Yaşadığımız yer ile başlasak yüzleşmeye
Kocamustafapaşa’da oturuyorum ben. Çok olmadı buraya yerleşeli… İlk geldiğimde de dikkatimi ilk çeken pastaneler olmuştu, “Neden bu kadar çok pastane var acaba?” diye sorardım o an yanımda kim varsa..Bir zaman geçtikten sonra öğreniyorsun bunun bir Rum, Ermeni geleneği olduğunu. Zaten buraların zamanında onlara ait olduğunu
Kocamustafapaşa’da oturuyorum ben. Çok olmadı buraya yerleşeli… İlk geldiğimde de dikkatimi ilk çeken pastaneler olmuştu, “Neden bu kadar çok pastane var acaba?” diye sorardım o an yanımda kim varsa..Bir zaman geçtikten sonra öğreniyorsun bunun bir Rum, Ermeni geleneği olduğunu. Zaten buraların zamanında onlara ait olduğunu. İnci var mesela. Hani şu profiterol denen muhteşem şeyin yaratıcısı Arnavut asıllı Luko Zigoridis’in zamanında açtığı. Pelit Pastanesi var yine Samuel Tosunyan’a ait. Çikolata onlardan soruluyor mesela..Mabel, Golden, Baylan, Lider….Sade burada da değil, Kadıköy’de, Beyoğlu’nda, Balat’ta, Büyükada’da, Tarabya’da. Tadını tuzunu onlar vermiş bu şehrin. Bir de Despina var…Madam Despina. Sezen Aksu diyor ya şarkısında. “Kur masayı, Madam Despina…” diye. Türkiye’nin ilk kadın Rum meyhanecisi işte o kadın. Hayal meyal değil. Meyhaneci olması size tuhaf gelebilir. Ama dostlarla bir arada olmak, acıyı, hüznü paylaşmak ve saz dinlemek için gidilir Despina’nın meyhanesine.
TECAVÜZ SIR OLMUŞ RUM KADINLARIN BEDENİNDE
Herşey iyiyken, bir anda ortalık karışır. İstanbul’a tadını veren böylesi güzelliğe, dönemin popüler mekânlarından Haylayf Pastanesi'ne yapılan saldırıyla başlayan olaylar, tüm İstanbul'a yayılır. Dükkanlar yağmalanır, evler basılır, Beyoğlu’ndan başlayan hunharlık, Çengelköy’e Kuzguncuk’a kadar uzanır. Nasıl mı? Demokrat Parti yanlısı İstanbul Ekspress gazetesi 1955’te “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskısını yapar. Tirajı 20 bin olduğu halde 290 bin basılır üstelik. Neden? Çok basit… Kıbrıs’ın Rum kanadı, Türk kanadına saldıracakmış. Bugünün bölünme fobisi, o gün de saldırı fobisiymiş demek ki.. Altında yatan nedenin “Azınlıkların bu ülkede yaşamak dışında hiçbir hakkı yok” mantığı olduğu anlaşıldığında ise çok geç olacaktır. Malum Rumlar, Ermeniler, Yahudiler o dönemin varlıklı aileleridir. “Varlık Vergisi” çıkarılır ya bu yüzden. “Hem Türk değilsin, hem zengin olmaya kalkıyorsun. Seni burada barındırdığımıza dua et!” der bu korkunç saldırıyı hazırlayanlar aslında. Basına yansıyan kadarıyla 15 kişi öldü bu 6-7 Eylül günlerinde.. Müslüman olmayanların özellikle Rumların evlerine girip kıyafetleri yırtıp, makineleri parçaladılar. Dükkanlara girip eşyaları yerlere attılar, top top kumaşlarını kestiler insanların. Baltalarla, sopalarla, camları, kepenkleri ve makineleri dövdüler. En ağır bedeli yine kadınların bedeniyle ödendi şimdilerde Rojava’da, Suriye’de ödendiği gibi. 200’ü aşkın Rum kadın tecavüze uğradı. Balıklı Hastanesi Başhekiminin ifadesine göre, hastanede 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüş, çok sayıda kadının bu durumu gizlemiştir. Hastanede tedavi olmaktan kaçınan kadınlar da vardır elbet. Bugün varsa o gün de vardır...
Bir pastane merakından çıkmıştım yola değil mi? Çok daha fazlası olduğunu siz de hissedin, bilin istedim. O günden bugüne değişenler elbette var..Ama ne yazık. Bugün de “Vatandaş Türkçe Konuş!” diyorlar anadilini konuşmak isteyen çocuklara. Rojava’dan gelen kadınlara “ötekisin” deniyor. 6-7 Eylül’leri başka türlü hatırlamanın mümkünü yok biliyorum. Ama yüzleşilmesi için daha çalınacak ne kaldı? Yaşadığımız yer ile başlayabiliriz belki ne dersiniz...İçiçe geçen kültürlerimiz düşmanlığın değil, sarılmanın bir aracı olur belki bize...
YAŞAYANLARIN DİLİNDEN...“Ahlaka aykırı davranışlar da vardı. Mesela, evlerde kadınlara tecavüz ediliyordu. O gün, çok tecavüz oldu. Kadınlar sonradan Yunan Konsolosluğunu haberdar ettiler. O zaman polisler sivil olarak bana geldiler, doktor olduğum için. Hastaneye gittik, ama kadınlar orada susuyordu. Bunun üzerine polise sordum: 'Evli misin?' 'Evet' dedi. 'Bir gecede 500 kişi senin karını ya da kızını taciz etse, sen ne anlatırdın?' Susacağını söyledi. Kadınların suçu yok. Failleri resmi makamlara ihbar ediyor, ama olayın herkesçe bilinmesini istemiyorlardı. Bu genç kızların pek çoğu sonradan evlendiler. Delikanlılar, bundan sorumlu olmadıklarını söyleyerek, buna rağmen onlarla evlendiler." diyor Balıklı Hastanesi Başhekimi.. Bini aşkın ev, bini aşkın işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul saldırıya uğradı. Saldırılan yerler içinde sadece Rumlara değil, Ermenilere, Yaduhilere ait yerler de vardır. Yaşayanların diline böyle geliyor o günler.. Vasiliadıs anlatıyor;
"Beyoğlu’nda evimizin köşesinde bir fırın vardı. Sahibi aslında Arnavuttu ama Rumca konuştuğu için herkes onu Rum zannederdi. Bizim karşımızda ise bir karakol vardı. Bu adam pasta, çöreklerini hiçbir zaman ertesi güne bırakmazdı. Her akşam fırını kapattıktan sonra arta kalanları karakoldaki polislere verirdi. O gün, 2 kişi fırının camlarını aşağı indirince hemen komisere gitti. Komiser ona şöyle bir cevap verir: 'Hiçbir şey yapamam, ben bugün polis değil Türküm.' Bu cevap o günler polislerden sıkça duyuldu.”
Madam Despina, 2006’da verdiği bir söyleşide “Eylül olaylarından sonra Rumlar İstanbul’u terk etmeye başladılar. Ben hatırlıyorum, evimin altında Sakızağacı’nda bir kasap dükkanı vardı. Rum’du. Testerelerle geldiler ve dükkanı indirdiler. Etleri sokağa attılar. Çok korktuk. Ben 13 Eylül’de bir gün içinde yeğenlerimin hepsini birden vaftiz ettim ve dışarıya gönderdim. Ben de onlarla Atina’ya gittim ama sonra geri döndüm.” diyor.