Sendika her şeyden önemli
Birkaç kuşak bir arada yaşamanın ve çalışmanın da etkisiyle geçmişin mücadele birikimini de taşıyan İSDEMİR işçisi için sendika olmazsa olmaz! İşçiler bu konuda, yüksek ücret karşılığında teklif edilen idari görevleri bile “Sendikasız hiçbir kadroyu kabul etmeyiz” diyerek geri çevirecek k
Bir işçi havzası düşünün. Sadece yüz binlerle ifade edilen nüfusuna rağmen on binlerce işçinin yaşadığı ve çalıştığı bir kenti düşünün. Ve bu bölgede birçok yeni termik santral kurulması planlarını, şehre girişte sizi karşılayan göğü delen fabrika bacalarına yenilerinin eklendiğini… Hem de işçilerin mücadele deneyimi bakımından en önemli ve büyük işletmesinde grev varken… O rtadoğu’nun en büyüğü, Avrupa’nın üçüncüsü; ürettiği yassı çelik ile otomotivden kola kutusuna, salça kavanoz kapağından motor parçasına, beyaz eşyadan yağ kutularına kadar milyonlarca ton çeliği üreten bir işletmeden söz ediyoruz. Sektördeki etkisi ve ülke ekonomisine katkısı bakımından kritik bir işletmeden; İskenderun Demir Çelik Fabrikası yani İSDEMİR’den… Yöneticileri, özelleştirme sonrası modernizasyonuna hız verilen İSDEMİR’deki bu büyümenin, “sinerji komiteleri” , “yalın yönetim”, “kaizenler” ile sağlandığını anlatıyor. Ancak büyümeden, bu entegre tesisin emektar işçilerinin neden payını alamadığı konusunda suskunlar. Üstelik özelleştirildiği dönem yaklaşık 12 bin olan çalışan sayısı şimdi 5800 civarında; bunun 1100’ü beyaz yakalı. Yani işçinin verimliliği de artmış durumda. Bu suskunluk ve “kötü yönetim”in, işçileri ve sendikaları Çelik-İş’i grev seçeneğine götürdüğünü artık hepimiz biliyoruz. Evet, savaş ve katliamla çalkalanan sınır bölgemizde, stratejik bir işkolu olan demir çeliğin bu en büyük fabrikasında 22 gün süren bir grev yaşandı. 23 yıl aradan sonra yaşanan bu grev, işçi sınıfı mücadelesi açısından, öğretici pek çok deneyim biriktirdi. SENDİKAL BİLİNÇ İLERİ İşçiler, grev boyunca, ücret artışının yanı sıra, iş güvencesi ve işçi sağlığı gibi taleplerini öne çıkardı. “Ücret artışı bunlarla birlikte olursa anlamı var” diyorlardı. İş kazaları sonucu oluşmuş hastalıklar ya da uzuv kayıpları yaşayan yaklaşık 850 işçinin işten atılacağı yönündeki duyumlar, ücret talebinin kenara itilmesinin nedeniydi. “Bugün onlara yarın bize”, “Onların kılına dokunamazlar, önemli olan iş güvencemizin garantiye alınmasıdır” diyen işçiler, sendikal bilinçlerinin “dar” ücret artışıyla sınırlı olmadığını da gösteriyorlardı. İşçiler kalifiye olmanın, ürettiğinin değerli olmasının özgüvenini taşıyor. Kendilerine yönelik “ücretlerinin zaten yüksek olduğu” tartışmalarına karşılık “Benim ürettiğim mal ve ondan elde edilen kâr ve katma değer ile sokakta simit satanınki aynı mı?” diye sorabiliyorlar örneğin. Ya da grevin kırılması söz konusu olduğunda, “Sokakta topladığı adamla benim işimi yapabilir mi? Mühendis benim yaptığım işi yapamıyor” diyebiliyorlar. Sendikalı yani örgütlü olmak İSDEMİR işçisi için çok önemli. Bunda birkaç kuşak işçinin bir arada yaşamasının ve geçmişin deneyimin genç kuşaklara aktarılmasının payı vardır elbet. Mücadelenin hafızasının canlı olmasının önemi ortaya çıkıyor çünkü. Örneğin, iyi bir sözleşme imzalanmamış olmasına ve hoşnutsuzluğa rağmen, sendika başkanı “yeni bir yönetici konumu oluşacağını ve bazı işçilerin buraya geçeceğini” söylediğinde, işçinin sorduğu ilk soru, “Biz bunu kabul ettiğimizde sendikaya üye olabilecek miyiz” oluyor. Başkanın net bir yanıt verememesi karşısında ise işçinin tavrı net; Biz sendikasız hiçbir kadroyu kabul etmeyiz! Zaten grevden önce de işverenin 506 posta başı işçiye “yüksek ücretle idari kadroya geçmeyi” teklif ettiği, ancak sadece 28 işçinin bunu kabul ettiği biliniyor. Nedenini bir işçi çok net şekilde açıklıyor: Sendikasız olacağız ve işveren işten atmaya en yüksek ücretliden başlayacak. İŞÇİ SONUÇTAN MEMNUN DEĞİL “Peki, sendikanız?” diye soruyoruz. İşçiler büyük bir özgüvenle “Biz olmadan onlar olmaz, onlar da bizim için olumlu kararlar almak zorunda” diyerek olması gerekeni ekliyorlar: İşçi denetimi. Sonuçta hükümet greve açıktan müdahale etti ve tarafları uzlaştırdı. Bağlı olduğu konfederasyon Hak-İş de öyle isteyince, sendika daha fazla hükümeti karşısına almayı göze almadı. Sendika yöneticileri, hükümetin istediğini yapmamanın faturasının ağır ödeneceğini, bütün devlet bürokrasinin kapılarının kapanacağını söylediler. İşçiler sonuçtan memnun değil. Bir bölümü tepkisini sözleşmenin yapılacağı açıklamaya gelmeyerek, kimi sessiz kalarak, kimi alkışlamayarak gösterdi. İSDEMİR grevi, kendisini yakından izleyenler açısından işçi sınıfı-siyaset ilişkisi üzerine bu vesileyle yeniden düşünme fırsatı verdi. KAİZEN EMİRLERİ + SİNERJİ KOMİTELERİ=YALIN SÖMÜRÜ “Minimum maliyet ve maksimum verimlilik” diyor OYAK’ın sahibi olduğu İSDEMİR ve ERDEMİR yönetimleri. Dünya devleri arasına girmelerini sağlayan kriterleri özetle şöyle anlatıyorlar “isdemir.com” sitesinde: 2008’de genel müdür liderliğinde ve üst yönetimin katılımıyla “yalın yönetim” yaklaşımı benimsendi. İkinci olarak da “kaizen”ler ile iyileştirme, verimlilik ve kalitenin yakalandığı. Nedir bu yalın yönetim/üretim ve kaizenler peki? İşçilerin işletmelerde verimliliğini artırmanın tek koşulu performansını artırmak. Diğer işçilerle yarışırcasına rekabet, yani temponun artırılması… Bunun için çeşitli çeşitli yöntemler uygulanıyor. İş yoğunluğu ve talebe göre tam zamanlı üretim stratejisine bağlanan YALIN ÜRETİM uygulamasının en klasik örnekleri Japon otomotiv işletmelerinde görülmekte. Buna göre; üretim esnasında gereksiz unsurların temizlenmesi gerekiyor. Hata olmamalı. Maliyet en aza inmeli. Fire verilmemeli. Müşteri memnun edilmeli. Üretim tekniği geliştirilmeli ve işçi bu sürece dahil olmalı vb... Yalın üretim modelinin uygulandığı TOYOTA Japonya fabrikasında örneğin bahsi geçen bu uygulamaların yarattığı sonuç insanlık dışıdır. İşçi adeta robottur. 8 dakika 26 saniyede 35 farklı iş yapan işçi bu süre içinde gün boyunca 11 kilometre yol kat eder. İşte en yalın haliyle sömürü! KAİZEN uygulamasının sonucu iyileştirme sağladığını söyleyen İSDEMİR, KARDEMİR yönetimleri, işçi maliyetlerini en aza indirmek için, “sinerji komiteleri” de dedikleri “kalite yönetim ekipleri” kurmaktadır. Japonca’da işgücüne dayalı üretim anlamına gelen kai (değişim) zen (daha iyi)’in hedefi “sürekli iyileştirme”dir. Bunun için KAİZEN emirleri devreye girer: Tüm işçiler bir araya gelmemelidir. Vakitlice çalışılmalıdır. Birbirinden şikâyetçi olunmamalıdır (siz onu yöneticileri şikâyet etmeme olarak okuyun). Sessiz de olsa protesto yasaktır vs... Evet, sürekli iyileştirmenin, yalın yönetimin amacı çok açıktır. Özellikle özelleştirme sonrası tam bir sömürü çarkı kurgusu yaratılmıştır. Ve maalesef işçiler de bu çarkı döndüren bir unsur haline getirilmiştir. Sendikalar? Tartışmak şart! SEKTÖRDE BELİRLEYİCİ İSDEMİR’deki gelişmeler sadece burada çalışan 6 bine yakın işçiyi değil, bölgede sektörde faaliyet yürüten haddehanelerde çalışan binlerce işçiyi de etkiliyor. Çünkü üretim sürecinde doğrudan İSDEMİR’e bağlı haddehaneler var. Yani grev biraz daha uzasa diğer işletmeleri de etkileyecekti. Örneğin, MMK işvereni anlaşmak için İSDEMİR’de grevin bitmesini bekledi. Daha önce anlaşsa dahi işlediği kütük demiri İSDEMİR’den almadan üretim yapamayacağını biliyordu. İSDEMİR İŞÇİSİNİN PROFİLİ İSDEMİR’de işçilerin yaş ortalaması 35 ve her geçen dönem daha da düşüyor. Çünkü ücreti yüksek (kademesi fazla), emekliliğine az kalmış veya emekliliği dolmuş olanlar işten çıkarılıyor. Eğitim düzeyleri yüksek. Meslek lisesi mezunu olmayan işe alınmıyor. İSDEMİR’de ilk kuşak işçilerin köyle bağı vardı, ufku köyüne dönme ya da bir “bakkal dükkânı” açmakla sınırlıydı. İkinci, üçüncü kuşak işçiler için ise köy, belki sadece bir tatil yeri. Şimdiye kadar işçi alımını sendika aracılığıyla denetlediklerinden, emekli işçilerin yerine çocukları işe alınmış ve birçok işçi, babası sayesinde mücadele hafızasına sahip. 89 grevi ve 2013 grevi iki kuşağı birleştirmiş. Bölgedeki diğer işletmelere, hatta pek çok işkolundaki işçilere oranla yüksek ücret alıyorlar. Evlerinde internet var, basını takip ediyorlar, teknolojiyi kullanıyorlar… Yüksek artı değer ürettiklerinin ve ekonomide tuttukları yerin farkındalar. “Biz salça değil, metal üretiyoruz” diyorlar. İşçiler büyük oranda Sünni Türklerden oluşuyor. Bu bilinçli bir tercih mi bilinmez. Ancak daha önce Ceyhan’dan da işçi alımı yapılırmış, artık yapılmıyor. Yarın: İSDEMİR işçisi ve politika