Direnen bir kadın portresi: Meryem
Tıpkı bir sinema filmi hikayesi gibi gelecek bu hikaye size... Ama tanıdık olması bundan değil, kadın olduğumuzdan. Müzisyen olmak isteyen ama hayatı boyunca ailesini, çevresini ayakta tutmak zorunda kalan, kendinden de vazgeçmeyen bir işçi kadının öyküsüdür aktaracağımız. Meryem, yoksulluğun, göçün, toplumsal baskının kadının taşıdığı büyük payı gösterecek bize farkında olmadan. Ve de neden “hep güçlü olmak zorunda” olduğunu...
Hilal YAĞIZ- Ayla KOPARAN
Tıpkı bir sinema filmi hikayesi gibi gelecek bu hikaye size... Ama tanıdık olması bundan değil, kadın olduğumuzdan. Müzisyen olmak isteyen ama hayatı boyunca ailesini, çevresini ayakta tutmak zorunda kalan, kendinden de vazgeçmeyen bir işçi kadının öyküsüdür aktaracağımız. Meryem, yoksulluğun, göçün, toplumsal baskının kadının taşıdığı büyük payı gösterecek bize farkında olmadan. Ve de neden “hep güçlü olmak zorunda” olduğunu... Meryem Gök, 16 yıldır tekstile bağlı konfeksiyon iş kolunda çalışan bir işçi kadın. 1972 yılında Maraş Elbistan’da doğdu. Okumak istedi, okuyamadı. Neden mi? Hep aynı. Ev işleri, kardeşlerin bakımı bir de hayvanlar Meryem’i beklerdi çünkü. Koyun var, inek var, evin bütün yükü onun omzunda. Bir de öğretmeni var. Eve kadar geliyor, “Bu kız iyi bir müzisyen olur” diyor ama nafile. Ancak ilkokulu bitirebiliyor. İstanbul’a göç ediyorlar ama onun aklı hala müzikte...
KURSA GİDEMİYORSAM,İŞE DE GİTMEM!
E tabi hayat, Meryem’den bağımsız akıp gidiyor. Bu kez tekstile işe sokuyorlar. İşyerindeyken şarkı türkü söyletiyorlar ona. Meryem, bu kez müzik kursuna gitmek istiyor, e tabii o da olmaz. Bu kez kim çalışacak tekstilde? O meşhur söz: “sen kızsın, kursa gidemezsin”. Meryem de diyor ki, “madem ben kızım kursa da gidemem, konfeksiyonda ne işim var?” Eninde sonunda, babasına kabul ettiriyor kursu ama bir şarta: Kursa gidecek ama konfeksiyonu aksatmayacak. Geriye kalan zamanı boyunca hep de öyle yapıyor Meryem.
Meryem’in kursa gitmesi, Arif Sağ Müzik okulunu bitirmesi, sanatçı olması, grup kurması, hep konfeksiyondan kalan zamanlara sıkışıyor. Hem de tam 16 yıl boyunca. Nasıl mı? Gece bir iki saatlik uykularla süren bir hayat ile. Zorluklar ile. Vazgeçmeden, çabalayarak. Çünkü bu ülkede işçinin emekçinin hayatı ona sunulandan ibaret görülür, Meryem’in müzik yapmasının zorluğu bundandır. Bir de kadın olduğundan.
KONFEKSİYONDAN ARTA KALAN ZAMANDA...
Bu böyle de sürüp gider ama babası akciğer kanseri olur ve yine o çok sevdiği babasına öldüğü ana kadar bakan yine Meryem’dir. O yoksulluktan, yokluktan, erkeğin egemen olduğu dünyadan çekip çıkardığı hayatından yine feragat eden Meryemdir. Hasta bir babanın acı çekmemesi için elinde avucunda kendisinde ne varsa harcayan odur. Babasını da kaybettikten sonra artık yaşadığı ağır baskı, stres, üzüntü ses telinin tekini alır ondan. Ama kalan ses teli de kendisi gibi güçlüdür. Doktorları da, bizi de şaşırtacak kadar hemde.
Sadece işçi bir kadın için de hayat zorluklarla doludur: Uzun çalışma saatleri, maaş sıkıntısı, sigortasızlık, tüm bunlara bir direnme hikayesidir Meryem’in hikayesi.
Şimdi mi? Hala konfeksiyonda çalışıyor ve bir televizyonda programcılık yapıyor. Hikayesini de inanılmaz bir enerji, güç ve kararlılık yayarak anlatıyor. Bizim aklımızda kalan ise hikayenin her aşamasında tekrarlanan “ben hep güçlü olmak zorundaydım” sözleri oluyor.