ODTÜ neden durulmuyor?
Birkaç gün evvel halam aradı. ODTÜ, 100. Yıl ve Çiğdem Mahalleleri’nden geçirilmek istenen ve çalışmalarına hukuksuz bir şekilde başlanmış bulunan yol inşaatına verilen tepkiye polisin sert müdahalesinden sonra iyi olup olmadığımızı merak etmiş. Hal hatır cümlelerinden sonra “Yavrum neden durulmuyorsunuz?” soru
Atakan Büke
Birkaç gün evvel halam aradı. ODTÜ, 100. Yıl ve Çiğdem Mahalleleri’nden geçirilmek istenen ve çalışmalarına hukuksuz bir şekilde başlanmış bulunan yol inşaatına verilen tepkiye polisin sert müdahalesinden sonra iyi olup olmadığımızı merak etmiş. Hal hatır cümlelerinden sonra “Yavrum neden durulmuyorsunuz?” sorusunu patlatıverdi. Halamınkinin sorudan daha ziyade bir temenni olduğu hemen sonrasında kendisinin verdiği cevaptan belliydi: “Karşınızda konuşabileceğiniz, derdinizi anlatabileceğiniz kimse yok ki!” Telefonda geçiştirdiğim yanıtı buradan vermeye çalışayım.
ODTÜ’DE 14 YIL
ODTÜ’ye öğrenci olarak geleli yaklaşık 14 yıl olmuş ve doktora tezi bitene kadar bir iki sene daha buralardayım. Demek ODTÜ’de gayet güzel duruluyormuş! (Aman diyeyim, şimdi yandaş basın tutar çok sevilen klişelere başvurup bunu “bakın gördünüz mü marjinal faaliyetler yüzünden hala okuyorlar” diye kullanmaya kalkar, peşinen söyleyeyim normal süre sınırının içerisinde devam ediyor öğrencilik ve asistanlık serüvenim.) Peki, ama ODTÜ neden durulmuyor? ODTÜ’yü özgülleştiren farklılıklara ve koşullara dair bir iki kelam etmeden evvel sorunun bu şekilde sorulmasındaki tuzağa dikkat çekmek gerek. Zira önümüzdeki günlerde bu tuzak AKP’nin iktidarını pekiştirme çabaları açısından da can alıcı bir nokta olacak gibi görünüyor.
AKP iktidarı ve yandaşları, Gezi sürecinde açığa çıkan muhalefeti yaz ayları boyunca marjinalleştirmek ve kriminalize edebilmek için söylenmedik yalan, çarpıtılmadık haber, uydurulmadık komplo teorisi bırakmadı. Ancak Gezi’nin açığa çıkardığı muhalefet, kaynağını AKP’nin hegemonyasını kurmada temel teşkil eden demokratikleşme söylemi ile özellikle “ustalık” dönemine tekabül eden politikaları arasındaki yarılmadan kaynaklanıyordu. Öyle ki bu yarık eskiden olsa muhafazakâr çevreler içerisinde tutabilecek “bir avuç çapulcu” söylemini “evet bizler çapulcuyuz” şeklinde tersine çevirebilecek kadar keskin bir yarıktı.
‘BUNLAR ZATEN MARJİNAL’
AKP’nin özü ile sözü arasındaki yarılma derinleşerek devam ettiği oranda bu stratejinin tutması da bir o kadar güçleşmekte. Çatışmanın kaçınılmaz olduğunu gören AKP’nin çatışmayı tamamen bastırmak hedefi yerine kendisinin görece olarak kontrol altında tutabileceği ve iktidarı boyunca etkili olan düşman söylemini yeniden tesis edebileceği alanlarda sürdürmek, hatta gerekirse çatışmayı bizzat çıkartmak özellikle yerel seçim sürecinin temel stratejisi olacak gibi görünüyor. Son dönemde ODTÜ üzerine gazetelerde ve televizyon programlarında yoğunlaşan özel ilgiyi, karalama kampanyalarını yol inşaatı ile gelen tahribatı bir de bu boyutu ile düşünmek gerek. Bu bağlamda ODTÜ neden durulmuyor sorusunun içerisindeki tuzak Tuzluçayır, Dikmen, Gazi Mahallesi Okmeydanı neden durulmuyor soruları ile birleştirilince daha açık hale geliyor: “Buralar zaten marjinal yerler, darbeci güçlerin, Ergenekoncuların, Kemalistlerin, terörist örgütlerin, dinazorlaşmış solcuların mekânı.”
Kısacası sonbahar ayları ile birlikte bir yandan Gezi sürecinin ortaya çıkarttığı muhalefetin ve geniş toplumsal kesimleri bir araya getiren genel bir demokratikleşme talebinin parçalanarak AKP’nin belirlediği sınırlara çekilmeye çalışılmasına diğer yandan ise Türkiye kamuoyuna “eskisinden farklı bir durum yok, belli çıbanbaşları sorun çıkartıyor” mesajının verilmeye çalışılmasına tanıklık ediyoruz. En güncel ve çarpıcı bir örnek olması bakımından ODTÜ kayıtları sırasında cemaat örgütlenmeleri ile yaşanan tartışmanın başörtüsü sorunu olarak sunulması ve tartışmanın bu mecrada yürütülerek sergilenen karalama kampanyası önemli bir gösterge.
Esasında bu açıdan bakıldığında iktidar stratejileri ve yöntemleri bakımından pek de yeni bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Neyse ki iktidarlara karşı verilen özgürleşme mücadeleleri de bu tuzağa düşmeyecek deneyim ve birikimi bünyesinde barındıracak kadar eski! Sanırım ODTÜ’yü özgülleştiren yanlar da bu mirasın bir parçası olarak burada devreye giriyor. 14 yıllık ODTÜ’lülüğüm süresince tanıklık ettiğim ya da parçası olduğum süreçlerde ODTÜ’yü özgürlük mücadelesinde bir adım öne çıkmaya sevk eden temel özelliğin, Gezi sürecinde tüm Türkiye’ye yayılan farklılıkları birlikte hareket etmeye sevk edebilen dayanışmacı ruh olduğunu sanırım söyleyebilirim.
Hemen belirtmeliyim ki burada kastım bir ODTÜ güzellemesi ya da elitizmi değil. Hele homojen bir ODTÜ tasavvuru hiç değil. Zira uzunca sayılabilecek bir süredir rektörlük, hocalar ve hatta öğrenciler eliyle girişimcilik adı altında bir başka ruhun kampüsü kuşatmaya başladığını da biliyoruz. Yani pekâlâ yerini bir başkasına bırakabilecek tarihsel ve kendisi de mücadelenin konusu olan bir özellikten bahsediyoruz. İdari ve akademik personelin çeşitli örgütlenmelerinin bir arada hareket edebilmesinin yanı sıra burada esas faktörün öğrenci toplulukları ve onların kampüsün kültürel, sosyal ve siyasal atmosferine olan etkisinden bahsetmek gerekiyor.
GENÇLER HANGİ RUHA İHTİYAÇ DUYACAK?
Öncesinde öğrenci temsilcilikleri üzerinden yükselen ve sınıflardan bütün kampüse demokratik bir şekilde örgütlenen sonrasında ise esas olarak öğrenci toplulukları tarafından üstlenilen bir mücadele deneyimi. Ufku iktidarın mantığı ile sınırlı dar bir önderlik tartışmasına indirgen(e)meyen, herhangi bir sorun karşısında ilgili bütün kesimleri bir araya getirmeye ve birlikte hareket etmeye niyetlenen bir mücadele anlayışı. Öyle görünüyor ki önümüzdeki süreçte AKP iktidarının her türlü muhalefeti şiddet ile karşıladığı bir ortamda, 18-25 yaşlarında gençlerin büyük çoğunluğunu oluşturduğu üniversite kampüsünde bu ruha her zamankinden çok ihtiyacımız olacak.