Brezilya’nın ‘Devrimci Müslümanlar’ı
Papa’nın gelişi ile oluşan ‘ruhani’ atmosferden rahatsız dindarlar da var. Türkiye’deki Devrimci Müslümanlar’a benzeyen Brezilyalı ‘Hıristiyan İşçiler’, tanrıya inandıkları gibi sınıf mücadelesine de gönülden inanıyorlar.İlk defa bir Latin’in Papa seçilmesinin etkisi tüm k
Elif Görgü
İlk defa bir Latin’in Papa seçilmesinin etkisi tüm kıtada olduğu gibi Brezilya’da da büyük oldu. Papa Frances’in Katolik Gençlik Buluşması için gelişi ise ülkeyi hareketlendirmişti. Papa’nın ayrılmasının ardından bile Rio’da, çoğu Amerika kıtasından olmak üzere Katolik gençlik grupları soğuğa ve yağmura aldırmadan dini şarkılar söylüyor, kimi köşelerde Fransisken rahipler gençlerin sakallarını keserek bir nevi “helal tıraş” yapıyorlardı. Kentin, bir tepenin üzerine inşa edilmiş ünlü İsa Heykeli’ni ziyaret etmemiz de kalabalık nedeniyle mümkün olmadı. Dik tepeye trenle çıkılıyordu ve Katolik gençler tüm tren biletlerini tüketmişti! Bu yüzden Brezilya’yı İsa’nın gözlerinden görme şansını bulamadık... Heykelin adı “Kurtarıcı İsa”. Rio de Janeiro’yu 1700 metre yükseklikten kucaklar gibi açılmış kollarıyla, başı eğik hüzünlü bakıyor kente doğru. Çarmıha gerilmesini de temsil etmesi için açılmış kollarını ne kadar uzatırsa uzatsın kurtarılması gerekenleri kurtaramadığından olsa gerek bu hüzün. Örneğin bize kenti gezdiren Üniversite Öğrencisi Pedro, Rio’nun favelalarından yoksulların da eylemlere katıldığını ancak 21 Haziran’daki büyük eylemin bir sonraki gecesi, uyuşturucu çeteleri bahanesiyle bir favelaya baskın olduğunu ve polisin 8 kişiyi öldürüldüğü anlatıyor. Halk, bu yaşananların eylemlerle bağını kurmuyor, favela (gecekondu mahallesi) çatışmaları çoğunun gözünde normalleşmiş görünüyor. Papa da bir favelayı ziyaret ediyor bu arada. “Umudunuzu kaybetmeyin” diyor, hatta “Herkes mümkün olduğu kadar sosyal adaletsizlikleri sona erdirmek için uğraşmalı” cümlesini bile sarfedebiliyor, sosyal adaletsizliklere karşı mücadele edenleri katleden bir diktatörlüğe yardım ettiği yıllarını unutmuşçasına...
TANRIYA DA, SINIF MÜCADELESİNE DE İNANANLAR
Ancak ülkedeki bu muhafazakar atmosfer tüm dindarları birleştirmeyi başaramıyor, çünkü Brezilya’da da tıpkı Türkiye’de, Gezi Parkı sürecinde öne çıkan “Devrimci Müslümanlar” gibi bir örgütlenme mevcut. Aslında Latin Amerika’nın “Devrimci Hıristiyanları” da diyebileceğimiz, Tanrıya inandığı kadar sınıf mücadelesine de inanan, gericiliği reddeden ve “Özgürlük Teolojisi” denilen, dünyaya yoksulların gözünden bakan bir dini akım uzun yıllardır mevcut. Özellikle ABD destekli kanlı diktatörlüklerin zamanında, mesela bugünün Papa Francesco’su Arjantinli Jorge Bergoglio, ilerici rahipleri darbecilere jurnaller ve Diktatör Jorge Videla’yı kutsarken, bir kısım din insanları ise devrimcileri askerden saklıyor, yardım ediyor, ölümü göze alarak mücadeleye bir şekilde katılıyordu. Bu yüzden Papa’nın ziyaretinden bahsedince yüzü ekşiyor Antonia Carrara’nın. Antonia, “Hıristiyan İşçiler” diye çevirebileceğimiz “Pastoral Operária”nın üyelerinden. Papa hakkında konuşmak istemiyor önce. Biraz zorlayınca, “O kilisenin muhafazakar kanadına yakın, hayır işleri, dayanışma, kardeşlik vurguları yapıyor ama bizim gibi toplumcu Hıristiyanlar, Hıristiyan emekçiler hayrı, kardeşleşmeyi emekçilerin mücadelesinin meyvesi olarak görüyoruz” diyor. Latin Amerika’da ilerici, demokratik örgütler Papa’nın bir Latin olmasının stratejik bir karar olduğunu düşünüyorlar. Sağcı, gerici hükümetleri birer birer yıkan halk hareketlerinin iktidara getirdiği görece ilerici hükümetlerin varlığı ve örneğin Venezuela’da olduğu gibi ne darbe girişimiyle ne de uluslararası boyutta anti propaganda faaliyetiyle yıkılamayan bu yeni etkiyi bir de din kullanılarak çözülmeye çalışıldığı düşünülüyor. Tüm ülkelerde dini grup ve cemaatlerin sayısının hızla arttığına, özellikle mahallelerde, ev kadınları üzerinde çalıştıklarına dikkat çekiliyor.
‘VİCDAN VE İNANCIMIZI BİRLEŞTİRİYORUZ'
MEDYA EKONOMİK ÇIKARININ GEREĞİNİ YAPTI
Jose Camargo (Saõ Paulo Gazeteciler Sendikası Başkanı): Brezilya medyasının gazetelerinin ve televizyonların eylemler karşısındaki tutumunun iki aşaması oldu. Başlangıçta eylemlere çok eleştirel yaklaştılar. İnsanlara vandal muamelesi yaptılar. Ülkeyi yakıp yıkmak istiyorlarmış gibi gösterdiler. Fakat daha sonra politik nedenlerden dolayı eleştirilerini hükümete yöneltmeye başladılar. Fakat yerel yönetimlerin üzerine aynı şiddetle gitmediler. Politik tutum alarak pozisyonunu değiştirdi medya. Eylemleri halkın hükümete ve devlet başkanına yönelik eleştirisinin bir ifadesi olarak tanımlamaya başladı. Bir süre sonra göstericiler ile polis arasında çatışmalar yükseldi. Bu arada bir kez daha yön değiştirerek bu sefer de ‘Bazı kesimler eylemleri kullanıyor’ demeye başladılar. Yani çok oportünist bir pozisyonu vardı medyanın. O anki politik ve ticari çıkarlarına göre çizgisi değişiyordu. Bu süreçten gazeteciler de zarar gördüler. Gazeteciler de saldırıların mağduru haline geldiler. Şiddet gördüler. Hem polisten hem sağcı bazı grupların saldırısına uğradılar. Bir çok gazeteci de gazeteci kimliklerini bırakarak, gazeteci olduklarını gizleyerek çalıştı. Gazeteciler için de zor bir durumdu. Eylemler halk eylemleriydi, demokrasi için asla bir tehdit değildi. Fakat bazı sağ gruplar da bu durumdan çıkar sağlamaya çalıştılar. Bu aşırı sağ gruplar hakikaten de bir tehlikeydiler, çünkü onlar haklar için sokakta değildiler, koşulların iyileşmesi talepleri yoktu, onlar sadece politik bir çatışma ortamı yaratmak için sokaktaydılar. Onların istediği sadece önümüzdeki seçimler için çıkar sağlamaktı. Fakat bunlar sadece bir gruptu. Asıl eylemleri yapanlar, kitleler, gençler, öğrenciler... Onlar hakları için sokaktaydı.
“BREZİLYA’da yaklaşık 30 gazeteci sendikası var. Sendikalar genelde eyalet temelinde, yerel olarak örgütleniyorlar. Bizim sendikamız da Saõ Paulo eyaletinde örgütlü. En fazla gazetecinin üye olduğu sendika bizim sendikamızdır. Tüm hareketin içindeydik. Ayrıca göstericilerle toplumsal hareketler arasında da bir diyalog kanalı açmaya da çalıştık. Sendika binamız da eylemcilere her zaman açıktı.”