Şiddetle mücadele ve yerel seçimler
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü Türkiyeli kadınlar için bu yıl farklı anlamları da içeren bir gün olarak kutlanacak. Haziran ayında tüm ülkeyi sarsan ve dönüştüren direnişe kadınların en önde yer almasını getiren nedenler ve koşullar devam ediyor. Üstelik, tüm birikimleriyle kendini yerel seçimlere ve oradan da Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere kadar hissettirecek sonuçlarla...
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü Türkiyeli kadınlar için bu yıl farklı anlamları da içeren bir gün olarak kutlanacak. Haziran ayında tüm ülkeyi sarsan ve dönüştüren direnişe kadınların en önde yer almasını getiren nedenler ve koşullar devam ediyor. Üstelik, tüm birikimleriyle kendini yerel seçimlere ve oradan da Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere kadar hissettirecek sonuçlarla...
Kadınların bedenlerine ve yaşamlarına müdahalenin sıradanlaştığı, şiddetin evlerden sokaklara taştığı, sözünün ve taleplerinin görünmezleştirildiği, kadınlık onurunun yok edildiği, her gün yeni bir söylemle kadınların eve ve aileye mahkum edildiği bu düzen, yerel seçimlerde kendini garanti altına alarak devamlılığını sağlama gayretinde.
Kadınların hamileliklerinden anneliklerine, kıyafetlerinden eşleriyle ilişkilerine her şeyin siyasilerin dilinde bir malzemeye dönüştüğü ülkede her gün 5 kadın öldürülüyor. Kaba şiddetin alenileştiği kadar sıradanlaştığı, çocuk istismarının bir koruma mekanizması sorunu değil bir iman sorununa indirgendiği, hükümetin şiddeti önlemek için çok övünerek yaptığı yasaların kadükleştiği, kadınlara ve çocuklara dair her sorunun muhafazakar referanslarla ele alındığı bir memlekette yaşıyoruz.
Kadına yönelik şiddet -en aleni biçimi fiziksel olarak yaşanırken- kadınların omuzlarına binen yüklerin her geçen gün artmasıyla her bakımdan güçsüzleşmeleri ile de yaşamın her anına sirayet ediyor. Evde, sokakta, işyerinde var olmak bir mücadele haline dönüşüyor. Şiddet, yalnızca canımızı yakan fiziksel yönleriyle değil ruhumuzu ve var oluşumuzu yaralayan bir yaşam biçimi olarak da kadına reva görülen tek şey oluyor. Kadınların iş ve gelecek taleplerinin hep daha fazla sömürülmesinin yaratıcı yollarını bulan sermaye, “işte size istihdam” diyerek en kötü koşullarda, güvencesiz, esnek, geleceksiz çalışma koşullarını bir lütuf gibi sunuyor.
DESTEK MEKANİZMALARI
Bu koşullar altında seçimlere gidiyoruz. Kentin dört bir yanında gün geçtikçe daha da devleşen reklam panolarında belediyelerin kadınlar deyince akıllarına ne geldiğini gösteren “projeleri” arz-ı endam edecek. Kimisi açtığı kurslardan bahsedecek, kimisi döktüğü asfalttan. Anlaşılan, kadının yanında olmaktan anladıkları “şefkat ve yardım eli uzatmak”. Yoksulluğu aile adına temsil eden aracılar olarak kadınlar belediyelerin sağladığı yardımları almak için kapıda dizilirken acaba belediyelerin yaptığı bu yardımlar şiddete uğrayan, ailenin maddi kaynaklarına erişimi engellenen, eve para getirmesi için sömürülen, evden dışarı yalnızca dağıtılanların alınması için çıkarılan kadınların yoksulluklarını ne kadar çözüyor? Biz şiddet daha fazla hayatımızın ortasına yerleşirken, daha işsiz, daha yoksul insanlar haline gelirken güçlenmek için destek mekanizmalarına ihtiyacımız olduğu daha çok ortaya çıkıyor.
ŞİDDET, YURTTAŞLIK VE KENTTAŞLIK HAKKIMIZI ENGELLER
Biliyoruz ki ev içinde şiddetin türlü biçimlerine maruz kalan kadınlar aynı zamanda “yurttaş” ve “kenttaş” olarak da zarar görür. Ve bu sırada, kamusal bir korumadan yararlanabilecekleri, yerel bir birime danışabilecekleri akıllarının ucundan bile geçmez, geçemez. Zira bu tür kamusal mekanizmalar yok denecek kadar azdır. Oysa devlet, yerel yönetimler ve bunların tüm organları hem özel hem de kamusal alanda, şiddetin tüm biçimlerine karşı koruma sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülükten hareketle, hükümetlerden ve devlet organlarından kadın sığınaklarına ve diğer kadın destek kuruluşlarına gerekli mali desteği sağlamaları talep edilir. Ancak destek hizmetlerinin niteliği, yeterli kaynak ayrılmasına ve bu hizmetlerin kadınların bağımlı kılınması için değil, güçlenmesine hizmet edecek biçimde sağlanmasıdır esas olan. Biliyoruz ki parasız, sağlıklı, güvenilir kamu hizmetlerinin varlığı kadınları güçlendirir. Sosyal belediyecilik anlayışının varlığı ilk elden kadınların, ama toplamda çocukların, yaşlıların, engellilerin, yoksulların ve kent emekçilerinin yaşamını insani düzeye yükseltir. Ve bütün bunlar, şiddetin önlenmesinin olmazsa olmazları arasındadır.
Bu seçimler bizler için çok önemli. Çünkü yerel politikalar belirlenirken kadınların ihtiyaçlarının gözetilip gözetilmediği hayatımızı çok etkiliyor. Alt yapı hizmetlerindeki eksiklikler, kreş, sığınma evi gibi acil taleplerin karşılanmaması, sosyal adaletin yerelden sağlanmasına ilişkin politikaların olmaması kadınların gündelik yaşamlarını, ev içi yüklerini, çalışma yaşamına katılımlarını büyük ölçüde etkiliyor. Eşitsizliği derinleştiriyor, eşitsizlik şiddetin önünü açıyor, mücadele olanaklarımızı elimizden alıyor!
KAPIMIZI ÇALANLARA SORUMUZ OLACAK
Şiddeti önlemede yerel yönetimlerin sorumluluğu yalnızca sığınmaevi açmakla sınırlandırılamaz. Esas olan her türlü yerel hizmet sunumunda kadınların ek olarak nasıl bir hizmete ihtiyaç duyacağının belirlenmesi ve adımların atılmasıdır. Örneğin bir yerel yönetim mekansal düzenlemeler, aydınlatmanın yeterliliği ve ulaşıma ilişkin planlama ve kararları, kentsel güvenliğin kadınlar için daha farklı ve genellikle de daha fazla bir anlam taşıdığını hesaba katmadan alırsa, sonuç değişmez.
Bunu dikkate alan uygulamalar için illa çok yüksek kamusal kaynaklar da gerekmez üstelik. Sözgelimi Kanada’da belediye otobüsleri hava karardıktan sonra kadınları iki durak arasında da indirip bindirir. Tam da bu nedenle kadına yönelik şiddetle mücadelede yerelden başlayarak her kademede kadınların özgül ihtiyaçları düşünülerek, her alanda güçlendirici hizmetlerin sunulması, bunun için kaynak ayrılması ve kadınların bu planlamaların doğrudan muhatabı ve karar alıcısı olması gerekir. Yerel seçimlerde kapımızı çalanlar, kadınlar için ne yapmak istediklerini anlatmaya başladıklarında onlara sorumuz şu olacak: Yeniden eve bağlanmamız için mi adım atacaksınız, yoksa geleceği kurmak için yola çıktığımızda önümüzü mü açacaksınız?