25 Mayıs 2011 13:38
HASAN AKGÖL

YGS’de cevaplarımız eksik okundu, öyle olunca da puanlarımız düşük geldi. ÖSYM’nin içinde kadrolaşmış olan AKP, sınavın cevap anahtarında medyan modlu şifreyi “sehven(dalgınlıkla, yanlışlıkla)” oluşturarak yandaşlarını kayırdı. Hatırlıyorsanız da binlerce olarak sınavın iptal edilmesi için sokağa çıktık.

Liselerde müdür makası başımızda gezdirdi. İstiklal Marşı törenine geç kaldığımızda vatan haini ilan edildik ve vatan hainlerinin bir cezası olmalıdır ki bizi ya yarım gün yok yazdılar ya da disiplin kuruluna verdiler. Kılık kıyafetimizde farklı olamazdı, çünkü bilim yuvası olması gereken okullarımız tek tip meta üreten fabrikalara dönmüşlerdi. Kayıt parasıydı, spor parasıydı, fotokopi parasıydı, katkı payıydı, servis parasıydı derken eve ekmeği taştan çıkarıp getiren anne-babalarımıza yılda 900–1000 TL’yi bulan miktarları ödettiler. Okullarımızda ülkü ocakları denen çetenin kol gezmesine göz yumulurken hakkımızın ve emeğimizin yendiği YGS’nin iptal edilmesi için arkadaşlarımızı hazırladığımız bildirilerle yapacağımız eyleme çağırırken ya polis bizi engellemeye çalıştı ya da müdürün baskı ve tehditleri ile karşılaştık.

Meslek liselerinde staj sömürüsüne maruz kaldık. Mesleğimiz dışında her türlü işi bize yaptırırlarken emeğimizin karşılığı asgari ücretin sadece dörtte biri oldu. Üniversite sınavlarında kat sayılarımız düşürülerek üvey evlat muamelesi gördük. Erol Bilecik gibi Hatay’ın kaymağını yiyenler okullarımızı ucuza mal üretecek işçiler olarak gördü, görüyor da.

MKÜ’ de (Mustafa Kemal Üniversitesi) barınma sorunu yaşadık, devlet yurtlarında kalabalık odalardan kurtulalım derken kampüs civarındaki evlerin pahalı kiralarına mecbur kaldık. Öğrenci Temsilcilikleri seçiminde daha iyi bir MKÜ için aday olan arkadaşlarımız rektör yalakalarından temsilcilikleri aldığında faşist, şoven odaklar üstümüze çullandığı yetmiyormuş gibi jandarma da okulda darbe günlerini aratmayacak görüntüler oluşturdu. Kampüse giden yol her kış ayında çamur deryasına dönerek sınıflarımıza, amfilerimize çamurla geçiyoruz.

Japonya’da büyük felaketlere yol açan termik santrallerinin aynısından 17 tane ilimize kurulmak isteniyor. Erzin’deki narenciye bahçelerimize, İskenderun’daki denizimize, havamıza, suyumuza, toprağımıza zehir akıtmak istiyorlar. Bunun için Erzin’de mücadele içerisindeyiz. Samandağ’da tarım arazilerimiz işgal edilerek Rüzgar Elektrik Santrallerini kurdular. Bunun için de Samandağ’da binlerce olarak karşı çıktık.

Dörtyol’da devletin bir provokasyonuyla yıllardır barış isteyen biz Kürtlere yapılan bölücü terörist damgasını adeta haklı çıkarmaya çalıştılar. Mahallemiz basıldı, ilçemizde şoven bir hava estirildi.

Hatay’ın önemli bir bölümünü oluşturan biz Arap gençliği de şoven, tek tipçi, tek dilci eğitim sisteminden dolayı Kürt kardeşlerimiz gibi nasibimizi aldık. Anadilimiz Arapçayı konuşamaz hale geldik.

Antakya Küçük Sanayi Sitesinde günde 10 saat, ayda 300–400 lira ile çalışan biz genç işçiler sayısız “iş kazası” geçirdik. Kazadan sonra çalışamayınca patron bize para vermez oldu. İlacımızı, tedavimizi borçlanarak aldık.

İşte 12 Haziran yaklaşırken tüm bu dertlerimizi kim çözmek için yola çıktı bile demiyoruz, biz Hatay gençliğinin dertlerini kim dinledi? Başımıza tüm bu dertleri sararak daha tomurcukken bizi solduran AKP mi ya da kandan beslenen, farklı milliyetlerden kardeşlerimizin arasına nifak tohumu eken MHP mi?  Yoksa Hatay’da halkın partisi olarak geçinen CHP mi? Tüm bu dertlerle boğuşurken hep onlar vardı; AKP de, CHP de, MHP de, diğer düzen partileri de. Özellikle Hatay’ın işçilerine, köylülerine, emekçilerine ve onların gençliğine bir dört sene daha kaybettirmeye aday olan CHP’nin vaatlerine kanmayalım. CHP neredeyse Türkiye’nin yaşında. 46 yıldır da bu ülkeyi yönetti, ama bu ülkenin işçileri, emekçileri yoksullaşırken de, işlerinden atılırken de, eğitim ve sağlık piyasanın emrine verilirken de, öğrenciler üniversitelerin kapılarından dönerken de, Kürt kardeşlerimizin üzerine bomba yağarken de, Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz gibi çocuklar öldürülürken de, 12–18 yaşları arasındaki çocuklar cezaevine atılırken de CHP hep vardı. Türkiye IMF’ye, NATO’ya bağlanırken de, ülkemize 23 NATO üssü kurulurken de, Irak’lı kardeşlerimiz ilimizdeki Kisecik Köyü’nde olan ABD üssü ile vurulurken de, Deniz Gezmişler, Erdal Erenler asılırken de CHP hep vardı. Geçmişi hatırlamak için kafamızı da kurcalamaya gerek yok. Yakın zamanda İzmir’de, Mersin’de sendikalarında örgütlenen belediye işçileri CHP’li belediyeler tarafından işten atıldı.

Muhtemelen böyle bir cevapla karşılaşabiliriz: “Ama CHP Kemal Kılıçdaroğlu ile yenilendi. Halkın sorunlarıyla ilgilenir oldu.”  Hayır. Siyasi Partilerde kişi kuralları değil, program ve tüzük işler. CHP’nin program ve tüzüğü hala özelleştirmeci, işbirlikçi, sermaye yanlısı, milliyetçi-şoven maddelerle doludur. Ayrıca CHP’li belediyeler tarafından işten atılan belediye işçileri de Kemal Kılıçdaroğlu döneminde atıldı.

Tüm bunlar karşısında Hatay Emek Gençliği olarak;

* Parasız eğitim, sınavsız üniversite için,

* Demokratik bir lise için,

* Staj sömürüsünün son bulması için,

* Demokratik, özerk bir üniversite için,

* Sendikalı, sigortalı, 8 saat iş günü ve insanca yaşanacak bir ücret için,

* Anadilde eğitim için

* Erzin’de narenciye bahçelerimizin yok olmaması için

* Termik santralsiz bir Hatay için Hatay gençliğini Emek, Özgürlük ve Demokrasi Blok’unu güçlendirmeye ve bağımsız aday Mahmut Aydıncı’yı desteklemeye çağırıyoruz.

Evrensel'i Takip Et