25 Eylül 2013 17:06

Kendini yaratan bir hikaye: Hannah’nın Dünyası

Elif Ekin Saltık

“Bir gün çocuklar sizin nasıl insanlar olduğunuzu bilsinler diye, eğer sözcükleri çarpıtmak gerekirse, çarpıtacağım.” (Jean Ferrat)
Gazeteci, Yazar Ariane Bois bu sözü kullanmış kitabının ilk sayfalarında. Kaleme aldığı hikayenin gerçekliğini anlatırcasına, anlattıkları ulaşması gereken kişilere ulaşşın diye belki de. Çünkü Hannah’nın hikayesi sıradan kurgulanmış bir hikaye değildir. Savaşın kanlı yüzünü, 2. Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımını bir çocuğun, bir kadının, bir gazetecinin, bir annenin hatıralarından, kendi annesinin ağzından anlattığı sahici bir yaşam öyküsüdür.
Hikaye 1939 yılında Paris’te Küçük İstanbul Mahallesi’nde, Hannah’nın, kırmızı atkısını düşüren Suzon’a atkıyı vermesiyle, bir arkadaşlık anlatısı gibi başlar. İçine kapanık, kendi halinde yaşayan, yaşamında en keyif aldığı şeylerin babasıyla, ailesiyle geçirdiği vakitler olan Hannah’nın; Suzon’la, bu ilk bakışta herkesi ürküten deli dolu kızla, arkadaşlığı kırmızı bir atkı sayesinde can bulur.
Hannah’nın babası Hayim Yahudi asıllı bir Türk’tür, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte her şeyi Türkiye’de bırakıp Fransa’ya yerleşmiştir, çünkü Hayim şair ruhlu bir romantiktir, onu Fransa’ya çeken şey de bu şehrin romantizmidir zaten. Annesi Cécile ise Yahudi asıllı bir Romanyalıdır, çocukluğundan beri Yahudi olduğu için aşağılanmalara maruz kalmış ve bu onda derin izler bırakmıştır. 1939 yılı ile birlikte savaş sade hayatlarına girmiştir ve savaş yaşamlarını altüst edecektir.

BOİS ANNESİNİN HİKAYESİ YAZIYOR

Ayrılmaz bir ikili olan Hannah ve Suzon’un küçük, güzel kalplerine savaş hiçbir etki etmez. Ancak Hannah için hayat artık o kadar basit gitmemektedir. Yahudi olduğundan dolayı okulda, sınıfta, sokakta, parkta yaşadığı hakaretler, annesinin onu korumak adına taşrada Yahudi çocukları saklayan bir manastıra göndermesi, annesiyle birlikte İstanbul’a babasının ailesinin yanına gitmeleri ve bu kanlı, onun temiz kalbinin kabullenemediği savaşın bütün sevdiklerini, babasını, dedesini, büyükannesini Auschwitz toplama kampında duman bulutu haline getirmesi, annesinin ise artık yaşayan bir ölü olması ve savaşta Fransızların payı yüreğinde telafisi olmayan yaralar açar.
Kitabın yazarı Ariane Bois’in gazetecilik eğitimi dışında siyasal bilimler eğitimi almış olması ve ‘Çağdaş Tarihte Yahudi Direnişleri’ tezini çalışmış olması da onun Yahudi soykırımını annesinin hikayesinin yanı sıra ne kadar ciddiye aldığını ortaya koymaktadır. Yahudi soykırımını bir çocuğun yaşadıkları, hesaplaşmaları, sorgulamaları üzerinden okumak, kitabı fazlasıyla çekici hale getiriyor.

Evrensel'i Takip Et