Leyla Erbil, Alpaslan Işıklı…
Çünkü her biri kendi alanında farklı işler yapmayı, öncü olmayı, gerçekleri ifşa etmeyi başarmış kişiler bunlar.
Globalizmin her şeyi tek tipleştirmeye yönelttiği, mediokrasinin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Aşırı uzmanlaşma, insanları detaylarda zenginleştirirken, geneli algılama ve yorumlamada yoksullaştırıyor.
Alpaslan Işıklı ile ilkin doçentlik tezi nedeniyle gıyaben tanıştım ve hayran oldum. Sendikal hareket ve siyaset bağıntısını konu alan ilk ciddi akademik çalışmaydı.
Daha sonra şahsen Ankara’da 80 darbesinden sonra tanıştık. General Evren Üniversitede korkunç bir kıyım yapmış ve üniversiteleri yeni resmi tez, İslam-Türk Sentezi doktrinine teslim etmişti. Öte yandan emeği hedef alan Şili’de General Pinochet’den kopya neo-liberal politikalar başlatılmıştı.
Alpaslan Işıklı, DİSK’in danışmanlarındandı. Bu nedenle gözaltına alındı ve Ankara Emniyetinde egemen olan ülkücü polisler tarafından feci bir toplu dayaktan geçirildi. Aynı emniyette, Türkiye’de iktisat biliminin öncülerinden Sadun Aren’in de dövülmüş olması hala ruhumu acıtan olaylardan biridir.
O günlerde işkencelere karşı müthiş bir direniş sergileyen Behçet Dinlerer ise, kalorifere zincirli vaziyette can veriyordu. DAL grubunun koridorları da dolup taşmıştı, hücreler balık istifi doldurulduktan sonra. Direnenlerin boynuna, YSY diye yazıyorlardı. Yani yemek ve su yok!
Ayşe ile birlikte ayakta tutmaya çalıştığımız Belge Yayınları ve daha sonra kurduğumuz Alan Yayınları, o karanlık günlerde adeta alternatif bir üniversite işlevi gördü. Korkut Boratav, Mete Tunçay, Murat Belge, Barış Derneği davası nedeniyle hapiste olan G. Şaylan, Haluk Tosun, Ali Sirmen, ve diğerleri.. Ve 1985 yılında ilk akademik Marksist dergi 11. TEZ’i yayınlamaya başlayacaktık.
Alpaslan Işıklı’dan da, diğer işsiz akademisyen arkadaşlarla birlikte Emek karşıtı neo-liberal politikaları eleştiren, Marksist yeni değerlendirmeleri toparlayan bir derleme hazırlamasını istedik. İyi bir şey çıktı ortaya sonunda, derdimiz yaşananların, bütün o günlerde yaşananların analizini, dünya deneyimleri üzerinden yapmamızı sağlayacak kaynakları insanlara sunmaktı.
Işıklı, önsözü o sıralarda çok hayran olduğu, siyasal yasaklı Bülent Ecevit’in yazmasını istedi. Ama ben kabul etmedim. Ecevit nedeniyle, cuntanın dikkatini gereğinden fazla üstümüze çekmek, çalışmalarımızı engelleyebilirdi. Ve buna da değmezdi doğrusu. Nice insanı olduğu gibi Alpaslan hocayı küstürmeyi de başardı Ecevit çifti.
Biz de, konsey, Sovyet, şura gibi deneyimlerin sosyalizmin demokrasi ile olan sorunlu ilişkisine merhem olduğu düşüncesinde olduğumuz için, ve Alpaslan Hoca, çalışmasında bunun Marksist kuram içindeki kaynaklarını iyi yorumladığı için bu çalışmasını da önemsiyorduk. Sekter biçimde, revizyonizm diye Yugoslav deneyimi göz ardı edilmesin diye düşünüyorduk.
Sözde seçim yapılmış, demokrasiye geçilmişti 1983 yılında. Ama kendimizi hemen Basın savcılığında bulduk. Savcıya bu kitabın akademik bir çalışma olduğunu anlatıp, SBF tarafından yapılan ilk baskısını gösterdim. Savcı, “bir daha yayınlayacağınız kitapları daha iyi okuyun, basmaya karar vermeden önce” diye nasihat ederek” beni yolculadı ve dava açmadı. Kısacası Marx alıntıları hala sansüre tabi idi, Özal Demokrasisi yıllarında.
Emek hareketi uzmanı olan Alpaslan Hoca, ulusal sorun karşısında ise, yakından izlediği Yugoslav deneyinin çökmesinin travması ile, 90’lı yıllarda ne yazık ki ulusalcılaştı. Ama yeni bir Yugoslavya olmama kaygısını da anlamak gerek ki, bu durum birçok aydının da ulusalcılaşmasının nedenidir.
Ama Yugoslav deneyimini çökmesinin nedeninin ise, ilkin, daha TİTO ölmeden önce, Sırp egemen milliyetçiliğinin Partiyi ele geçirmeye çalışmasından kaynaklandığını da görmek gerekiyordu. Onunla yarışmaya kalkan Hırvat Milliyetçiliği de cehennemin yollarını açacaktı. Ve de özyönetim sisteminin yozlaşmasını da buna ekleyelim.
Dolayısıyla Kitlesel kıyımların devam ettiği sırada bile, “sosyalizm” adına Miloseviç rejimine sahip çıkan kimi “sosyalistlerin”, burada da ulusalcılaşmasına, kendi kaderini tayin hakkını defterlerinden silmelerine şaşırmamak gerek.
Seni, bizi zenginleştirdiğiniz için hep sevgiyle anacağız Alpaslan Hoca.
27 Temmuz 2013 18:18
Ragıp Zarakolu
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik
Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.
Evrensel'i Takip Et