Yolunuz yol değil
Yüzüncüyıl Mahallesi, hemen ODTÜ’nün A4 çıkışıyla başlar ve Çiğdem Mahallesi’nden, Çankaya Üniversitesi’nin bulunduğu bölgeye, Balgat’a kadar uzanır. ODTÜ ormanlarıyla arasında sadece zamanında çekilmiş bir tel örgü vardır. Mahalle halkının bir kısmını ODTÜ’lü
PARİS’TE KENTSEL DÖNÜŞÜM
Kentlerin yeniden inşa edilmesi sorunu, kuşkusuz ki yeni bir mesele değil. Kapitalist devletlerin, kendi içinde bulunduğu krizlerden çıkma noktasında önemli bir çıkar yolu, kentlerde gerçekleştirilen ‘dönüşümler’ olmuştur.
Örnek vermek gerekirse: 1848 yılında yaşanan ve aslında kapitalizmin ilk adımlarının atıldığı dönemdeki ilk krizi olan eylemler, bütün Avrupa’ya yayılan işçi ve emekçi yığınların hareketine sahne olmuştu. Özellikle Paris, krizi en derinden yaşayan merkezlerdendi. İşçi ve emekçilerin, çoğunlukla işsiz gençlerin katıldığı eylemler, burjuvazi tarafından şiddetle bastırılmış ama krize çözüm getirilememişti. 1851’de darbeyle iktidara geçen Louis Napolyon, krizden çıkabilmek adına çeşitli yatırımlarla ülkeyi yeniden inşa etme çabasına girdi. Limanlar, demiryolları, karayolları ve kanalizasyonların inşa edilmesi adına kentin bayındırlık işlerine çok önem verdi. Bonaparte, bu noktada Eugene Haussmann’ı kentin yeniden inşa edilmesi için görevlendirmişti.
VE KOMÜN
İşsizliğin ve sermaye akışının güçlenmesi için kentleşme politikasının olması gerektiğinin farkına varan Haussmann, dar sokaklarından banliyölerine kadar kentin tamamını yeniden inşa etmişti. Sonrasında neler yaşandığına bu konuya ilişkin ünlü Marksist coğrafyacı David Harvey’in sözleriyle devam edelim: “Düzen bir on beş yıl kadar iyi işledi ve yalnız bir kent altyapısı dönüşümünü değil ama aynı zamanda yeni bir yaşam biçimi ve kent karakteri kurulmasını da içerdi. Paris ‘ışıklar kenti’, büyük tüketim, turizm ve keyif merkezi haline geldi. Kahveler, büyük mağazalar, moda endüstrisi ve büyük sergilerin hepsi de kent yaşamını, tüketimi özendirme sayesinde çok büyük artıkları emebilsin diye değiştirdi. Ama bunun ardından aşırı genişlemiş ve spekülatif malî düzen ve kredi yapıları 1868’de iflas etti. Haussmann işinden çıkarıldı; III. Napolyon umutsuzluk içinde Bismark Almanya’sına savaş açtı ve yenildi. Oluşan boşlukta kapitalist kent tarihindeki en büyük devrimci olaylardan biri olan Paris Komünü ortaya çıktı. Komün, kısmen Haussmann’ın yok ettiği dünyaya duyulan özlem ve onun yaptığı işlerle yoksunlaşmış olanlar adına kenti geri alma isteğiyle şekillenmiştir”
68 HAREKETİNDE BANLİYÖLERİN ETKİSİ
Paris komününün gerçekleşmesinde önemli bir rol oynayan kentleşme politikalarının izleri, 68 hareketlerinde de kendini göstermişti. Küresel kapitalizmin krizlerinden kurtulması adına, özellikle ABD’de kentlerin metropolleştirilmesi, kent merkezlerinde artık farklı bir yaşam kültürünün ortaya çıkması, diğer kapitalist ülkelerde de yaygınlaşan bir politika haline geldi. Kent merkezlerinden uzaklaştırılan ve çoğu işçi emekçi olan yoksul halk banliyölere itildi. Buralarda oldukça düşük yaşam standartlarına maruz bırakılan halk, özellikle öğrenciler ve işsiz bırakılan gençler, 68 döneminde sokaklarda eşit yurttaşlık hakkı ve özgürlükleri için isyan ettiler.
GEZİ PARKINDAN ODTÜ’YE
Günümüze gelelim. Ülkemizde, özellikle doğa talanıyla elde edilen, “yaptım olacak”çı projelerle birlikte ortaya çıkan devasa yapılar, AVM’ler, altyapısı tamamlanmamış ve hayati tehlike arz eden otoyollar giderek yaygınlaşmakta. “Çılgın proje” ile birlikte Taksim’i baştan aşağıya inşa etmeye çalışan ve hakikaten rezalet bir görüntüye sebebiyet veren hükümet, bu noktada Gezi Parkı’nı da ‘çılgınlığın bir parçası’ olarak yıkmak istedi. Ancak parkına, ağacına sahip çıkanların başlattığı eylemler giderek kitleselleşerek, bütün ülkeyi sardı ve AKP’ye karşı bir direnişe dönüştü. Bugün de parklarda gerçekleştirilen forumlarda, bu sürecin yarattığı etkinin devam ettiği bir durum söz konusu.
Melih Gökçek, uzunca bir dönemdir bir türlü çözemediği, yıllardır bitmeyen yol inşaatları ve metrolarla işin içinden çıkamadığı ulaşım problemini ‘çözmek’ adına ODTÜ arazisinin içinden Konya yolu ile Eskişehir yolunu birbirine bağlayan bir projeyi gündeme getirdi. Ancak karşısında her zaman bu konuya tepki gösteren ve direnen bir ODTÜ buldu. Ancak canına tak etmiş olacak ki; son günlerde kazmasıyla, kepçesiyle, Çiğdem ve Yüzüncüyıl Mahallesi’nin orta yerinde, ODTÜ A4 girişinin biraz ilerisinde yol inşaatına başladı. Mahalle halkı ve ODTÜ’lüler burada direnmeye başlamış ve yol inşaatına izin vermemişlerdi. Bir süredir devam eden direnişe, son bir kaç gün içerisinde Gezi Parkı’nda olduğu gibi bir ‘şafak operasyonu’ ve hunharca bir polis saldırısı gerçekleşti. Öğrenciler gözaltına alındı, günlerce bölgede çatışmalar yaşandı. ODTÜ ormanının bir kısmında küçük de olsa bir yangın çıktı, bölgedeki diğer meyve ağaçları kepçelerle söküldü.
KAHROLSUN BAĞZI YOLLAR!
Bu vahşete, özellikle son bir kaç aydır olduğu gibi yine şahitlik ediyoruz. Ülkenin dört bir yanında destek eylemleri de gerçekleşti. İzmir’den İstanbul’a, Adana’dan Eskişehir’e pek çok bölgede, il ve ilçelerde eylemler gerçekleşti. Ankara Mamak Tuzluçayır bölgesindeyse, hem ODTÜ direnişine destek veren, hem de “cami-cemevi” projesine karşı çıkan halka, azgınlaşmış bir polis saldırısı gerçekleşti.
Dört bir yana yayılan bu direnişi daha güçlü, daha örgütlü kılmak zorundayız. Dört bir yandan gerçekleştirilen bu rantsal dönüşüm oyunlarına dur demek ve kendi yaşam alanlarımıza, kendi geleceğimize sahip çıkmak adına birleşmedikçe ve daha geniş gençlik kesimleriyle bu mücadeleyi büyütmedikçe, özgürlüğümüzü kazanamayız.
PROVOKE ETMEYE ÇALIŞIYORLAR
Bu yaşananların yanında AKP, cemaat ve yandaş basın tarafından bir provokasyon çabasını da görüyoruz. ODTÜ’de, üniversite öğrencisi olmayan cemaat örgütlenmesine mensup bir grup; öğrencilere ve velilere, ODTÜ yurtlarında fuhuş yapıldığı, kız öğrencilerin merdiven altında düşük yaptığı vb. şeklinde yalanlar söylüyor. Böylece açık bir provokasyon ortamı yaratmaya çalışıyor. Bu grup aynı zamanda öğrencilerin kendi özel yurtlarına gelmesi yönünde çağrı yapıyordu. Öğrencilerin tepki göstermesi sonucu; ‘türbanlılara saldırı’ olarak lanse edilen haberler de yine provoke edici dilin bir yansıması.Yaşananların daha fazla farkında olmak lazım, provokasyonlarla daha çok karşılaşacağız. Buralarda dikkatli davranmak gerekiyor, diğer taraftan direniş devam ediyor.