Ayaklarımın üstünde duracağım
OSTİM’de yüzlerce atölyeden birinde çalışan bir kadın işçinin öğle yemeğine konuk oluyoruz bu sayımızda. Dergide ismini paylaşmak istemiyor; biz ona Defne diyelim.Defne 32 yaşında, 2 çocuğu var. Eşinden ayrılmış, ailesi ile birlikte yaşam mücadelesi veren bir kadın. Ekmek ve Gül için onunla konuşmak istediğimi il
OSTİM’de yüzlerce atölyeden birinde çalışan bir kadın işçinin öğle yemeğine konuk oluyoruz bu sayımızda. Dergide ismini paylaşmak istemiyor; biz ona Defne diyelim.
Defne 32 yaşında, 2 çocuğu var. Eşinden ayrılmış, ailesi ile birlikte yaşam mücadelesi veren bir kadın. Ekmek ve Gül için onunla konuşmak istediğimi ilk söylediğimde, heyecanlandı, biraz da şaşırdı. İlk defa hayatı, yaşadıkları başkaları için önemli bulunuyordu belki de. Görüşme zamanı ayarlamamız çok kolay olmadı doğrusu. İşten çıkar çıkmaz koşa koşa eve gitmek zorunda, evde çok tatlı bir çocuk onu bekliyor çünkü. İşyerinde çalışırken olmaz, izin almaksa imkansız gibi. Böyle olunca, öğle molasında konuşmayı önerdim. Önce güldü, “Öğle molasında çay içerken röportaj mı olur” diye, sonra başka zamanı olmadığını hatırlayarak önerimi kabul etti.
Defne OSTİM’de altı aydır çalışıyor. İşçilikten aşçılığa kadar birçok iş deneyimi olmuş. Şimdi 32 yaşında, ama toplam yalnızca 2 yıl sigortası var. 14 yaşındayken bir konfeksiyon atölyesinde çırak olarak başlamış işçiliğe. “Önce sigorta falan yapmadılar, sonra şikayet edildi de çıraklık sigortası yapıldı” diye anlatmaya başlıyor çalışma koşullarını: “Çıraklık sigortasının bildiğimiz sigorta gibi olmadığını sonradan öğrendik, sadece sigorta girişi oluyormuş meğer. Nereden bilelim. İşte 4 yıl boyunca böyle çalıştık. Çıraklık sigortası başlayınca yemekhanede çıraklık dersi gördük, güya ders, ama aslında ders niyetine akşamları da çalıştırılıyorduk”. Yaptırılan angarya işleri, hakaretleri iç geçirerek “bini bir para” diye anıyor. Gecelere kadar mesaileri, çoğu zaman mesai ücreti alamayışını şimdi “o yaşta o para bile öyle çok geliyor ki insana. Sanki her şey tozpembe, pek sorgulamıyorsun” diye gülümseyerek hatırlıyor.
Çocukluktan çıktıktan sonra da sigorta konusunda bir değişiklik olmamış. Sigortasının yapılmasına günler kala bir kavga çıkmış ve işten ayrılmış. “O zaman anlamamıştım, şimdi düşünüyorum da çocuk işçilikte patronların masrafı daha az oluyor. Tam sigorta yapacakları zaman bir yolunu buldular, kendi isteğimle çıktım işten. Daha sonra kız kardeşim de girdi aynı konfeksiyona. O da aynı şekilde işten ayrılmak zorunda kaldı. Bunlar tesadüf değil herhalde.”
Konfeksiyon atölyesinden çıktıktan sonra temizlik şirketlerinde çalışmaya başlamış Defne. Şirketlerde daha çok ezildiğini söylüyor.
“YALNIZ DEĞİLİM” DEMENİN GÜCÜ
Defne güçlü bir kadın, eski kocanın hala hayatından düşmeyen gölgesi, çocuklarının geleceğine dair kaygısı, tek başına bir kadın olarak para kazanmanın zorlukları... Bunlar hiç yıldırmamış onu. Her kadının olmak istediği güçte bir kadın olmuş. Peki ama nasıl? “Hep sustum, susmak zorunda bırakıldım. Ama baktım ki sustukça daha çok kaybettim. Artık susmuyorum, korkmuyorum. Beni seven, arkamda olan bir ailem var, bu benim için çok önemli. Biliyorsun aileler her zaman kadınların yanında olmuyor. Ve arkadaşlarım var, beni dinleyebilecek, yargılamayacak, destek olacak. Gelecekten beklentimi soruyorsun ya, yalan yok yine karamsarım. Ama eskiye nazaran daha güçlüyüm. Yalnız değilim. Çalışmak zorundayım bunu biliyorum, ayaklarımın üstünde duracağım her şeye ve herkese rağmen.”
İkimizin de daha konuşası var, ama Defne işinin basına dönmek zorunda. Bir yandan evdeki çocuğunu düşünüyor, bir yandan elindeki işi bitirmeye çalışıyor.
İŞÇİ KADININ TACİZLE İMTİHANI
“Bir kadın işçi olarak en çok yaşadığın sıkıntı neydi?” diye sorduğumda, hiç düşünmeden “taciz” diyor. Lafını hiç esirgemiyor bu konuda. “Düşük ücretle ya da çok ağır işlerde çalışıyorsun, ama taciz olduğunda aynı tavrı gösteremiyorsun. Mesela, en son sitelerde bir atölyede temizlik ve yemek işlerini yapıyordum. Aynı işyerindesin ve ister istemez telefon numaranı veriyorsun. Akşam eve gittiğinde ya telefon ediyor, ‘neredesin, ne yapıyorsun?’ diye soruyor, ya da garip garip mesajlar atıyorlar. Ekmek parası deyip çalışıyorsun ama bir yere kadar oluyor, sonra işini bırakmak zorunda kalıyorsun. Ya da kendince çözüm bulmaya çalışıyorsun. ‘Seni karına şikayet ederim’ diyorsun, konuşmaya, alttan almamaya çalışıyorsun, bu defa da işten kovuluyorsun”.
‘DUL’ YAFTASI
Biraz çekinerek eşinden neden ayrıldığını soruyorum. Defne benim çekingenliğime inat cesurca anlatıyor yaşadıklarını: “Hem kıskançtı, hem de çalışmama izin vermiyordu. Kendisi inşaat işçiliği yapıyordu ve çoğu zaman da çalışmıyordu. Ben çalışmaya başlayınca bu sefer dayak ve sözlü hakaretler başladı. Ailem ve arkadaşlarımın desteğiyle ayrılmaya karar verdim. Tabii ayrıldık deyince hemen kurtulamıyorsun. Bu sefer izlemeler, takip etmeler başladı. Şu an 100 metre yakınıma yaklaşması yasak. Ama yasaklara pek uyulmuyor. İşyerimi bile arayıp ‘Çıkartın onu işten’ diyebiliyor. Bir çocuğum şimdi onda. Göremiyorum çocuğumu, ‘görmek istiyorsan benimle barışırsın’ diyor”.
“Kadınsın ya, her yerde sen suçlusun” deyiveriyor birden. “Özellikle dul yaftasını sana taktıktan sonra her yerde tacizler kaçınılmaz oluyor. Patronlar, işçiler, dul kadın deyip daha çok üzerime geliyor. Yüzük takmadığımı görünce dolmuştaki adamlar bile taciz ediyor. Ben iki araç değiştirip geliyorum OSTİM’e. İki seçenek var. Ya korsan taksilere bineceğim, ki en çok taciz olayları orada oluyor. Ya da iki dolmuş değiştirerek geleceğim, bu sefer de o kadar yolu ayakta çekiyoruz.”
20 BİN KADIN İŞÇİ VAR, AMA KREŞ YOK
Şu an çalıştığı işyerini anlatmasını istiyorum biraz da. 1200 lira aldığını söylüyor. “Burası evime uzak ama ücret olarak daha iyi, sigortam da var. O yüzden tekrar temizlik şirketlerine girmek istemiyorum. Buradaki arkadaşlarıma da güveniyorum. Tekrar aynı acıları yaşamak istemiyorum” diyor. Yetiştiremiyor hiçbir şeyi, üzüntüyle anlatıyor: “Çocuk var, kreşe yollayacağız. Kreşler 400 liradan başlıyor. OSTİM’de 20 bin kadar kadın çalışıyor, ama çocuklarımızı götüreceğimiz devlete ait bir kreş yok ne yazık ki. Asgari ücretle çalışanlar var onlara üzülüyorum, çünkü ben de asgari ücretle çalıştım. Ve inan yetmiyor, nasıl dayanıyoruz? Bazen düşünüyorum da bu kadar kişi neden bu kadar susar anlam veremiyorum...”