7 Eylül 2013 16:15
Slavoj Zizek

Ancak basit canlandırmalar asıl noktayı kaçırabilir: Köstebekler tarafından açığa çıkarılan özgürlüğe yönelik tehditlerin daha derin ve sistematik kökenleri vardır. Edward Snowden sadece ABD gizli servisini çileden çıkarttığı ve utandırdığı için değil; ortaya çıkardığı gerçekleri Çin’den Rusya’ya, Almanya’dan İsrail’e tüm büyük(ve o kadar da büyük olmayan) güçler –teknolojik imkanları el verdiği ölçüde- yaptığı için savunulmalıdır.
Snowden’ın eylemleri gözetildiğimiz ve kontrol edildiğimize dair şüphelerimizi kanıtlayan maddi dayanaklar sundu. Bunun sağladığı ders küreseldir ve standart ABD eleştirisinin sınırlarını aşmaktadır. Esasına bakarsak Snowden’dan (ya da Manning) öğrendiklerimiz zaten bildiğimizi varsaydığımız şeylerdi. Ancak bir şeyi genel olarak bilmek farklı bir şeydir, onun hakkında somut veriye sahip olmak başka.

İKTİDARDAKİLERİ UTANDIRMAK

1843’te genç Karl Marx, eski Alman rejimi için “Kendi kendine inandığını sanıyor ve herkesin bu yanılsamayı paylaşmasını bekliyor” demişti. Böylesi bir durumda, iktidarda olanları utandırmak bir silah haline gelir. Ya da Marx’ın devamında belirttiği gibi, “Gerçek baskıya onun bilincini ekleyerek, gerçek baskıyı daha da rahatsız edici bir duruma getirmek, utancı açığa vurarak onu daha da küçültücü bir duruma getirmek gerekiyor.”
Bugünkü durumumuz tam da böyledir. Varolan küresel düzenin, demokrasiye ve insan haklarına inandığını düşünen yöneticilerinin utanmaz bir sinizmiyle karşı karşıyayız. WikiLeaks ifşalarında yaşanan utancın –onların ve bize böylesi bir güç uygulayanları tolere ettiğimiz için bizim-, açığa vurularak daha da utanç verici hale getirilmesiydi. Bizim utanç duymamız gereken şey Kant’ın “Aklın kamusal kullanımı” dediği alanın küresel çapta kademeli olarak daraltılmasıydı.
Kant, ‘Aydınlanma nedir’ başlıklı klasik metninde, aklın özel ve kamusal kullanımını karşılaştırır. Kant için “özel” içinde yaşadığımız toplumsal-kurumsal düzendir. “Kamusal” ise aklın özel kullanımının uluslararası evrenselliğidir: “Kendi aklının kitle önünde, kamuoyu önünde ve hizmetinde serbestçe ve açık bir biçimde kullanılması her zaman özgürce olmalıdır; ve yalnızca bu tutum insanlara aydınlanma getirebilir. Buna karşılık aklın özel olarak kullanılışı genellikle çok dikkatlice ve dar bir alanda kalacak bir biçimde sınırlandırılabilmiştir ve bu da Aydınlanma için bir engel sayılmaz.
Kant’ın bizdeki liberal sağduyu ile nerede ayrıştığını görebiliyoruz: devletin belli ilişkilerle baskılanan nüfuz sahası “özel”dir, buna karşılık ortak sorunları yansıtan bireyler aklı “kamusal” bir şekilde kullanır. Bu Kantçı ayrım özellikle serbest “kamusal kullanımı” ve büyüyen “özel sahipliği” arasında bölünen İnternet ve diğer yeni medya aygıtları için uygundur. Günümüzün bulut bilişimi(cloud computing) çağında artık güçlü bireysel bilgisayarlara ihtiyacımız yok; yazılım ve bilgi talep halinde karşılanıyor; kullanıcılar tarayıcılar aracılığıyla ağ tabanlı uygulamalara ya da araçlara erişebiliyor.

MADALYONUN DİĞER YÜZÜ

Ancak bu harika yeni dünya, hikayenin yalnızca bir tarafı. Kullanıcılar, binlerce bilgisayarla dolu odalarda tutulan programlara ya da yazılım dosyalarına erişiyorlar – ya da bulut bilişimiyle alakalı bir propaganda metnini alıntılayacak olursak “Ayrıntılar onları destekleyen bulut sayesinde teknolojik alt yapısında uzmanlaşmaları ya da kontrol etmelerine gerek olmayan müşterilerden soyutlanmıştır.”
Buradaki sırrı açığa vuran iki kelime var: Soyutlama ve kontrol. Bir bulutu yönetmek için onun işleyişini kontrol eden bir gözetleme sistemine ihtiyaç vardır ve bu sistem kullanıcılardan gizlenir. Elimde tuttuğum küçük akıllı telefon ne kadar kullanımı basit, kişiselleştirilmiş ve “transparan”sa, geriye kalan tüm kurulumu başka bir yerde yapılan işe o kadar bağlıdır. Deneyimimiz ne kadar yabancılaşmamış, spontane ve transparansa, o ölçüde devlet istihbarat birimleri ve kendi gizli gündemlerini takip eden dev şirketlerin kontrolündeki görülmez ağlar tarafından düzenleniyor demektir.
Bir kez devlet sırlarını takip etme yolunu seçtiysek, er ya da geç neyin gizli olduğuna karar veren yasal düzenlemelerin belirlendiği o kaçınılmaz noktaya ulaşırız. Kant, kamu hukukunun temel aksiyomunu şöyle formüle etmiştir: “Başka insanların haklarıyla ilgili olan ve dayandığı ilkeler toplumun geneliyle uzlaşmayan tüm eylemler hukuksuzdur.” Gizli bir yasa, ona tabi olanların bilmediği bir yasa, son dönemde Çin’e dair yapılan bir haberin başlığında ifade edildiği gibi, onu uygulayanların keyfi despotizmini meşrulaştırmaktadır: “Çin’de neyin gizli olduğu bile gizli.” Politik baskıları, ekolojik felaketleri, kırsal yoksulluğu bildiren muzır entelektüeller devlet sırrına ihanet ettikleri gerekçesiyle cezaevinde senelerce hapse mahkum ediliyor. Ve asıl bityeniğiyse şu, devlet sırrı rejimini oluşturan yasa ve düzenlemelerin çoğu yurttaşların onları nasıl ve ne zaman ihlal edeceklerini anlayamayacakları kadar zor bir şekilde sınıflandırılmış.
Tüm hayatımızın etraflı kontrolünü bu kadar tehlikeli halen getiren şey mahremiyetimizi yitirmemiz değil, en özel sırlarımızın dahi Büyük Birader’e faş edilmesidir. Dünya üzerinde bu kadar kontrole sahip olabilecek bir devlet istihbarat birimi yok – yeterince şey bilmediklerinden değil, çok fazla şey bildiklerinden. Ortadaki bilginin ölçütü devasa ve şüpheli mesajları tespit edecek tüm girift programlara rağmen milyarlarca bilgiyi kaydeden bilgisayarlar onu yorumlamak ve doğru bir şekilde değerlendirmek için fazla aptal. Bu sebepten masum görgü tanıklarını dahi potansiyel teröristler olarak mimleyecek saçma sapan hatalar yapılabiliyor ve bu iletişimin devlet tarafından kontrolünü çok daha tehlikeli hale getiriyor. Neden olduğunu bilmeden, yasa dışı bir şey yapmadan, hepimiz potansiyel teröristler olarak fişlenebiliriz. Gazetesinin editörünün Hearst’ın sorduğu “Neden hak ettiğin uzun tatile çıkmıyorsun” sorusuna verdiği efsanevi yanıtı hatırlatacak olursak; “Gidersem bir kaosun oluşacağından ve her şeyin bozulacağından korkuyorum. Ancak ben gittiğimde her şeyin bensiz de normal bir şekilde ilerlediğini öğrenmekten daha da korkuyorum çünkü o zaman aslında bana ihtiyaç olmadığı ortaya çıkar!” Benzer bir şey iletişimin üzerindeki devlet kontrolü için de söylenebilir: Sırlarımız olmadığı ve devlet istihbarat birimleri her şeyi bildiği için korkmalıyız ancak onların bu çabalarında başarısız olmalarından daha da çok korkmalıyız.

KÖSTEBEKLERİN ÖNEMİ

İşte bu yüzden köstebekler “ortak akılı” canlı tutmak konusunda hayati bir rol oynuyor. Assange, Manning, Snowden, bunlar  bizim kahramanlarımızdır. Dijital kontrol çağımıza cuk oturan yeni ahlak kurallarının örnek davalarıdır. Onlar artık sadece özel şirketlerin yasa dışı eylemlerini yetkili kamu makamlarına ihbar eden köstebekler değildir; söz konusu kamu makamları “aklın özel kullanımını”na giriştiği zaman onu ihbar edenlerdir aynı zamanda.
Çin, Rusya ve her yerde Manning’lere ve Snowden’lara ihtiyacımız var. ABD’den çok daha baskıcı olan devletler de var. Manning gibi birisine Rusya ya da Çin mahkemelerinde neler olacağını bir düşünün(Halka açık bir mahkeme olmayacağı kesin). Yine de kimse ABD’nin yumuşaklığını abartmamalı. Doğrudur, ABD, mahkumlara Çin ya da Rusya kadar kötü muamele etmiyor çünkü teknolojik üstünlüğü sebebiyle basitçe böylesi bir acımasız yaklaşıma ihtiyaç duymuyor. Ama ihtiyacı olduğunda gereğinden fazlasını uyguluyor. Bu bağlamda ABD, aslında görünenin aksine Çin’den daha tehlikelidir.
Hal böyleyken bir ülkeyi diğerine karşı kullanmak yeterli değildir(Snowden’ın Rusya’yı ABD’ye karşı kullandığı gibi). Köstebeklerin korunmasını organize edecek yeni bir uluslararası ağa ihtiyacımız var. Köstebekler bizim kahramanlarımızdır çünkü, bizi yönetenlerin yapabildiklerini bizim de yapabileceğimizi kanıtlamışlardır.
The Guardian’dan çeviren
Mithat Fabian Sözmen

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
CHP'li belediyelere silkeleme ve sabah dörtte operasyonlar yapılırken AKP'li Sincan Belediyesine Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 30 milyonluk bağış yapıldığı iddia edildi.

Evrensel'i Takip Et