Unutulunca ölür sevdiklerimiz
Onu yitirdiğimde, kardeşimi, hem yoldaşımı, iyi bir dostumu kaybetmiş oldum. Ablam benim, aramızda fazla yaş farkı olmadığından hep sırdaşım, arkadaşım oldu. Fiziken aramızdan ayrılalı yıllar oldu, ama yıllar bir sıkıntım ya da sevincim olsa telefona sarılıp onunla paylaşma isteğimi yok edemedi hala...
Aynur SEYREK
Naime Gürgör’e
Onu yitirdiğimde, kardeşimi, hem yoldaşımı, iyi bir dostumu kaybetmiş oldum. Ablam benim, aramızda fazla yaş farkı olmadığından hep sırdaşım, arkadaşım oldu. Fiziken aramızdan ayrılalı yıllar oldu, ama yıllar bir sıkıntım ya da sevincim olsa telefona sarılıp onunla paylaşma isteğimi yok edemedi hala.
12 Eylül gecesine Ankara’da beraber girmiştik. Altındağ’da gecekonduların arasında koşuşturan askerler, panzer sesleri ve radyoda Hasan Mutlucan’ın şarkısı.
Eskişehir sanat okulundan mezun olduktan sonra, Ankara Erkek Teknik Yüksekokuluna devam etti. Öğrencilik yılları, o yoksul, Altındağ gecekondularından birinde geçti. Dört ailenin bir bahçeyi paylaşıyor ve bahçedeki tuvaleti ortak kullanıyordu. Eğer gece tuvalete gitmek istesen, bahçeye doluşan sümüklü böceklere basmamak için dikkat etmek zorunda kalınırdı.
Son sınıftayken evlenmişti; okulun bitmesine 6 ay varken de bildiri dağıtırken alınmışlardı. 6 yıl 8 ay ceza aldı, “ıslah” olmadığından dolayı da ek olarak 13 ay daha ceza verildi. Toplam, dört buçuk yıllık cezaevi yaşantısının 18 ayını Mamak cehenneminde geçirdi. Tahliye olduktan sonra bir yıl kadar da, her gün karakola gidip yoklama vermek zorunda bırakıldı.
Fakat bu süre içinde yapılabilen görüş sayısı çok azdır. Açlık grevleri, ceza almalar ve ailelerin yılmadan, usanmadan görüş olmamasını protestoları… Zorlukla elde edilebilen görüş günlerinde onu beş dakikadan fazla görebildiğimiz nadir olmuştur. Naime’nin arkasında bir asker, bizim arkamızda bir asker, konuştuklarımızı dinlerler ve işlerine gelmeyince, gözümüzün önünde saçlarından tutar götürürlerdi. Annem ağlayarak görüş yerini terk eder, ertesi gün belki görüşürüz umuduyla tekrar Mamak yollarına dökülürdük.
ERCAN KOCA’DAN EMANET AYAKKABILAR
Kadınların on günlük açlık grevi ve hücre cezasının ardından, görüşümüzü yaptığımızda, her zaman ki, o güzel gülüşü ile bizleri karşıladı. Kardeşler içinde, en narinimiz, en güzelimiz, okulda aşı yapılacağı zaman sızlanarak okula gidişi, en fazla ayazda üşüyen, sobaya evimizin içinde, yakın oturanımız oydu. Ama bunun yanında, bütün kardeşler gibi, okullar tatil olduğunda, Naime de çalışırdı. Üniversite yıllarında da öyle… Yaz dönemlerinde fabrikada çalışmayı tercih ederdi. Fakat hayat ve mücadele onu öyle çelikleştirmişti ki, 1 metrekarelik hücreyi iki kişiyle paylaşarak geçirdiği günleri anlatırken, hücrelerine konuk olan, minik fareyi anlatırdı.
Yaşama ve hayata, mücadeleye bağlılığı onu güçlü kılmıştı. Mektup yasağı, görüş yasağı, arkasından, dayak fasıllarını anlatırdı. Dayak sırasında, herkesin daha sonra taklidi yapıp koğuştakilerini güldürürmüş. Mamak’ta gece sayımları çok meşhurmuş, Naime uzun boylu ve yapılıydı. Ayak numarası da büyük olduğundan kimsenin ayakkabısı ona olmazmış. Ama jandarma birden koğuşu bastığında, kimin ayağına hangi ayakkabı gelirse geçirirmiş. Onun için de Naime, “botlarımı yatağın altına saklamak zorunda kalıyorum” diyordu. Hatta Ercan’ın (Ercan Koca) ayakkabılarını, hatıra olarak, Yaşar Teyzeler ona getirmişler. Kalın çorapla giyilmeli ayakkabılar ki, jandarma dayak atarken, ayak parmakları ezilmesin diye uğraşırdık derdi. Gece koğuş baskını olunca, Naime’nin ayak durumunu bilen arkadaşları, seslenirmiş, “Naime’nin ayakkabılarını, sakın giymeyin!”
HAYATIN O GÜZELİM GÜMBÜRTÜSÜ
Yaşamın en zor anlarında bile kendisiyle ve durumla eğlenecek malzemeler bulabiliyormuş. Mamak günlerinden sonra Ulucanlar ve arkasından Bartın Cezaevi… Nemli ve soğuk Bartın Cezaevi günlerinde, tam Çernobil zamanıydı. O zaman nasıl olduysa bizlere bol bol fındık dağıttılar diye anlatırdı. Belki tesadüf, belki değil Cezaevinden tahliye olanlardan, kansere yakalananların sayısı azımsanacak türden değildi.
“Uçurtmayı Vurmasınlar” filmi bana o kadar tanıdık gelir ki, içinde Naime’yi görürüm. Feride Çiçek, Naime’nin cezaevi arkadaşıydı. Meşhur cezaevi pastasını tahliye olduktan sonra da yapmıştı.
Hastalığının henüz teşhisi konulmadan önce, çalışmakta olduğu İzmir’de Tansaş işçilerinin girdikleri açlık grevine destek vermişti. Aramızdan fiziken ayrılıncaya kadar, yaşama ve güzel günlere duyduğu özlem, mücadele içinde geçti. 34 yaşındayken aramızdan ayrılırken, yazmaya çalıştığı günlüğü ve umut dolu mektupları hala o kadar güzel ve taze ki…
Naime’nin yazdığı gibi, “Yerin yedi kat altında bile, duyabilmek hayatın o güzelim gümbürtüsünü, Deniz’lerin ayak seslerini, çok şükür, çok şükür böyle yaşadığım her şey için”.
BİTMEZ ŞİİR
Kederle işlenmiş yüzünde
Sevinç çiçeğini işleyeceğim
Bir köşe bırak anne
Söndür sitemin ışığını
Bağışlayanın
Güvencin
Işıltısını göreyim gözbebeklerinde
Ayıkla özlemlerinden, özlemlerimi
Beni benden isteme anne
Dolanıyor dilim
Bana benim için üzülme diye
Gerisini demeyeyim
Gözümün biri sen, biri bu şiir
Vazgeçemem hiçbirinizden
Yalnızca inan anne
Ben bitmediğimden
Bitmedi bu şiir.
(Ulucan cezaevinde anneme yazdığı şiir)