Nâzım Hikmet ile ilgili çalışmanız için sizi kutluyorum. Hava Kurşun Gibi Ağır’ı ustamızın anısına sunulan bir buket sayıyorum. Türk Basın Tarihi’ni, Başın Öne Eğilmesin’i, Özgürlüğe Kurşun’u bütünleyen bir karanfil buketi.
Sizin demokrasi tutkunuz, bu konuda yazarak, bir bellek yaratarak verdiğiniz savaşım, basına baskıların ağırlaştığı günümüzde çok önemli ve değerli. Ayrıca Nâzım Hikmet’le ilgili anılarınızın benim (ve benim gibi pek çok edebiyat tutkununun) Nâzım Hikmet bilgilerine çok önemli katkılarının olduğunu söylemeliyim. (Kimi anlattıklarınızı o kadar ustaca canlandırmışsınız ki, bilmeyen hapiste Nâzım’ın yanı başında olduğunuzu sanır.)
Sevgili Hıfzı Topuz, Nâzım Hikmet, çocukluğumdan beri hakkında efsaneler dinlediğim bir şair. Bu efsanelere karışan küçük anı kırıntıları da var elbet. Bir efsane de onun soyadıyla ilgilidir. Nâzım Hikmet’in soyadı konusunda anlattıklarınız, belki de ilk kez yazılıyor. “Nâzım’ın cezaevinde bulunduğu dönemde, 1934 Haziranında soyadı yasası çıkarılmıştı. Bütün yurttaşların yıl sonuna kadar soyadı almaları gerekiyordu.”Hikmet”, Nâzım’ın babasının adıydı. Nâzım da yeni bir soyadı almak zorundaydı. Herkes Öztürk, Safkan, Yılmaz, Eğilmez, Türksoy, Kahraman gibi iddialı soyadları seçiyor, Nâzım bundan hiç hoşlanmıyordu. Karar veremedi. Cezaevinden çıktıktan sonra da Nâzım bu konuda kararsızdı. Bir şiirinde soyadı konusunda şöyle diyordu:
“Hasep mezhep, kan, soy sop işinde yoğum. Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum ne de tecrübelik tavşan.”
Nâzım Piraye’yle de soyadı konusunda anlaşamıyordu. Bir gün; “Sen istiyorsan git kendine bir soyadı al. Ben de gerekirse onu kullanırım,” dedi.
İleride ayrılırlarsa soyadı Piraye’de kalacaktı. Birlikte bir soyadı düşünmeye başladılar. Piraye ne bulsa Nâzım gülüyordu. Sonunda anlamsız bir soyadı almaya karar verdiler. Piraye “Ran” soyadını önerdi. Nâzım da bunun bazı fiillerin sonuna eklenebileceğini anımsattı. Örneğin başaran, kurtaran, saldıran, coşturan... Buna çok güldüler, “İsteyen kendine göre yorumlasın” dediler. Ertesi gün de nüfus idaresine başvurup Ran’ı nüfuslarına işlettiler.
Bazılarının uydurduğu gibi Ran hiç de Nar’ın tersten okunuşu değildi. Nâzım isteseydi Nar’ı pekâlâ soyadı olarak alabilirdi. Yıllar sonra Memet Fuat annesine Ran’ın ne anlama geldiğini sorduğu zaman Piraye; “Hiçbir anlamı yok, ben aldım onu,” diyecektir.
Memet de;”Ran tersten okununca Nar oluyormuş. Nar da kırmızıymış, kırmızı da kızıl demekmiş. Ran sözcüğü komünistin kısaltılmasıymış,” deyince, Piraye;”Neler düşünüyorlar, nelerle uğraşıyorlar,” der”.
Sayın ve Sevgili Hıfzı Topuz, Nâzım Hikmet insanlığın ortak hasretini en derinden duyan ve en güzel dile getiren ustamız. Bu hasreti belki de sonsuz sevdasını insan güzelliklerine dağıtarak avutmaya çalıştı. “Ekmeği tuza banıp yer gibi” . Bu yanıyla göründü bana kitabınızda.
Sağolun. Emeğiniz varolsun.
Evrensel'i Takip Et