‘Temiz’ enerji ne kadar temiz?
Kapitalizm“temiz”, “yeni” ve “yenilenebilir” olarak sunduğu her yaklaşımda metalaşma süreçlerini başlatır. Dünyada yapılan iklim zirvelerinde karbon salınımını sözde azaltmak üzere aldıkları kararlarla, soluduğumuz temiz hava da ticari bir meta haline getirilmiştir.
Yusuf Gürsucu
Kapitalizm“temiz”, “yeni” ve “yenilenebilir” olarak sunduğu her yaklaşımda metalaşma süreçlerini başlatır. Dünyada yapılan iklim zirvelerinde karbon salınımını sözde azaltmak üzere aldıkları kararlarla, soluduğumuz temiz hava da ticari bir meta haline getirilmiştir. Karbon borsaları bunun en açık göstergesidir. Ülkemizde yapılmakta olan binlerce HES’in (Hidro Elektrik Santrali) ve RES’lerin (Rüzgar Enerji Santrali) ardında karbon ticareti olgusu vardır. “Temiz enerji” adını verdikleri özellikle HES’ler ve RES’ler bu borsalarda kirli üretim yapan şirketlerle “temiz hava alışverişi” yaparlar. Böylece dünya da karbon sorunu giderilip küresel ısınmaya sözde çare bulurlar!
TEMİZ ENERJİLER, KAPİTALİZMİN ELİNDE TEMİZ OLAMAZ
Kapitalizmin organize ettiği “temiz” enerji denilen rüzgar ve güneş enerjileri de kapitalizmin elinde temiz olamaz. Kapitalizm enerji arzını kendi elinde tutmaktan asla vazgeçmez. Bu nedenle, lokal çözümler yerine devasa büyüklükte santraller inşa eder. Petrol gibi, gelecekte su gibi, enerjiyi de nakil hatları ile dolaştırır. Bir meta olarak pazara sunar ve birikim sürecine bağlar. Ülkemize kurulmak istenen GES (Güneş Enerji Sanrali) tarlaları yeni bir bela olarak karşımıza çıkmaktadır. GES’ler yüzde 3 eğim ister ve su en önemli ihtiyaçlarıdır. GES tarlaları termik özelliklidir ve suyu ısıtarak elde ettikleri ısıyı enerjiye çevirirler. “Su kaynağı” bu nedenle onlar için çok önemlidir. yüzde 3 eğim ve su dediğimizde, bu alanların tarım alanları olduğunu görmemiz gerekir.
RES’lerin yarattığı sorunlarda ürkütücüdür. Görsel kirlilik yanında kuş göç yollarına verdiği zararlar ile bölgede yaşayan insanların çıkan uğultu nedeniyle bunalıma girdikleri yapılan araştırmalarda yer almaktadır. En önemli sorunsa; tamamının meraların üzerine yapılıyor olmasıdır. Türkiye’de hayvancılığın ve tarımın yok edilmesine hizmet eden bu tür yatırımlar bizlerin muradı olabilir mi?
AB VE ENERJİ!
Avrupa Birliği tarafından, sözde “yenilenebilir” enerji kaynaklarının desteklendiği vurgusu çokça yapılır. Avrupalılar, bize, neyin “yenilenebilir” neyin “yenilenemez” olduğunu söylerler. AB çıkardığı kararnamelerde “yenilenebilir kaynaklar” için çok ciddi destekler sunarken HES, RES, GES’ten sonra “Enerji ormancılığı”ndan elde edilen “ağacın” termik santrallerde kullanımını bu kapsamda değerlendirerek teşvikler uygulamaktadır. Gerekçesi ise kesilen ağaçların yerine sürekli yeni ağaç dikilmesini “yenilenebilir” bir yol olarak göstermesidir. Kesilen, yok edilen ormanların yerine 3-5 yılda büyüyebilen mono ormanların sizce yaşama katkısı olabilir mi?
Avrupa Elektrik İletim Birliği (ENTSO-E) 1950’lerde kurulmuş olan bir yapı. Amacının şebekelerin senkronizasyonu ile tek tip enerji piyasası oluşturup enerji arz güvenliği ile üretim ve iletim güvenliğini sağlamak olduğu açıklanmaktadır. Bugün Türkiye’de şirketlerin eline teslim edilen üretim ve dağıtım unsurları ile elektrik enerjisi ticareti neoliberal uygulamalar ile genişlerken sermayeye yeni birikim alanı yaratılmaktadır. Türkiye elektrik sistemi, 18.09.2010 tarihinde ENTSO-E şebekesine bağlanmıştır. 03.05.2011 tarihli ENTSO-E kararları doğrultusunda 01.06.2011 tarihinden itibaren “Ticari Enerji Alışverişi” dönemi başlatılmıştır. Türkiye’de ki enerji yatırımlarının büyümesinde AB’nin çok önemli etkisi vardır.
ENERJİ KİMİN İÇİN?
Türkiye’de enerji üretimi 2013 Eylül sonu itibarıyla yaklaşık 62 bin MW kurulu güce ulaşırken, talep güç ise 36 bin MW dolayında seyretmektedir. Son yapılan 5 yıllık kalkınma planlarında öngörülen büyüme oranı yüzde 7.5 olarak belirlenmiş, enerji yatırım planlarıda bu büyüme oranına göre şekillendirildiği açıklanmıştı. Fakat yıllar geçtikçe enerji üretimi ile tüketimi arasında ki fark açılmaktadır. Peki, büyüme oranı gerçekçi olabilir mi? Gerçekçi olmadığını dünya üzerindeki ve Türkiye’deki verilerden görmek mümkün ama, bunun da hiçbir önemi yok!
Enerjinin kimin için gerekli olduğunu Enerji Bakanı Yıldız’ın kendi ağzından öğrenelim: “Türkiye’nin elektrik açığının bulunmadığını ve 2012 yılı tahmin edilen talebin yanı sıra 35.7 milyar saat enerji üretim kapasitesinin bulunduğunu ve ayrıca kamunun elektrik ihracının planlanmadığını, ancak elektrik enerjisi kapsamında ‘özel sektör’ tarafından 3.07 milyar KW saat enerji dış satımı bekliyoruz.” Adana Ceyhan, Zonguldak Kilyos ve Konya Karapınar’da kurulma sürecin de olan “Enerji İhtisas Endüstri Bölgeleri”nin arka planı, sermayenin doğamızı ve sularımızı kirletip yok ederek üretmeye çalıştığı elektrikten elde edecekleri birikim yoludur.
SONUÇ
Nükleer santraller, termik santraller, HES’ler, güneş-rüzgâr santralleri, tehlikeli atık yakarak enerji üretim tesisleri vb. enerji yatırımlarının tamamı dikkat çekmeye çalıştığımız yönelim içinde gerçekleşmektedir. “Ülkenin enerji ihtiyacı var” gibi söylemlerle halkın, enerjiye ihtiyacı olduğu yalanına inanması isteniyor. Bizleri, “Hangi enerji türü daha iyi, hangisi daha kötü?” gibi bir ikilem içine iten kapitalizmin yalan ve yönlendirmelerine aldanmamalıyız.
* HDK Ekoloji Komisyonu Üyesi