Anlaşıldı; demokrasinin paketini kendi ellerimizle açacağız!
Cevriye AYDIN
Başbakanın 30 Eylül 2013 tarihindeki coşkulu seslenişi ve ardından açıkladığı demokratikleşme paketinin başlıkları hakkında söylenecek çok şey var. Ancak yerimiz başbakanın uzun teşekkür listesi hakkında söylenebileceklere bile yetmez! O ki, 3. seçim zaferi konuşması bile bu söylevin yanında sönük ve içeriksiz kalır! Başbakan; iri sözlerle, yiğitlik edebiyatıyla, şanlı demokrasi tarihi coşkularıyla, “kahrolsun 27 Mayıs, o ceberrut darbe nasıl bir anayasa yapmıştı ki, biz hala onun izlerini silmeye çalışıyoruz” dokundurmalarıyla, muhalefete lanet, millete şikayet, dinleyene eziyet söylevinde nihayet sadede geldiğinde artık nefesler tutulmuş, herkes “aç aç aç!” diye demokratikleşme paketinin açılması için sabrının son kırıntılarını zorluyordu.
Paket açıldı.
Seçim barajı kalkıyor mu? Hayır. Tartışacakmışız.
Siyasi Partilere “eş başkanlık” sistemi getirerek iddiaya göre büyük bir demokratik atılım yapılıyor.
Gerçekten demokratik işleyiş çabası içinde, kadın-erkek eşitliğine saygılı, göstermelik değil, gerçekten demokrasi mücadelesi veren partiler eş başkanlık sistemini zaten yıllardır uyguluyorlar. “Yeni” olan nedir?
Anadilde eğitim var mı? Hayır. İsteyen –Milli Eğitim Bakanlığının belirlediği- “Türkçeden başka dil ve lehçelerde” özel okul açabilecek. Yani Fethullah Gülen’e ve cemaatlere yeni eğitim pazarı mı açılıyor!!?? Özel okul sadece paralı okul demek değil, aynı zamanda burs verir, yurt verir, iş verir; cihatçı Kürt, Çerkes, Laz, Arap, Boşnak.. yetiştirmek için iyi bir formül olabilir. Ama Ermeni, Rum ve sünni olmayan öteki etnik kökenliler için nasıl olur, bilinmez. Zaten bu ötekiler için MEB özel okul açma vizesi verecek mi, o da meçhul.
Örgütlenme, toplantı ve gösteri, basın ve ifade özgürlüğü var mı? Hayır. Siyasi partilere beldelerde örgütlenme zorunluluğu kalkıyor, toplantı ve gösterilere hükümet komiseri katılmayacak, toplantı saati bir saat daha uzamış oluyor. Bu da demokratikleşme oluyor. Basın ve ifade özgürlüğünden ise bahis yok.
KCK tutukluları, tutuklu öğrenciler, tutuklu gazeteci ve yazarlar hapiste kalmaya devam edecek. Genel af yok. Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu gibi temel hak ve özgürlükler önündeki engellerde hiçbir esneme yok. Bu da demokratikleşme oluyor.
HELE BİR BAK PAKETE!
Başbakan’ın “ben emir verdim” diyerek efelendiği, yatıp kalkıp hedef gösterdiği “Gezi Eylemcileri”ni öldürenlere, kafa yarıp, tekme savurup göz çıkaranlara, hedef alıp çocukları bitkisel hayata mahkûm edenlere bir şey olmayacak. Ama dini gereğini yerine getireni engelleyene ceza gelecek. Demek ki artık, namaza gidiyorum diyene iş, okul, ameliyat, her ne iş başındaysa kimse ses edemeyecek. Metroda otobüste aşka gelip eli kulağa atıp yüksek sesle dua, ilahi, kuran okuyana “abi, yavaş ol!” denemeyecek.
Nefret suçlarına ceza geliyor. Allah aşkına, bu ülkede devletin açıktan veya gizli parmağının olmadığı bir nefret suçu işlendi mi hiç? Dersim 1938, 6-7 Eylül Olayları, Maraş, Çorum, Sivas katliamları, Hrant Dink, Rahip Santoro, Zirve Yayınevi cinayetlerinin altından kim çıktı?
Nefret suçları sayılırken, en çok nefret suçuna hedef olan LGBT’lerin dahil edilmediği bir nefret suçu tanımı olabilir mi? Onları nefret suçuna karşı korumasız bırakmanın kendisi bir ayrımcılık, bir suç değil mi?
Kamuda başörtüsü yasağının kalkması içimizi serinletti! Olayın özgürlükle ilgili yönü derin tartışma konusu, bu yazının sınırlarını aşar. Ama en azından ülkenin sürekli kaşınan ve üzerinden iktidar koltuklarına koşulan bir ‘sorununun’ gündemden düşmesi her şeye rağmen sevindirici. (Diyelim mi? Sonra çok pişman olabiliriz. Daha çok gündemde tutup başımıza başörtüsü ör(t)mesinler?)
Alevilere Hacı Bektaş-ı Veli’yi bir üniversite adı olarak bağışlaması ilginç buluşlardan biri olmakla birlikte AKP’nin ve başbakanın Roman sempatisi pakette en çok yüz güldüren unsurlardan biri oldu. Roman dil ve kültürünü araştırmak için bir üniversitede enstitü kurulacağını, bir de TOKİ tarafından Roman Konutları yapılacağını, hatta inşaatların devam ettiğini duyurdu. Ancak, Roman vatandaşlar arasında okuma yazma oranının hiç denecek kadar düşük olması nedeniyle enstitünün işlevsiz kalacağı yorumları yapıldı. “Roman Konutları”nın ne olduğu da gerçekten merak konusu.
Andımızın kaldırılması gecikmiş de olsa isabetli; ama X,Q, W harflerine ‘özgürlük’ konusu acıklı bir komedi! Bu harflerle ilgili yasaklayıcı hiçbir hüküm yokken, bugüne kadar “alfabede yok” gibi bir Deli Dumrul gerekçesiyle yıllarca insanlar cezalandırıldı, Kürt halkı ve dili bir de buradan vurulmaya çalışıldı. Şimdi de bu rezalet başka bir şekilde “klavyelere özgürlük” sloganıyla demokratikleşme diye önümüze sürülüyor.
SÖYLENTİSİ KENDİSİNDEN BÜYÜK PAKET
Ne Kürt, Ermeni, Rum, Arap, Laz, Çerkes gibi ülkemizde yaşayan halkların ve dil ve kültürlerinin adı anıldı, pakette, ne Alevilerin, ne kadınların, ne LGBT’lerin… Dil, din,mezhep, inanç, etnik köken, siyasi görüş, sınıf, cinsiyet, yaş, cinsel yönelim gibi nedenlerle haksızlığa, ayrımcılığa, şiddete, tahakküme maruz kalan, sömürülen ezici çoğunluk için demokrasi, hak ve özgürlük öngörmeyen bir paket niye “demokratikleşme” paketi ola ki? Niye aylarca bekletile, ha çıktı ha çıkacak heyecan yapıla? Söylentisi oluşundan beter gürültü çıkara? Niye ki?
Birazcık iyimser olmak için zerre kadar ileri bir adım bekleyen hiçbir kesim bırakalım sevinmeyi, teselli olacak bir şey bile bulamadı bu pakette.
Gördük ki, başbakanımızın tumturaklı, uzun, coşkulu söylevinin ardından açtığı paketin içinden daha önce patlamış balonların dibinde kalan havadan başka bir şey çıkmadı! Ne barış yolunda bir kapı aralandı, ne hak ve özgürlük adına zırnık! Zaten fiilen mevcut ve kullanılmakta olan hakları pakete sarıp sonra da yeniymiş gibi açmakla, yani sihirbazlıkla varılacak bir demokrasi ülkesi yok. Demek ki, Can Yücel’in sözleriyle;
“..gönül hoşluğuyla o açmazsa eğer
fırladığımız gibi
bu tarih denen sahneye
aç dediklerimizi biz
KENDİ ELLERİMİZLE…” AÇMALIYIZ!
Evrensel'i Takip Et