13 Ağustos 2013 17:09

Yerel Politika Kadınlar İçin Neden Önemli?

Gezi direnişiyle birlikte pek çok şey oldu memlekette, ama en önemlisi duyargalarımız açıldı. Neler olup bitiyor, yaşamlarımız, yaşam alanlarımızı, çevremizi düzenleyen uygulamalar ve kurallarda ne gibi müdahaleler yapılıyor daha çok merak eder olduk. Söz ve karar hakkımızı gereğince kullanabilmek daha bir hassaslaştığımız bir konu artık. Yaklaşık bir sene sonra yapılacak yerel seçimler için şimdiden aday isimleri de duymaya başladık. Yerel politikalarsa en doğrudan etkilendiğimiz politikalar. Bilinmez bir şey değil ülkemizde kadınların çoğunluğu için temel yaşam alanı ev ve yakın çevredir; yani mahallemiz, semtimiz. Yerel yönetimler, yaşam alanımızla, çevremizle ilgili olarak mekânsal, toplumsal, kültürel, ekonomik tüm ihtiyaçlarımızı karşılamayı, ortak sorunlarımızı çözmeyi amaçlar. Kâğıt üstündeki hal budur. Oysa yaşadıklarımızdan biliriz ki kentlerdeki çoğu yerel politikalar ve hizmetler kadının ihtiyaçlarını gözetmekten uzak. Pek çok hizmet, düzenleme ve politika, cinsiyet açısından tarafsız görünse de, gerçekte yarattıkları sonuçlar açısından, kadın yanlısı olmadığını görüyoruz. Hem bunlara bakalım hem de bunlar karşısında yükseltebileceğimiz söze bakalım istedik. İSTİHDAM Kentler göç dalgalarıyla giderek büyürken insanların çoğunluğunun temel gereksinimleri bile karşılanamıyor. Beslenme yetersizliği, işsizlik, mülksüzlük, korkunç bir yoksullukla sarmalanıyor. Yoksullukla başa çıkmaya çalışan ailelerde en elverişsiz, en kötü koşullarda çalışanlar genellikle kadınlar. Düşük statü ve ücretli işler, kayıt-dışı işler, güvencesiz ve ağır koşullar kadınlara uygun görülüyor. İş olanaklarının sınırlılığı, kadınlar için özel mesleki eğitim programlarının yaygınlaşmamış olması, çocuk sahibi kadınlar için yeterli ve ucuz çocuk bakım hizmetlerinin bulunmayışı, ekonomik desteklere ulaşmanın güçlüğü, evde üretim yapan kadınlara pazarlama olanaklarının sunulmayışı ev içindeki ataerkil işbölümünün değişmeyişi (önceden çalışmış bulunan kadınların %52’si de ailevi nedenlerle isten ayrılıyor!) gibi türlü nedenler kadınları engelliyor. Bu koşullarda yoksul ailelerde yetişkin kadınların çalışması, evdeki işlerin ve çocuk bakımı sorumluluğunun kız çocuklarına devredilmesi anlamına geliyor. Kızlar, eğitimden uzaklaşıyor ve içinde bulundukları döngüyü kıramıyorlar. HİZMETLERE ERİŞİM

KONUT İçinde yaşadığımız kentler ve konutlar neredeyse tümüyle erkekler tarafından tasarlanmış ve yapılmıştır. Oysa çoğu kadının yaşamında konut ve yakın çevresi neredeyse tek yaşama alanıdır. Kentler işyeri-ev ayrımına göre tasarlanmıştır; evde yapılan üretim “görünmez”, bu tür üretim yapan kadınları güç koşullar karşısında bırakır. Evin içinde ayrı ve elverişli bir çalışma mekanı bulunmaz. Dünyadaki hane halklarının üçte birinin reisinin kadın olduğu tahmin ediliyor; çoğunluğu da yoksullar arasında. Ne var ki, “uygun aile” düşüncesinin etkisiyle de bu kadınların durumu, konuta ilişkin özel gereksinimleri göz önünde bulundurulmaz. Aile reisi olan ya da yalnız yaşamak durumunda olan kadınlar, türlü önyargılar nedeniyle uygun kiralık ev bulmakta da güçlük çeker. YAŞAM ALANLARINDA DOĞAL ÇEVRENİN KORUNMASI “Temizlik” daha çok bir ‘kadın işi’ olarak görüldüğünden olsa gerek, çevrenin korunması ve iyileştirilmesinde de çoğunlukla kadınlara misyon yüklenir. “Herkes kapısının önünü temiz tutarsa bütün kent temiz kalır” söyleminin altında da böyle bir mantık yatar. Kadınlar daha çok “ev işi” yaptığı için “yeşil kamu politikaları” hep kadınlar üzerinden planlanır. Örneğin, ambalaj geri kazanımında atıkları evde ayrıştırmak işini üstlenen, geri kazanım merkezlerine, kumbaralarına ya da dükkânlara ambalajları geri götüren çoğunlukla kadınlardır. Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi için yeterli kamu kaynakları ve personeli ayrılarak etkili önlemler alınmadığı durumlarda, hastalıklar artar, hastaların bakımı da ‘kadın işi’ olduğundan, kadınların yükü bir kez daha artar. Yeterli altyapının ve kirlilik denetiminin olmadığı sağlıksız bir ortamda sürekli taşan kanalizasyonlar, patlayan borular, asfaltsız yollar kadınların üzerindeki yükü en az iki katına çıkarır. Evi daha sık süpürmek, çamur temizlemek, su arıtmak ya da temiz içme suyu taşımak, hane halkının üstünü başını daha sık yıkamak, çöplüklerden taşınan illetlerle uğraşmak, gürültüden uyanan bebeklerle başa çıkamamak... ULAŞIM VE DOLAŞIM Gündelik yaşam içinde ulaşımın farklı cinsler için aynı anlama gelmediğinin farkına varırız. Kadınlar, ortalama olarak daha az gelire sahip olduklarından istedikleri gibi hareket etme, her istediğinde istediği yere gidip gelme olanağına sahip değildir. Kadınlar erkeklerden çok daha az özel otomobil kullanır, dolayısıyla toplu taşımacılıktan ağırlıklı olarak kadınlar yararlanır. Çocuğu hastaneye, kreşe ya da okula götüren, kreşten ve okuldan alan, evin alış verişini yapan, kentin farklı yerlerindeki akrabaları düzenli olarak ziyaret etmek durumunda olan vs. genellikle kadındır. Kısmi zamanlı, gündelik işlerde, belli pazarlama uğraşıları gibi işlerde çalışanlar da öyle. Bu, birçok kadının olağan mesai saatleri dışında yollarda olduğu anlamına gelir. Oysa toplu taşım araçlarının seferleri mesai saatleri dışında belirgin biçimde azaltılır. Yaya olarak kent-içi yolculuk yapanlar da çoğunlukla kadınlardır. Kaldırımda bebek arabasıyla ilerlemeye çalışan kadının önüne çoğu kez türlü engeller çıkar; rampa yerleştirmek nadiren düşünülür. Ola ki kadın kaldırımı sağ salim engelsiz tamamladı, karşısına sayısız merdivenle inilip çıkılan bir üst ya da alt geçit çıkar bu kez de. Çünkü kentler, ağırlıklı olarak erkeklerin kullanımındaki özel otomobillerin hareketliliğini kolaylaştırmak üzere düzenlenmiştir. Kadınların istediği zaman istediği yere rahatlıkla gitmesini engelleyen, yeterli aydınlatması olmayan, güvenliği sağlanmamış sokaklar, caddeler ve açık alanlar vardır.