Yoksa beş parmağın beşinin bir olmadığını görmekte ne var? Hele başparmak, diğerleriyle hiç bir olmadı. İnsan ilk aletini yapıp onu eliyle sıkı sıkı kavradığından beri, başparmağın hayatındaki yerine paha biçemez. Daha kısa, diğerleri üç boğumluyken iki boğumlu, ama diğer parmaklara uzanıp değebilen tek parmak, çok işe yarar çünkü. Primatlar dışında böyle bir parmağa sahip olan canlı zaten yok, insan dışındakiler de basit aletleri tutmak dışında özel bir işlev yüklemiş değiller. İnsanın aletleriyle beyninin gelişimi, ayağa kalkışıyla sapiens insanına evrilişi arasındaki bağlar içinde enteresan bir yerde durmuş hep. Hayata uymaktan, hayatı kendine uydurmaya giderken, küçük, mütevazı bir anahtar gibi.
Onun için bilim insanları yeni neslin başparmak kullanımını nasıl yorumlayacağını tartışıyor son yıllarda. Başparmak, ilk joystiklerden, televizyon kumandalarından, oyun konsollarından beri hiç sahip olmadığı işlevler edinmişken, cep telefonlarıyla elin en çok kullanılan parmağı oluverdi bile. İnsanın tarihinde, bunun başka örneği yoktu. Aylardır gündemdeki 90 kuşağı, Y kuşağı dedikleri cep telefonuyla büyüyen gençlere başparmak kuşağı diyen de olmuştu. Alet kullanmada bu yeni dönemin anatomik ifadesi bu; anatomik duruşta en dışta duran organlar başrolde. Evrimin devam ettiği bir yana, var olduğuna inanmak, evrimin ders kitaplarından bile çıkarıldığı başparmak kuşağı için ne kadar mümkünse.
BAŞPARMAĞI KIVIRANLAR EL ELE TUTUŞAMAZ
Bugünlerde ise başparmağı en çok kıvrık görür olduk, malum. Mısır’ın İhvan’ına destek için en tepeden buralara da yayılmaya çalışılan işaret, böyle çünkü. Oysa başparmağın bir anlamı için de badem parmak yazıyor sözlüklerde. Bizde, badem bıyıklıların yapmayanı darbeci ilan ettiği elde, kıvrık. Bademlerin atalarının başparmağı başka yerdeydi. Menderes’in “Yeter, söz milletin” elinde diğer parmaklarla birlikte dizilmişti, beş parmağın beşini bir sayar gibi. Erbakan’da tek başına havadaydı, el yumruk yapılmışken, yukarıyı mı gösteriyor, her nedense. Özal’ın bir eliyle diğerini kafasının üstünde yakaladığı selamında görünmez bile, ama sıkı tutmaya yarardı. Her yer denenmişti neredeyse, sonunda diğer parmaklardan ayrı, avcun içinde tek başına kalakaldı.
Misket oynamak, yazı tura atmak, otostop çekmek, okuma yazma bilmeyene başparmağı bastırmak bunun yanında ufak iş. Sopayı, baltayı, mızrağı kavramak, kalemi, çekici, iğneyi kullanmak, kazmayı, küreği, fırçayı sallamak, parayı, silahı, şapkayı tutmak, hep başparmağın da marifeti. İnsan başparmağıyla insan, daha doğrusu başparmağın diğer parmaklardan farklı işlev görmesi, insanı tanımlayan şeylerden biri. Kavramaya yarar. Başbelası Twitter’da yazmaya yarar, mesela. El ele tutuşmaya da yarar, boya fırçası tutmaya da. Teknolojiyi kullanıp, başparmakla daha etkin bir iletişim kurmakla son yılların bütün ayaklanmaları arasındaki ilişki kimseye sır değil. Başparmak kıvıran devrim gaspçılarına hiç değil.
Yani başparmağı kıvırmakla demokrasi arasında nasıl bir alaka var? Olmadığı şuradan belli: Başparmağı kıvıranlar el ele tutuşamaz, ancak el ele tutuşanlara savaş açabilir, barış gününde gösterdikleri gibi.
BÜTÜN ELLERİN BÜTÜN PARMAKLARI BİR OLANA KADAR
Demokrasi de insan icadı nihayetinde darbe de, seçim de ayaklanma da. Kendi başına katıldığı seçimle gelip, sokağa dökülen milyonlar tarafından “git” diye kovulmak da insana dair, koca bölgede devrik bir hükümetten ve katil çetelerden başka dostu kalmamış olmak da. Bundan çok önce, taş baltayı eline alan insan artık almayanla bir olmamıştı. Dünyanın gerçeğini ve dayanışmasını cebinde taşımaya başlayalı beri de, bunun öncesine dönecek hali yok. Ayaklanmış bir halkı sandık kalıbına sokmakla, darbeyi dayatmakla, halkları değil halkların kovduklarını, işbirlikçileri, emperyalistleri dost bellemekle de, geri döndürülemeyecek insan. İstedikleri kadar başparmağı kıvırmaya zorlasınlar, özgürlüğün tadını almış halkları bu sevdadan vazgeçiremezler.
Gelecek güzel günler ucundan kendini gösterdi mi, onu sıkı sıkı tutup bırakmayacak güç insanda var. Bütün ellerin bütün parmakları bir olana kadar.
Evrensel'i Takip Et