‘Mutsuzluğumuzu fanusta saklıyoruz’
Ela ve Cem gerçekleri görmezden gelen, her şey yolundaymış gibi davranan, 48 metrekare cam fanusa benzeyen 4 katlı lüks evlerinde sürekli yan yana ama aralarında gizli bir savaş süren bir çift. Ela, yaşı ilerledikçe vücudunun, ilişkisinin değiştiğini fark eder; ama o yaştan sonra sıfırdan başlamayı göze alamaz. Evi terk etmek i
Hayat Boyu, yönetmenin önceki uzun metrajlı filmi “Köprüdekiler ”de olduğu gibi çıkışsızlık, sıkışmışlık gibi temalar etrafında dönen bir film. Değişememeyi, olduğunuz ana ve yere tutunup onu bırakamamayı anlatıyor. Film Türkiye’de kasım ortasında vizyona girdikten sonra sırasıyla Almanya, Fransa ve Hollanda’da gösterilecek. Altın Koza Film Festivali’nde yarışan filmin yönetmeni Aslı Özge ve Oyuncu Defne Halman ile film üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Film bir kadın etrafında dönüyor. Daha çok kadını takip ediyoruz. Bu bir kadın filmidir diyebilir miyiz?
Aslı Özge: “Hayat Boyu” “Köprüdekiler” filmiyle benzer bir temanın etrafında dönüyor; sıkışmışlık duygusu… İnsan hayatında bir noktaya geliyor ve yaşadığı şeylerden aslında mutsuz olduğunu fark ediyor. Bir şekilde değişimi göze alacak ve bu riski taşıyacak cesareti bulamıyor. Kentsel dönüşüm, mimarlık… Değişim her anlamda değişim, yaşlılık, bedenin, ilişkinin, değişmesi... Film bütün bu değişimlere tutunmaya çalışan bir kadın üstünden evliliğe bakıyor.
Daha çok bir kadın gözünden bakıyor yani? Bir ara erkeğe de dönüyor.
A. Özge: Evet. O bir ara dediğiniz an çok önemli benim için. O ara aslında adamın kadını kaybettiğini fark ettiği an. O an film erkeğe dönüyor. Van’a gittiğinde gördüğü şey; “insanlar orda hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Biz burada İstanbul’daki rahat, müthiş evimizde ne alıp veremiyoruz?” Bunu fark ettiği andan itibaren erkeğe dönüyor film.
Bazı sahnelerde karakterleri camların ardında izliyoruz. Bunun özel bir anlamı var mı?
A Özge: Tabii. Aslında camdan bir fanusun içinde gibiler. Birbirlerini görüyorlar. Bir yandan saklambaç oynayıp birbirlerini görmemeye çalışıyorlar; ama her şeyi de izleyebiliyorlar. Bir yandan da dışarıya karşı kendilerini göstermeye çalıştıkları başka bir fotoğraf var. Aslında olur ya biz mutluluğumuzu dışarıya yansıtmamaya çalışırız. Her şey iyiymiş gibi yaparız. Bu aslında öyleymiş gibi yapmanın bir göstergesi.
‘PARA MUTLULUK DA BAĞIMSIZLIK DA GETİRMİYOR.’
Böyle bir çıkmazı daha çok geleneksel evliliklerde görürüz. Burada ekonomik özgürlüğü olan bir kadın var ama kadın yine de ayrılamıyor, çıkamıyor...
Derfne Halman: Burada kadının mesleği var, eğitimi var ama maddi olarak kendi hayatını idame ettirebilecek koşullara sahip değil. Fotoğrafının iyi satması için tavizler vermesi isteniyor. Yine bağımsız değil.
A. Özge: Aslında yalnız kalma korkusu parayla ilişkili değil. Sadece para nasıl mutluluk getirmiyorsa bağımsızlık da getirmiyor. Bir yandan da sanatçıyı anlattığı için az önce söylediğiniz camdan dünyanın arkasında müthiş renkli ve güzel görünüyor. Halbuki içine girdiğinizde müthiş bir para mücadelesi var. Bir sanatçının yaptığı işle hayatımızı devam ettirebilmemiz mümkün değil. Ela’nın kızının dediği gibi “sen de duvara asılacak işler yap”. Bu kadar basit değil. Hayatta bir ideolojinin peşinden gittiğinizde bu ister “Köprüdekiler” de olduğu gibi ister taksi şoförü olsun ister buradaki gibi sanatçı olsun aynı, taviz vermezsiniz.
ORTA YAŞLI OYUNCULAR RİSK ALMAK İSTEMİYOR
Bir oyuncu larak ‘Ela’yla buluşmanız, ilginç bir tanışma olsa gerek...
D. Halman: Çok şanslı bir süreç oldu. Filmlere başlamadan önce uzun bir ön çalışma mümkün oldu. Bu hem benim hem de diğer oyuncular için oynadığımız rolleri rol olmaktan çıkarıp kendimize ait kılmak için çok olanaklar sağladı. Aslı’yla beraber sergilere gittik, beni birçok sanatçıyla tanıştırdı. Yürüyüşten giyinişime kadar birçok şeyin üzerinde çalıştık. Davranış biçimleri, kadının iç dünyası… Bunlar üzerine uzun uzun çalıştık. Çok uzun bir zaman dilimi oldu. Bu çok faydalı oldu. Hem içten oturtup, dışardan da nasıl bir imaj oluşturuluyor bunları çalıştık. Nasıl görünüp algılandıkları çok önemli bu insanlar için.
A. Özge: Türkiye’de orta yaş gurubu oyuncular için çok önemli bir sorun var. Tutucu ve risk almama durumu var. Siz bir evliliği anlatıyorsanız yatak odasına girmediğiniz sürece o evliliği anlatmıyorsunuz, anlatıyor gibi görünüyorsunuzdur. İlk baştan itibaren anlattığım bu sorun yatakta başlıyorsa yatakta da çekebilmeliyim. Ya da yaşlanmayı. Herkes nasıl çıplak acımasızca vücuduna bakarsa “yaşlanmışım, şişmanlamışım” diye. O anı gerçekten çıplaklığıyla gösteremediğiniz zaman bu film derdini anlatamamış olur. Oyuncuların kendi fiziksel özellikleri ve psikolojik durumları karakterlerden daha önce geliyor. Aslında o karakter olmaktan çok, kendini göstermek üstünden algılıyorlar birçok şeyi.
D. Halman: Beni ilgilendiren yanı da bu oldu. Bu dünyanın içinde var olmak ve Ela’yı bedensel olsun, ruhsal olsun tüm çıplaklığıyla, o kadını her yönüyle tanımak ve en gerçek biçimiyle ortaya çıkarmak istedim. (Adana/EVRENSEL)