Meryem, Didem ve Zülfiye
Şimdi size üç kadından bahsedeceğim. Meryem, Didem ve Zülfiye…İçlerinde en ünlü olanı Meryem. Şimdi size Hürrem desem hemen anlayacaksınız kim olduğunu. “Tükenmişlik sendromu” rahatsızlığı ile apar topar Almanya’ya giden, diziyi, ünü, parayı, şanı şöhreti herşeyi bırakıp Türkiye&rsqu
Şimdi size üç kadından bahsedeceğim. Meryem, Didem ve Zülfiye…
İçlerinde en ünlü olanı Meryem. Şimdi size Hürrem desem hemen anlayacaksınız kim olduğunu. “Tükenmişlik sendromu” rahatsızlığı ile apar topar Almanya’ya giden, diziyi, ünü, parayı, şanı şöhreti herşeyi bırakıp Türkiye’yi terkeden Meryem Uzerli. Hürriyet’te yayınlanan Ayşe ARMAN röportajı yeniden medyanın en önemli olayı yaptı onu. Neden gittiğini anlamıştık. Türkiye’deki garipliklere bir türlü uyum sağlayamayan, yalnızlık çeken, ünlü bir playboyla aşk yaşayan Meryem, dizideki insanlık dışı çalışma şartları da üstüne gelince gitmekten başka bir çaresi kalmadığını anlamış. Almanya’da kendisini sadece iki kez ziyarete gelen sevgilisinden hamile olduğunu anladığında ise terkedilmiş. Şimdi Berlin’de üzgün olmakla birlikte umutlu, tek başına çocuğuna bakabileceği özgüveni ile yeni bir hayata başlamış.
ARAFTA BIRAKILAN DİDEM
Çekip gidebilmiş Meryem, yaşamını sürdürmeyi ve yeniden ayağa kalkabilmeyi başarmış. Oysa çekip gidemeyenler… Yaşadıkları cehennemden başka bir çıkışı olmayan kadınlar. İşte şimdi onlardan birine geliyoruz yani ikinci kadına. Didem. Stajyer hakim. HSYK tarafından ataması bir türlü yapılmayan, meslekle ilişkisi de kesilmeyerek cendere içine alınan, giyimi kuşamı, yaşamı sorgulanan Didem. Yıllarca didiniyor, hakimlik sınavını kazanıyor ve eğitime başlıyor. Eğitimi tamamlamasına rağmen ataması bir türlü yapılmıyor. Saçma sapan nedenler bulunuyor, en son öğreniyor ki muhafazakar bir yaşam sürmediği için cezalandırılıyor. Yine de bir çıkış buluyor Didem, ataması yapıldığında istifa edecek ve avukatlık stajına başlayacak. Ancak buna da izin vermiyorlar. Ne meslekten çıkarılıyor ne de ataması yapılıyor. Tam arafta yani. Ve sonunda bütün çıkışlar kapanıyor. Umut yok olduğunda ise kendi yaşamını sona erdirmekte buluyor çözümü.
HSYK tarafından öldürülen gencecik bir hukukçu Didem. Her gün adliyede gördüğüm yaz günü bile ince çorap ve yerlere kadar uzanan etekli tayyörler giymediği için cezalandırılan ve hizaya getirilmeye çalışılan gencecik bir kadın. Çekip gidemiyor, yapabileceği başka bir iş şansı tanınmıyor, çaresizlik ise en zor olanı yaptırıyor ona…
Ve üçüncü kadın Zülfiye. Ankara Mamak’ta yaşayan bir kadın Zülfiye. Tam bir cehennem azabı yaşadıkları. Hastalık derecesinde kıskanç bir koca. Çalışmasına, telefon kullanmasına izin verilmeyen, eve kaçta geldiği sürekli takip edilen bir kadın. Her nasılsa çalışmaya başladığında ise – taşeron temizlik işçisi oluyor- çok değişiyor Zülfiye! Sürekli gizemli telefon görüşmeleri yapıyor, eve geç geliyor. Koca çıldırmış durumda tabii. Aldatıldığını düşünüyor, ancak onca takibe karşın hiçbir şey bulamıyor. Boşanmaya çalışılıyor Zülfiye adam bırakmıyor, davasını geri aldırıyor. Kaçamıyor, gidemiyor gidecek yeri ve parası yok çünkü. Adam kıskançlık krizlerinin birinde öldürüyor Zülfiye’yi bir şarjörü boşaltıyor üstüne.
Bir yıl kadar sürdü davası Ankara’da. Koca bütün indirimlerden yararlandı. Çünkü Zülfiye aldatmaya dair hareketler içerisindeydi! Sadece 20 yıl ceza aldı koca. Mahkeme “öldürmekte haklısın” dedi özetle, “karın seni aldatırsa tabii öldüreceksin, helal olsun sana” diye de ekledi. Özetle yine bir kadın cinayeti ve haksız tahrik indiriminden yararlanan koca klasiği…
BIRAKIP GİDEBİLMEK YA DA...
İşte üç tane kadın size. Üçünü de gazete sayfalarında okuduk. Sayfaların yerleri, yazan gazetelerin haberleri görüş yerleri farklıydı ya da haberlerin uzunluğu ama bir şey aynıydı belki de. Bırakıp gidebilmek ya da gidememek. Gidebilselerdi, başka bir hayat şansları olsaydı bugün Didem ile Zülfiye yaşıyor olacaklardı. Zilfiye’nin kendisini geçindirebileceği bir işi, yanında onu anlayabilecek arkadaşları, yakınları, “bırak bu adamı artık yeter” diyen birileri olsaydı, Didem’in hakimlikle ilişiği kesilse, avukatlık stajınada “boşver ya hakimliği” diye başlayabileceği bir şansı olsaydı… Olmadı, kimse onlara bu şansı tanımadı. Hakim erkek egemen sistem bu iki kadını yargıladı sadece. Zülfiye zaten işe girdikten sonra bir garip olmuştu, yeni kıyafetler bile almıştı kendine, Didem ise tayt giymeye cüret etmişti, bir hakim adayı üstüne başına dikkat etmeliydi sonuçta! Yine suçlanan bu iki kadın değil midir gerçekleri konuşmak gerekirse.
Kendilerine çizilen sınırları azıcık da olsa aşmaya çalışmaları ölümlerine neden oldu bu kadınların. Ne acı değil mi bir kadının çalışmak için bunca badire atlatması ya da hukuk fakültesini bitirmiş eğitimli bir kadının diğerlerinden farklı görünmesinin sonuçları. İşte kadınların hayatları hala bu kadar kolay ve basitçe sona eriyor ve geriye kendilerinden başka bir suçlu kalmıyor. Zülfiye’nin kocası da HSYK da tamamen suçsuz ilan edildi bile sistem tarafından.
KEŞKE DİYORUM SADECE
Meryem’e gelirsek, magazin sayfaları gözü yaşlı ünlü yorumları ile doluydu ertesi günlerde. Cesaretini, özgüvenini takdir edenler, onunla övünen, gurur duyan sözler ve ifadeler. Evet Meryem mutsuzluğu bırakmakla iyi yaptı kuşkusuz. Çocuğu ile ilgili kararını kendisini vermekle de elbette. Bir adama dayanmadan yaşamını sürdürmekteki kararlılığı da takdire şayan. Evli olmadan hamile kalması, evlenmeden çocuğunu büyütecek olması kimseyi irite etmedi. Oysa Zülfiye sadece aldatma kuşkusu nedeniyle öldürüldü. Didem bunun yanına yaklaşmayan şeyler yüzünden suçlandı ve öldürüldü.
Meryem’in yaşadıkları son derece normal ve olağan sayılmalı. Kendisini bir hiç yerine koyan duyarsız, ilgisiz bir adamı bırakıp gitmesi ve sadece kendisi istediği için çocuğunu doğurmak istemesi. Asıl mesele gidebildi Meryem ve gittiği için şimdi alkışlanıyor. Lafım Meryem’e değil, çok mutlu olsun ama keşke Didem ve Zülfiye de gidebilselerdi ya da yeni bir hayat kurabilecek şansları olsaydı. Biliyoruz bu Meryem’in suçu değil. Ama keşke diyorum işte sadece keşke…