09 Eylül 2013 01:51

Yaşam ölümü yenecek

Devlet ve Öcalan arasında başlayan görüşmelerle yeni bir aşamaya gelen Kürt sorununda geldiğimiz süreci bu kez deneyimli siyasetçi Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu’yla konuştuk. Süreç ilerlerken bazı sıkıntılar yaşandığını ancak bunların böylesine zor bir meselenin çözümünde karşılaşılması doğal sıkı

Yaşam ölümü yenecek
Paylaş

Erdal İmrek

 

Çözüm süreci, Öcalan’la yapılan görüşmeler, zaman zaman karşılıklı gergin açıklamalarla, ‘süreç bozulacak mı’ endişeleriyle sürüyor. Siz gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir kopukluk olduğunu görmüyorum. Sürecin özel bir risk altında olduğunu düşünmüyorum. Bu zaten riskli bir süreçtir. Bu sürecin tabiatında vardır. Şu anda özel bir sebep, ‘süreç tıkandı’ diyebileceğimiz bir durum görmüyorum. Karşılıklı açıklamaların bir kısmı ‘acaba süreç tıkanıyor mu, tıkandı mı’ gibi düşündürebiliyor. Bunlar da normal. Bu tip süreçler böyle ilerler. Bu aşamada herhangi bir sabotaj, yol kazaları bile olmadı. Bir sıkıntı yok. İkinci aşamayla ilgili de bir sıkıntı görmüyorum.

Kürt tarafı ‘ikinci aşamaya geçildi’ diyor. Ama Başbakan ‘ilk aşama daha tamamlanmadı’ diyor...
İkinci aşamada Kürt tarafı güven artırıcı adımlar bekliyor. Demokratikleşmedir, KCK tutuklularının durumudur. İki tarafın da ne yaptığını bildiğini düşünüyorum. Bu aşamada bir anayasa değişikliği bekleniyorsa eğer onun yapılamayacağı ortada. Yasaların halledebileceği, yasal çerçevede çözülebilecek bazı işler var. Onlar yapılacak. Yani bu; ana dilinde eğitimle ilgili, KCK’yle ilgili, bunlar yapılacak. Tabii takvimi bilmiyorum; 1 Eylül, 15 Ekim diye tarihler veriliyor. Bunların bir anlamı var mı, sembolik midir onu da bilmiyorum. Böyle bir işte şu tarih, bu tarih olmaz. Fakat aralık ayı bütçe ayıdır, sonra da seçim başlıyor. Bütçeden sonra Meclis çalışmaz seçime kadar; çalışır ama verimli çalışmaz. Benim aldığım bilgilere göre BDP’yle de istişare ederek Hükümet bir paket hazırlıyor. Terörle Mücadele Yasası’nda ve başka yasalarda değişiklik yapan bir paket hazırlıyor. Bir paket gelecek ve ikinci aşamayı karşılayacak. Hükümet diyecek ‘karşıladı’, öbür taraf diyecek ‘az karşıladı.’ Ama kimse ‘niye anayasa değişikliği yapmıyorsun’ demeyecek bence. Çünkü, bir anayasa yapılmayacağı, yapılamayacağı takvim açısından da, Meclis aritmetiği açısından da ortada.

Bu anayasa meselesi çok önemli, belirleyici bir tartışma olarak sürüyor ama. Siz bu Anayasa Uzlaşma Komisyonundan yeni bir Anayasa çıkmasını hiç mi mümkün görmüyor musunuz?
Yok. Komisyon kurulurken, ‘bu uzlaşmama komisyonudur’ dedim. Bütün partiler seçimlerde yeni anayasa demişti. Ama bu partilerin anlaşamayacağı belliydi. Anlaştıkları bazı şeyler var ama onlar anayasa falan değildi. Zaten mevcut yasada da olan, öyle yorumlansa aynı sonucu verecek konulardı. Dolayısıyla bir anayasa falan yapmayacaklar, yapamayacaklar. Öyle bir niyetleri de yok. Ama öte taraftan yeni bir anayasa yapma zorunluluğu var.

Siz demokratikleşme paketi konusunda umutlusunuz yani...
Bana çok iyimsersin diyorlar ama hayır; ben siyasetten okumaya çalışıyorum. Suriye’de Mısır’da olup bitenler, dünyada yalnızlaşması, Türkiye’de bazı müttefiklerini; liberal demokratları, cemaati falan kaybetmesi Başbakan’ı, AK Parti’yi sıkıştırmış durumdadır. Burada bir hamleye, bunu aşacak bir şeye ihtiyacı var. Bu da demokratikleşme  paketi olacak. Yani bu paket hem süreç için gerekli hem de AK Parti’nin rahatlaması için.    

Ama Başbakan, seçim  barajı, ana dilinde eğitim gibi çalışmalara pakette yer verilmeyeceğini söylüyor. ‘Birlik ve bütünlüğümüzü sıkıntıya sokacak bir çalışmanın içinde olmayız’ diyor. Mesele de bu değil mi? Kürtlerin istekleri ‘birlik ve bütünlüğü tehdit eden’ talepler olarak değerlendirildiği için yaşanmadı mı bunca sorun?
Siyasette söylenenler halkla ilişkilerdir. Onlara fazla bakmamak lazım. Yapılanlara bakmak lazım. Dolayısıyla paketi, yapılacak değişiklikleri görmek gerekiyor. Şunu biliyoruz ki; ana dilinde eğitim gibi bir hazırlık var. Bence çıkacak, ana dilinde eğitim gelecek. Ama bugünden yarına, hemen gelecek sene ana dilinde eğitimin başlamasının imkanları yok. En azından bunun imkanlarını oluşturacak, yolunu açacak bir şey çıkacak ve Öcalan da bu aşamada bunu yeterli görecek diye düşünüyorum. Tabii ilkesel olarak aslında haklar üzerinde pazarlık yapılmaz. Bu hakları gasbeden devlettir. Dolayısıyla tek taraflı, hiçbir şeyin pazarlığını yapmadan devlet bu hakları iade etmelidir, çünkü hak gasbından söz ediyoruz. Bu ideali, ilkesel olanı. Ama bir de reel siyaset var; evet bunların pazarlığı olacak. Çünkü Kürt sorununun çözülmesi, Hükümet açısından da BDP açısından da kendisini dayattı. Sıkıntılar olacaktır ama süreç ilerleyecektir.

KCK yönetimi, Kandil’in zaman zaman yaptığı ‘Böyle devam ederse süreç sona erer’ şeklindeki açıklamaları da gerçekçi bulmuyorsunuz bu durumda?
Yok. Şimdi bu söyleyeceklerimi bir bilgiyle desteklemiyorum, sadece böyle hissediyorum ama bence Öcalan ve devlet bazı konularda gerçekten anlaşmış durumdalar. Ve bu süreç burada konuştuğumuzdan daha rahat gidiyor aslında.


‘SÜREÇTE BİRTAKIM ZORLUKLAR OLABİLİR’

Hükümet sürecin bunca gerilime, tartışmaya gerek olmadan devam edeceği bir ortam yaratamaz mı? Karşı tarafı da rahatlatacak kimi iyi niyet adımları atamaz mıydı?
Bir taraftan bakınca Hükümet, çok iyi niyetli adımlar atmıyor gibi görülüyor. Bir taraftan bakınca da Kürt siyasetinde, PKK açısından da iyi niyet sayılmayacak adımlar, çıkışlar var. Mesela 'KCK güvenlik kurduk' falan gibi. Dolayısıyla ben bunları süreci akamete uğratacak şeyler olarak görmüyorum. Yani ben de farklı yürüsün isterim. Kim ne derse desin birtakım zorluklar var. Sürecin tabiatı budur. Bu sıkıntılar kaçınılmaz.


SÜREÇ İYİ YÖNETİLMEDİ

Süreç batıya nasıl yansıdı sizce? Gerek demokrasi güçlerinin, gerekse Türk halkının bu sürece katılımı, katkısı ne düzeyde oldu sizce?
Maalesef çok da katkısı olamadı. Süreç çok iyi yönetilemedi bence bu açıdan. Öcalan’ın yönettiği kadar Hükümet tarafından yönetilemedi süreç. Ama tabii Hükümetin sıkıntıları Öcalan’ınkinden fazla. Netice itibarıyla seçime giriyor. Dolayısıyla Türk tarafı bu işe ne kadar hazır sorusu ortada duruyor. Ama hiç kimse bu süreci bütünüyle bozamayacak. Çünkü barış yaşam demektir. Yaşam ölümü yener. Siz buraya beton dikseniz de aşağıda bir tohum varsa bir yer bulur başını çıkarır. Bu yaşamla ilgili bir şey. Bunun bu tarafa daha iyi anlatılması gerekiyor. Hakkari’ye gitmiştim. Bu çekilme sürecinde çadırlar kurmuşlardı çekilmeyi izlemek için. Akşam namazında oraya gittik. Annelerle görüşelim dedik. Anneler namazdaymış. Bekledik, geldiler. Oturduk konuştuk; Bir tane kadın, uzun süre haber alamadığı çocuğunun hayatta olduğunu öğrenmiş. Ben de Ankara’dan gelmişim ya. Tercüme ettiler, bana Kürtçe ‘Çocuğumu gönder’ dedi. Kadın çocuğunu istiyor, yaşamaya devam etmek istiyor. Buna karşı çok uzun süre hiç kimse duramaz. Devlet de duramaz. Bu barışı halk, Türkler, Kürtler dayattı. Bu halk artık bu sıkıntıyı taşıyamaz. Türkiye bu sorunu çözmek zorunda. Bu talebe karşı direnen herkes kaybeder.


‘KÜRTLER ARTIK BİR ULUS OLARAK TARİH SAHNESİNE ÇIKTI’

Kürt Ulusal Kongresi de bu süreçte gündeme geldi. Rojava’da Kürtlerin edindiği pozisyon malum. Ortadoğu’da Kürtlerin etkisiyle, Türkiye’yi de etkileyecek biçimde ciddi gelişmeler bekliyor musunuz?
Kürtlerin artık gecikmiş bir şekilde de olsa bir ulus olarak tarih sahnesine çıktıkları açık. Bu ulus bugüne kadar baskılandı, öldürüldü, bu ulusun başlarına vuruldu. Ama şartlar, konjonktür, gelişmeler, kendi verdikleri mücadele; Kürtler artık bir ulus. Dört ülkeye dağılmış bütün Kürtleri kastediyorum. Bu Kürtler bundan sonra burada yaşayan diğer uluslarla birlikte nasıl yaşayacak? Öcalan diyor ki; ‘Ayrı devlete gerek yok. Birlikte yaşayacağız, biz böyle karar verdik.’ Nasıl yaşayacaklarını dört parçadaki şartlar belirleyecek. Bugünden yarına bunu görmek mümkün değil, daha süreç işliyor. Bilmiyoruz. Şimdi konuştuğumuz Türkler ve Kürtlerin nasıl birlikte yaşayacağının şartlarıdır. Bunların tartışıldığı bir durumda ‘ana dilinde eğitim olacak mı’ diye sormak abesle iştigaldir. Gülerler insana. Birlikte yaşayacaksak, bunun şartlarından biri de dildir.


‘SURİYE HÜKÜMETİN HEM MİLLETE HEM ALLAH’A HESAP VERMEKTE ZORLANACAĞI BİR MESELEDİR’

Rojava’da yaşanan gelişmeler karşısında Hükümetin aldığı tutumu ve olup bitenin sürece etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin kendi Kürtleriyle bir anlaşma sürecine girmesi, Suriye Kürtlerini en azından Beşar’ı desteklemekten alı koymuştur. Türkiye Suriye’de taraf oldu ve savaşıyor enteresan biçimde. Türkiye Rojava konusunda başta yanlış yapacak gibi oldu ama daha sonra Müslim’i çağırarak bence doğru bir iş yaptı. Hem kendini rahatlattı, hem de süreci sabote edecek bir durum ortaya çıkmadı. Hâlâ el altından Nusra’ya yardım ediyor olabilir. O ayrı bir konudur. Türkiye bu insanları destekledi, silahlar verildi, Türkiyeli insanlar da gönderildi. Ama sonra bu insanlar da kendi başlarına bırakıldı. Şimdi Hizbullah ve Beşar Esad’ın güçleri bu insanları tek tek avlıyor. Bu da ayrı bir konu. Türkiye Hükümetinin ve Ahmet Davutoğlu’nun hem millete hem de Allah’a hesap vermekte zorlanacağı konulardan biridir. Burada bir sıkıntı var ama bence büyük ölçüde bu sıkıntıyı Hükümet daha realist davranarak şimdilik rahatlattı.

Yani Hükümet bundan sonra buradaki sürecin de lehine bir tutum mu benimser sizce?
En azından aleyhine olacak durumu engellediler bence. Görüşüyorlar, iyi de yapıyorlar.


‘CHP SÜRECE DAHİL EDİLMELİYDİ’

CHP ve MHP’nin sürece ilişkin tutumuna dair ne söylersiniz?
MHP’ye söyleyecek bir şeyim yok. ‘Dağdaki son terörist öldürülene kadar’ onların yaklaşımı bu. Ama CHP sürecin içinde olmalıydı. Süreç daha kolaylaşırdı. Fakat daha işin başında Başbakan, Kılıçdaroğlu’nun, ‘kredi açıyoruz’ sözüne karşı iten laflar söyledi. CHP’nin aktif biçimde içinde olması işi kolaylaştırırdı. Buna rağmen CHP de tamamen dışında değil bence. CHP çünkü homojen bir şey değil. CHP içinde bu sorunun çözülmesini isteyen, buna katkı sağlayan insanlar da var. CHP’nin sürece daha aktif dahil edilememesi bir eksiklikti, yanlıştı.


‘GEZİ TÜRK SİYASETİNE OLUMLU BİR KATKI SUNACAK

Süreç devam ederken Gezi direnişi patladı. Siz ‘AKP bir imaj meselesidir ve Gezi bu imajı yıktı’ demiştiniz bir yazınızda. Gezi’de ortaya çıkan tablo, Kürt sorununun çözümü bakımından da yeni imkanlar yaratır mı?
Bence Gezi süreci de devam ediyor. Gezi genel anlamda olumlu bir katkı sağlayacak Türk siyasetine. Orada tek adam meselesine bir itiraz vardı. Sadece Ak Parti için değil, bu Kürt siyaseti için de böyle, Gezi bileşeni olan partiler, gruplar sivil toplum örgütleri, barolar için de böyle. Bunlar güzel şeylerdi. Bu güzellik Kürt sorununun çözülmesine de başka problemlerin çözülmesine de yansıyabilirdi, taşınabilirdi. Taşındı mı, ne oldu? Bu süreç de devam ediyor. Bundan sonra siyaset bu sese ne kadar cevap veriyorsa o kadar karşılık bulacaktır. Bütün siyasi partileri, grupları etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Bu etki olumlu anlamda çözüm sürecine de yansıyacaktır. Kürt siyaseti başından beri olaya yanaşmıyordu. Bundan dolayı Kürt hareketine kızanlar oldu. Bir sürü sözler söyleyenler oldu. ‘Ne işin var senin devletle, Erdoğan’la. Gel burada halkla bağ kur’ diyenler oldu. Bu ilkesel olarak güzel bir laf. Ama siyasette öyle olmuyor. Bir müzakere süreci var, yani sırtlarında yumurta küfesi vardı Kürtlerin, sorumlulukları vardı. Bu nedenle onları da anlamak gerekiyor. 
(İstanbul/EVRENSEL)
YARIN: Necmiye Alpay

evrensel.net
ÖNCEKİ HABER

Karayipler’de 115 yıllık ABD sömürgesi

SONRAKİ HABER

Olimpiyat ve barış

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa