
Mısır’ın farklı bir yapısı vardır: İki yüzyıl önce Fatimi Devleti yönetiminde Şii bir toplumdu. Hıristiyan Araplar; Koptiler, ülke tarihinin aynı özünü teşkil etmektedir. Mısır tarihi, toplumun çoğalarak nüfus birikimi yapma süreci gibi, sedimantasyon evresini geçirerek meydana gelmiştir. Günümüz Mısır toplumunun büyük çoğunluğu Sünni Müslüman olmasına rağmen, bu özelliğine dayalı politika belirleme artık yeterli değildir. Mısır’da, Sünni bir politikanın belirlenmesi, kendi içerisinde zaten mevcut değildir. Milli mirasın öngördüğü sınırlar dahilinde Sünni bir politika oluşturulmaktadır. Günümüz Mısır halkının ufkunu bağnaz bir İslam temeline indirgemek, bu halkın aklı başındaki insanlarına hakaret olur. Mısır; Cemal Abdül Nasır’ın, (doğunun yıldızı ses sanatkarı) Ümmü Gülsüm’ün, Şeyh İmam’ın, Fuat Naim’in ve Ala el-Esvani’nin, yani düzene başkaldıranların ülkesi.
Fransızcadan çeviren:
Nizamettin Karabenk
ABD’NİN KOLTUK DEĞNEKLERİ
Müslüman Kardeşler iktidardayken, asi bir halkın derinlerde yatan beklentileri, devrik diktatör faktörünü ve aynı şekilde, Mısır’ın Arap dünyasındaki konumunda canlandırma sağlamaya hükmeden büyük gücün isteklerini de dikkate alması gerekirdi. İslam’ın sosyalizm ile uzlaşmasından geçen bir tür sentez şeklinde, ülkede ayrışma yaratan ideolojik çatışma konularının üstesinde gelerek, monarşinin 1952 yılında yıkılmasından bu yana, yenilik yapan bir yönetimin örneği olmalıydı. Müslüman Kardeşler iktidarı, Nasser’ın mirasını, Mısır’ın milenyum geleneğiyle birleştirerek, eskilere dayanan petromonarşilerin finansal ve ABD’nin ultraliberalizm koltuk değnekleri şeklinde olan, Müslüman Kardeşlerin görüş alanına ve güvenirliğine engel teşkil eden bu iki geleneksel destekten kurtulmanın yollarını arayarak, Atlantik diplomasinin Arap dünyasında dişli bir çark gibi çalışmasına imkan sağlamamalıydı.
Şİİ İSLAM KANADI; İRAN
Mısır’ın, Müslüman Kardeşlerin (İhvan) iktidar direksiyonunda olduğu dönemde, mutlak bir saygısızlık hareketi, dogmatizmin başka bir sonucu, en azında katı bir yönetimin resmen gerçekleşen bir icraatı, Hazreti Peygamberin torunları; Hasan ile Hüseyin’in öldürülmesiyle sonuçlanan, 1500 yıldan beri devam eden bir anlaşmazlıktan dolayı dile gelmeyen bazı konulara bir çözüm yolu olması amacıyla, Şii İslam kanadın başını çeken İran ile daha fazla tarihsel uzlaşma girişimlerinde bulunması gerekirdi. Mısır, bir yandan, kendisine tehdit olan boğulma olaylarına karşı önlem alırken (Nil nehrini besleyen Etiyopya su yatakları, Süveyş Kanalına rakip, Ben-Gurion Kanalı), Mursi yönetiminin, Gazze Bloku’nu kaldırarak, durumu kendi lehine çevirmek suretiyle, sürpriz yapabilirdi. Bu anlaşma, Mısır’ın daha onaylamadığı bir anlaşmadır. Dünyanın iki büyük teokrasi yönetimi olan İsrail ve Suudi Arabistan’ın da önünü kesmek üzere İran ile ilişkileri normalleştirmesi gerekirdi.
Rakip hareket, Selefiler ile rekabet temelinde, genellikle coşkulu ifadelerle geçen bu deneyim, en azından altmış yıllık demagojik popülist muhalefetten daha zorlu olmuştur. Müslüman Kardeşler, Mısır’ın bütünüyle kaybeden taraf olacağı bu maceraya atılmadan önce, Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı görev süresinin ciddi anlamda muhasebesini yapan bir araştırma sürecine girmesi gerekmez miydi? Mısır’ın kaybeden tarafta yer alması, İsrail ve Vahabi İslam, Suudi Arabistan’ın çok büyük yararına olmuştur.
İSRAİL’İN STRATEJİK MÜTTEFİKİ TÜRKİYE
Suudi Arabistan, Mısır’ın sulama faaliyetleri için gerekli olan Nil Nehri suyunun önemli bir miktarını tutan Etiyopya’daki barajın inşaat faaliyetlerine finansman sağlamıştır. Suudi Arabistan; bir Arap ülkesi, diğer Müslüman Kardeşler gibi, Müslüman ve bağnaz bir ülke. Mursi iktidarının Suudi Arabistan yönetimi eliyle istikrarsızlaştırılma olgusu, Suudi Arabistan’da da, kendi özgül yapısı itibariyle, Sünni bir politikanın olmadığına dair çarpıcı bir göstergedir. İsrail’in stratejik müttefiki Türkiye’ye gelince; siyaset sahnesindeki denklemi Muhammed Mursi ve Raşid Gannuşi’ye (Tunus) benzer olan neoosmanlı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti de aynı kaygıları taşıyor olmalı: Türkiye’nin, İsrail ile olan normalleşme sürecindeki ilişkilerinde suç işlemeye neden olacak adımların atılması ve Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi Konferansı (AIPACC) eteklerine yapışılması da beklenemez. Demagoji yapmak artık fayda sağlamıyor. Demagoji yapılarak 60 yıllık muhalefetin sonuçları, Mursi’nin iktidar dönemi acıklı sonsözünde görülmektedir. Protesto gösterilerini düzenleyenler, verilmek istenen mesaja vurgu yapılması amacıyla, lüksten kaçınmak veya ihanetten arınmak üzere, 20 milyona yakın insanı protestolara katılmak üzere seferber etmiştir; bu rakam Mursi’nin Başkanlık seçiminde aldığı oy miktarına karşılık gelmektedir .(www.mondialisation.ca)