Kıraç topraklarda yeşeren işçi kültürü
Erkan Sarıoğlu
Kıraç ismine inat, verimsiz topraklarda işçilerin de kültür ve sanatla uğraşabileceğini, bu konularda da sözleri olduğunu; tiyatrosuyla, korosuyla yaptığı etkinliklerle gösteriyor, Kıraç Kültür Evi.
Türkiye’nin en büyük sanayi bölgelerinden biri olan Kıraç’ın İstanbul’a uzaklığı 35 km. İşçiler Bakırköy, Taksim gibi ilçelere dahi giderken “İstanbul’a gidiyoruz” diyerek yola çıkıyor. Birçok işçi yılda bir defa sinemaya gittiyse, “düzenli sinemaya gidiyorum” diyor. Aslında günde 10-12 saat çalışıp eve geldiklerinde biraz televizyon seyretmenin dışında sosyal faaliyetlerden yoksun bir yaşam işçilerinki. İşte, Kıraç Kültür Evi’nde; bu yaşam koşullarına rağmen “biz de bir şeyler yapabiliriz” diye yola çıktık. Altı sene içerisinde o kadar büyük işler başardık ki; bugünden geçmişe bakınca “bu kadar şeyi biz mi yaptık” diyebiliriz.
Sadece kültürel etkinliklerle sınırlı değil. Kimi zaman yönetenlerin savaş politikalarına karşı ‘dur’duk. Kimi zamansa iş cinayetlerine karşı mücadele ettik. Hangi işçi direnişi varsa yanlarında olduk. Kıraç bölgesinde kütüphane eksikliğini görerek, binlerce kitaplık Rıfat Ilgaz kütüphanesini Aydın Ilgaz’ın katılımıyla iki sene önce açtık. İki büyük edebiyatçımız Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner her zaman yanımızdaydı. Kültür evimizin iki büyük emektaraydı bizim için onlar ve yerleri çok farklıydı. Kafa ve kol işçileri birleşmeliydiler. Aydınlar ve işçiler birlikte mücadele ettiğinde güzel günlere yaklaşmamız daha hızlı olacaktı.
Geçen sene bin beş yüze yakın kişiyle gerçekleştirdiğimiz ustalara saygı gecesinde büyük usta, Şair Nazım Hikmet’e işçilerin selamını gönderdik. Bu etkinlikle birçok işçi Nazım’la tanışma fırsatı buldu. Sadece Nazım’a da değil, Ahmet Arif’e, Orhan Kemal’e ve diğerlerine... Doğum gününde de unutmadık ustayı. Bu defa “savaşa hayır” diye haykırdığımızda sesimize ses kattı büyük usta. “Ölülerin göze görünmeyeceğini, çocukların ölmemesini, şekerde yiyebilmesini” Kıraç’lılara anlatmaya çalıştık.
Kültür evi içerisinde kalmadı çalışmamız, okullarda film gösterimleri yapıp, salonlarda gençlerimizle Uğur Kaymaz’ları, Ceylan Önkol’ları, Roboski’de yaşananları unutmayacağımızı söyledik.
Sezon finalimizi “Haziran’dan Temmuz’a acıyı bal eyledik” etkinliğimizle gerçekleştirdik. Bir taraftan Sivas’ta öldürülen canlar anılırken diğer yandan Haziran ayında yaşamını yitiren ustaları unutmadan tiyatro, işçi korosu, çocuk korusuyla bir yıllık emeklerini sergiliyorlar ve ülkemizde yaşanan tüm haksızlıklara gezi ruhuyla hayır diyorduk. Sadece bir sene içerisinde Agiri Jiyan’dan Erdoğan Emir’e, Pınar Aydınlar’dan Binnaz Öner’e Sennur Sezer’den Adnan Özyalçıner’e Güney Özkılınç’tan Tahir Şilkan’a Türkiye Yazarlar Sendikasından Red fotoğrafçılık bünyesinde çalışma yürüten fotoğraf sanatçılarına birçok aydın, yazar kültür evimize omuz vererek güç kattı.
İŞÇİNİN TİYATROSU!
Kıraç İşçi Tiyatrosu, kendilerinin yazmış olduğu ve oynadıkları, kadın işçilerin işyerlerinde yaşamış oldukları sıkıntıları anlatan “Konfeksiyon” adlı oyunun yanına Roboski’yi konu alan pandomim gösterimini de ekledi. Oyunun yazarı Ulaş Gökçe direnişte olan bir işçi arkadaşımız. Yasal hakkı olan sendika hakkını kullandığı için DHL fabrikasının yöneticileri tarafından işten atıldı. 464 gündür, kar, yağmur, soğuk demeden sendikal hakları için işten atılan diğer arkadaşlarıyla birlikte mücadele ediyorlar. Bu zorlu koşullarda tiyatro oyunları yazarak kültürel alanda da sisteme karşı mücadele veriyor. Kültür ve sanatın işçilere bu kadar uzak olmasına razı gelmiyor. “Birlikte çalışıp üreterek ekonominin dengesini kuran bizler ‘neden sanatı birlikte üretmeyelim’ diyerek yola çıktık. Konfeksiyon oyununda tekstil işçilerinin yaşamlarından kesitler sunduk. Kadın işçilerin uğradıkları fiziksel taciz vb. sorunları konu aldık. ‘Ne gibi çözümler üretebiliriz’ sorusunu sormaya çalıştık. Cevabı da yine yaşadıklarımızda saklıydı: Örgütlenmek.”
Serkan, oyunda rol alan işçilerden biri. Metal işçisi... Rol gereği, işçilere hakaret etmek durumunda. Oyunu izlemeye gelen ve kendisi gibi işçi olan annesi, Serkan’a kızıyor. “Annem de çalıştığı iş yerinde ustabaşı tarafından ağır hakaretlere maruz kalıyordu belki de, onun için bana çok kızdı. Oyunda da olsa böyle bir rolde olmamı istemedi herhalde” diyor gülerek. Serkan, şehir ve devlet tiyatrolarına baskıların arttığı dönemde sanatçıların Sanat Maratonu eylemlerine destek vermeye de gitmiş Kültür Evi’yle beraber. Mesajlarının günlerce kürsüden okunması da ayrıca motive etmiş Serkan’ı. Hedefse yüksek: Yeni yazacakları ve oynayacakları tiyatro oyunlarıyla festivallere katılmak.
Metal işçisi olan Suna yoğun çalışma temposundan sonra halk dansları öğretiyor, işçilere, gençlere. El ele verince neler yapılabileceğini gösteriyorlar. Fırat yan flütüyle, Mutlu ve Emre sazlarıyla, diğer arkadaşlar da emekleriyle yeşertiyorlar işçilerin kültürünü.
İŞÇİLERE DAVET!
Kıraç Kültür Evi’nde yeni dönem 1 Ekim’de başlıyor. Faaliyetler mi? Saz, gitar, yan flüt, tiyatro, halk oyunları, resim, fotoğraf ve dil kursları, ritim atölyesi, film gösterimleri, televizyon ve gazetecilik atölyesi... İşçilere davetse Nazım Hikmet’in dizeleriyle:
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
Evrensel'i Takip Et