Yatak odası bakanı
Geçtiğimiz haftalarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in 25-30 yaşındaki genç kadınların 80-85 yaşlarındaki erkeklerle “çıkar evlilikleri” yaptıklarına ve bu durumun SGK tarafından incelemeye alınacağına dair açıklamalarına tanık olduk.
Merve YILDIRIM/Kartal
Geçtiğimiz haftalarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in 25-30 yaşındaki genç kadınların 80-85 yaşlarındaki erkeklerle “çıkar evlilikleri” yaptıklarına ve bu durumun SGK tarafından incelemeye alınacağına dair açıklamalarına tanık olduk.
Bakanın sözlerine kulak kesilenler ilk olarak “Bakan haklı. Maaşı için evleniyorlar yaşlı başlı adamlarla” diyebilir, bu algı çok da yabancı olmadığımız bir algı aslında. Ama işin özü o kadar basit midir gerçekten? Sadece kadınlar mıdır bir emekli maaşı uğruna “hileli” evliliğe başvuran? Yoksa kendisinden çok daha genç bir kadınla evlenen erkeği bu evliliği iten kadına duyduğu “saf aşk” mıdır?
Bu şekilde yapılan evliliklerin, çok küçük bir bölümü dışında, karşılıklı çıkar ilişkisi üzerine kurulu olduğu açık. Kadın öldükten sonra kocasının maaşını almayı “hesaplayarak” yapıyorsa bu evliliği, erkek de kalan ömründe kendisine bakacak, onun yemek, çamaşır, bulaşık…vb. işlerini görecek “gönüllü bakıcı” bulmayı hesaplıyor aslında.
Bir de işe tersten bakıp kadınların sadece eşleriyle maaş için evlendiği kabul edildiğinde ortaya çok daha vahim bir tablo çıkıyor. Bu durumda sorgulanması gereken durum şudur: Neden kadınlar geleceklerini biraz daha “garanti altına” almak, sosyal güvenceye sahip olmak için böyle bir yola başvurur? Ulaşıldığı söylenen sosyal devlet anlayışında her bireyin doğrudan sosyal güvenceye ve güvenli geleceğe ulaşmış olması gerekmez mi?
Tabi bu meselenin böylesi bir dönemde gündeme geliyor oluşu da bir tesadüf değil. Öyle ya, ister ekonomik, ister siyasi kazanç uğruna olsun kadını hedef göstermeyen bir söylem asla mübah değildir Bakan Faruk Çelik ve onun zihniyetindekiler için. Kadınlar üzerinden nüfusu arttırma planlarının yapılıyor olması, eğer kalkınacaksa kadınların omuzları üzerinde kalkınacak bir ülke hayalini kuruyor olmaları bundan. Tüm bunları yaparken de bakım emeğini olduğu gibi yine kadının üzerine yüklemek esas dert. Boşuna demiyor bakan “80 yaşında bir adamın kadına ihtiyacı var. Evlenmek istiyor. Ama evlenecek kadın bulamıyor. Artık isyan ediyor erkeklerimiz bu duruma” diye. Üstelik bakım emeğinin kadına yüklenmesini de meşrulaştırıyor üstüne basa basa. E tabi çocuk doğuralım diye verdiği teşviklerin, kredilerin bir karşılığı olacak devlet katında.
Peki bizim meselemiz ne? Elbette ki hayatımızla pek çok kararı veren, hatta bizlere sağlamadıkları sosyal güvenceyi bile kendilerine bindirilen bir “yük” olarak gören anlayışa karşı, tam güvenceli, geleceğimizi garanti altına alan bir anlayış. İşte tam da bu yüzden babalarımız, dedelerimiz yaşında insanlarla evlenmek zorunda kalmak istemiyoruz. Tam da bu yüzden sigortalı,sendikalı çalışabileceğimiz, emekli olabileceğimiz, sağlık sigortamızın olduğu kısacası geleceğimizin güvende olduğu bir ülkede yaşamak istiyoruz.
Kutu
DİKİZCİLİK NORMAL!
Bakan Çelik daha önceleri de eşlerinden boşanıp babalarından ölüm aylığı alan kadınları hedef göstermişti. Hatta, kadınların hala kocalarıyla beraber yaşayıp yaşamadığının denetlenmesi için de Sosyal Güvenlik Kurumu memurları görevlendirilmişti. Evlere denetime giden müfettişlerin 13 bin kadının boşandığı eşiyle birlikte yaşadığını belirlediklerini ve SGK adına dava açılacağını söylemişlerdi. Gerçekten davalar açıldı. “Birlikte yaşamanın” ne olduğunun mahkeme kararları ile belirlenmeye başladığını gördük bir anda. En sonunda Yargıtay 15. Ceza Dairesi “boşanan kadın dilediği erkekle beraber yaşar kimse karışamaz, Türk Ceza Kanunu açısından suç değil” dedi ve mahkemelerin ceza veremeyeceğine karar verdi. Bakanın ve mahkemelerin yatak odalarına bakma işi bitti mi peki? Hayır. SGK davalarda ısrar etti, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi de “önemli olan aynı yatağı paylaşmamaları” dedi.
SGK diyor ki bu boşanma geçersiz ve boşanmanızı yok sayıyorum, bu sebeple ana-babadan kadına bağlanan yetim aylığını kesiyorum. Peki o halde boşanma geçersiz ise koca ölünce kadına kocasından dul aylığı bağlar mısın? “Hayır bağlamam boşanmışlar” diyor. Yani işine gelince boşanma geçersiz, işine gelince boşanma geçerli. Bir kadın vefat etmiş ana-babasından yetim aylığı alırken, evlense ama resmi nikah yerine imam nikahı kıydırsa SGK kadına “bir erkekle yaşıyorsun, hatta ondan çocuğun olmuş” demiyor ve kadına verilen yetim aylığını kesmiyor. Hatta boşanan kadın ana-babasından yetim aylığı alırken bir başka erkekle imam nikahlı yaşasa buna karışmıyor ama illa boşandığı kocasıyla birkaç defa olsa bir mekanda buluşmuşsa gidip aylığı kesmeye ve borç çıkarmaya çalışıyor. Yani, SGK “gidin imam nikahlı yaşayın veya boşandıktan sonra eski kocanızla asla görüşmeyin” diyor.
Özel hayat gizlidir değil mi? Nasıl belirleyecek devletin memurları insanların aynı yatağı paylaşıp paylaşmayacağını? Ya da ne hakla belirleyecek?
İşine gelince öyle, işine gelince böyle yapmasından zarar gören biz kadınlarız. Kimsenin, gerçek bile olsa neden boşanmayı tercih ettiğini sorgulayan yok. Kadına sadece “yük” gözüyle bakanın, yatak odamızı dikizlemesinde de şaşıracak bir şey yok.