Evde bakım yalanı
Hükümet kadınları bir yandan ucuz iş gücü olarak çalıştırmak istiyor, bir yandan da “bakım” işlerini yine kadının üzerine yıkıyor. Sadece 3 çocuğun bakımı değil, yaşlıların ve hastaların bakımı da yine kadınlarda... “Evde Bakım Parası”yla eve bir yerlerden girecek maddi gelir, geçim sıkıntısı aras
Hükümet kadınları bir yandan ucuz iş gücü olarak çalıştırmak istiyor, bir yandan da “bakım” işlerini yine kadının üzerine yıkıyor. Sadece 3 çocuğun bakımı değil, yaşlıların ve hastaların bakımı da yine kadınlarda... “Evde Bakım Parası”yla eve bir yerlerden girecek maddi gelir, geçim sıkıntısı arasında büyük rahatlık elbette. Ancak bu “Evde Bakım Parası”nı alabilmek için zorlu bir yolculuk yapmak gerekiyor.
ÖNCE PARA…
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeyiz. Yanımda 90 yaşındaki babaannem, sabahın 7’sinde kendi imkânlarımızla hastaneye geldik. Sıraya girmeye çalışıyorduk ki, bize önce vezneyi gösterdiler; 81,5 Türk Lirası ödememiz gerekiyordu. Ve bakım parası elbette kesin değildi. Ödedik, beklemeye başladık, başımıza geleceklerden bihaber olarak. Ve bizimle beraber bekleyen yaklaşık 200 civarında hasta ve yakını var. Randevu aynı gün ve aynı saate verilmiş durumda. Hani Başbakan’ın dediği “Sizi SKK kuyruklarından kurtardık” cümlesi var ya. Aslında hiç de kurtulmamışız.
Saat 9 civarında sağlık emekçisi bize gitmemiz gereken yeri söyledi. Doktorlara tek tek görünecektik ve çıkacaktık. Babaannem yorulmayacaktı, annemin tansiyonu oynamayacaktı, ben de gözlem yapabilecektim... Sanıyordum, sonuna kadar yanılmışım.
Hastaların kimi yarı felçli, kimi down sendromlu, kimi fiziksel problemli, kimi de henüz yaşını doldurmamış bebeklerdi. Ve yaklaşık 100 metrelik bir koridorda, tüm hastalar ve yakınları bir arada tek tek muayene olmaya çalışıyordu. Sırasıyla cerrahi, KBB, göz, dahiliye, nöroloji ve psikolojiye görünmeniz gerekiyordu.
SONRA KUYRUK…
Hastaların hepsi bir arada ve çoğu 70 yaşının üzerinde. Herhangi bir sıra numarası olmadığı için sürekli sıra tartışmaları yaşanıyor. Güvenlik görevlilileri ise bu işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyor. Hastalar tekerlekli sandalyelerde oldukları için koridordan girmeleri mümkün olmuyor. Tüm bunlarla beraber elbette yaşlı teyze ve amcaların sinirleri iyice yıpranıyor. Kimi sürekli ağlıyor, kimi ne yapacağını bilemez durumda etrafa bakınıyor, kimi oturacak yer olmadığı için bayılıyor...
Doktorlarsa yalnızca bir iki soru sorup çıkarmaya çalışıyor. Gün içinde en az 300 kişiye baktıkları düşünülürse onların da psikolojilerinin sağlıklı olmadığını söylemek mümkün.
Sırada beklerken elbette hasta yakınlarıyla sohbet imkânımız da oluyor. En çok tepki Başbakan’a... Teyze arkamdan bağırıyor. “Başbakan gelsin de görsün halimizi, hani hastaneler çok güzeldi!” Bir genç sesleniyor “Teyze öyle deme, valla duyarlarsa seni de atarlar içeri.”
Tabi sadece bunlarla sınırlı değil. Gencecik bir kadınla tanışıyorum, bir ayağı aksak. 2 çocuğu var, ancak üçüncü bebek down sendromlu. Aysel gözyaşlarını tutamıyor. “İstememiştim aslında bu çocuğumu. Ama Allah verdi dedik. İstemediğim için cezalandırılıyorum galiba”. “Aysel”, diyorum “devletin bakması gerekmiyor mu senin çocuğuna?” “Gerekiyor abla, gerekiyor da, bakmıyor ki işte. Kirada yaşıyoruz, çocuklar büyüyor, masraflar artıyor, borç içinde yaşıyoruz. Devlet kendine bakamıyor abla, biz ümidi kestik çoktan.”
SONRA…
Tekerlekli sandalye bulamamış Memiş. Annesi Kürtçe sesleniyor ona. Ve o annesini sırtında taşıyor. Tek tek bekliyor bütün doktor kapılarının önünde. Soruyorum “Ne oluyor?” diye. “Biz 90’larda göçtük geldik, devlet bize ne ev verdi, ne barınacak bir yer. Annem hasta işte görüyorsun. Belki dedik, 3-5 kuruş eve destek olur, ama devlet burayı unutmuş anlaşılan.”
Feraye abla babasını getirmiş, tekerlekli sandalyede... Babasının gözyaşları dinmiyor. “Ağlama amca” diyorum. “Kızım, 50 yıl çalıştım ben devlete para ödedim, şimdi şurada en fazla 10 yıl daha yaşarım, devlet buna bile izin vermiyor”. Feraye abla kızıyor. “Baba, biz ne güne duruyoruz!” Ancak amcam kızgın “Siz olmasanız bile devletin bana bakması lazım kızım. Allah razı olsun siz varsınız.”
Tüm bu sinir, stres, mutsuzluk ve huzursuzluktan çıktıktan sonra babaanneme yüzde 65 özürlü raporu verildi. Tekrar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğüne gidildi. Ve devlet babaanneme yalnızca “Özürlü kimliğiyle otobüslere ücretsiz binme imkânı” sağladı.
Son söz Aysel’den gelsin. “Allah ne düşürsün, ne eksik etsin.”
EVDE BAKIM PARASI İÇİN NE DEMİŞLERDİ?
Evde bakım ücretini alabilmek için yasal olarak 3 şart aranıyor. Ağır engelli olduğunu belirten sağlık kurulu raporu, bakıma muhtaçlık kriterinin olması ve gelir kriterlerinin uygun olması yani engellinin bulunduğu hanedeki tüm yaşayanların kişi başı geliri net asgari ücretin 2/3′ü geçmemesi...
Evde bakım ücretinden yararlanabilmek içinse engelli kişiye bakacak olan kişi ile engelli akraba olmak zorunda ya da mahkemece tayin edilen vasisi bakıcı olabiliyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ''Benim fakirim, fukaram gelemeyebilir, hakkını arayamayabilir, siz gidip onu bulacaksınız'' demişti. Yani devlet evdeki yaşlı ya da engelliyi bulacak ve yardım edecekti.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün güçlü ve aktif bir şekilde sorunlara çözüm bulabilmek için çalıştığını anlatmıştı. Engellilerin önündeki bütün engelleri kaldırmayı ve yaşlıların da maddi ve manevi olarak toplumun içinde, ailelerinin yanında, potansiyellerini kullanarak yaşamalarını amaçladıklarını söylemişti. Şahin bunun için “Mali olarak destek verdiğimiz, buna ayırdığımız bütçeyi ne kadar engellimizin ve yaşlımızın sağlığını iyileştirmede, onların mutluluğunu sağlamakta kullanıyoruz” diye açıklamıştı.
Peki şimdi bizim bu yaşadıklarımızı nasıl açıklayacaklar acaba, merak ediyoruz.