18 Kasım 2013 21:10

Bülent KEPENEK

Eğitim olgusu insanın insan olma süreciyle eş zamanlı olarak başlasa da bugün sözünü ettiğimiz, formel anlamda belli kurallara bağlanmış, belirli zaman ve mekanlarda gerçekleştirilen eğitimin ortaya çıkışı, kentlerin ortaya çıkışıyla paraleldir. Özellikle Antik Yunan’daki kentlerde iyice görünür olan formel eğitim olgusu zamanla kentleşmenin olmazsa olmazı olarak kabul edilmiştir. Öyle ki kimi zaman bu iki kavram birbirinin yerine kullanılabilecek kadar iç içe geçmiş, kentli olmak eğitimli olmak, eğitimli olmak kentli olmak olmakla bir tutulmuştur; kent eğitimin simgesidir, köy ise cahilliğin!
Sanayi devriminden sonra ortaya çıkan modern kentlerde oluşan modern eğitim kurumları ise bugünkü eğitim anlayışının temelini oluşturdu. Yol ile birlikte medeniyetin iki temel sac ayağından biri kabul edildi eğitim; sistemin fikirlerini en ücra köşelere taşımak için açılan yolların peşinden, kentlerin yanı sıra köylere de taşındı. Ama bu, eğitim olgusunun kentli bir olgu olması durumunu değiştirmedi.

EĞİTİM AYRICALIKLIYDI

Bu nedenledir ki kentler kurulurken en güzide yerlerine okullar kuruldu. Okul binalarının çevrelerindeki yüzlerce metrekare toprağın, bahçe olarak kullanılması üzere, okullara verilmesinden kaçınılmadı. Bu topraklarda kurulan okullar, dünyadaki benzerlerinden farklı değildi. Özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan okullara bakıldığından bu gerçek çok rahat bir şekilde gözlenebilir. Galatasaray Lisesi, Robert Koleji, Kabataş Lisesi, Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi, köy enstitüleri ve daha birçokları hem bulundukları yerler ve sahip oldukları imkanlar hem de mimarileri açısından gerçekten son derece ayrıcalıklı konumdaydı. Eğitimin ayrıcalıklı bir zümrenin hakkı olduğu dönemlerde yapılan bu okullar aslında olması gerekeni göstermesi bakımından hâlâ önemli.

BAHÇESİZ OKULLARA GEÇİŞ

Günümüzde kamusal bir hak olmasından dolayı okullar, bu ayrıcalıklı konumunu yitirmeye, hatta birer yük olarak görülmeye başlandı. Kentin en merkezi, en güzel yerlerinde bulunan birçok okulun yeri, otel ve AVM yapılmak üzere satıldı. Sendikaların, mahalle derneklerinin oluşturdukları platformlar sayesinde bazı okulların satışı durdurulsa da buraların sermayenin ilgisinden çıktığı söylenemez.
Neo liberal politikaların bir yansıması olarak eğitimi sırtında yük olarak gören merkezi ve yerel iktidarlar açısından ise okullar ilgi alanı olmaktan uzak. Bu yüzden ilk dönemlerde yapılanın tam tersine yeni okullar hem konum itibariyle hem de imkanlar açısından son derece kötü durumda. Bir çoğunun bahçesi ya çok küçük, ya yok, ya da varsa bile çevresindeki binalar tarafından gasbedilmiş. Boğazın kıyısına yapılan okullardan, gökyüzü bile görünmeyen, bahçesiz okullara trajik bir geçiş...
Eğitimcilerin ekonomik durumları, hem öğrencilerin hem eğitimcilerin parasız ulaşım ve barınma haklarının olmaması, gençlerin okul sonrasında zamanlarını geçirebilecekleri sosyal ve kültürel ortamların neredeyse yokluğu, merkezi ve yerel iktidarın bu konudaki isteksizliği kent planlamaları yapılırken -kâr getirmediğinden olsa gerek- bu tarz yerlerin yok sayılması var olanların da sermayeye peşkeş çekilmesi yerellerdeki halk güçlerinin öncelikle gündemlerine alması gereken sorunlar arasında.

ÖZELLEŞTİRME TEHLİKESİ

Merkezi iktidarların eğitim birimlerini ihtiyaçlarını karşılamadaki isteksizliği ve bu alanda özelleştirmenin önünü açan adımları ilçelerdeki yerel yönetimlerin anlayış ve çabalarıyla da birleşiyor. Yerel yönetimler çoğu kez okulların güçlendirilmesi ya da çeşitli fiziki imkanlar sağlanması gibi çalışmaları üstleniyorlar. Böylece bir yandan seçimler için oy devşirirken, diğer yandan özelleştirmeyle birlikte açılan yen rant alanları üzerinde de söz sahibi oluyor, bunları kendilerine yakın olan çevrelerin kullanımına sunabiliyorlar.
Halkın ve halk güçlerinin yerel ve merkezi yönetimden beklentisi ise tek ayrıcalıklı toplum kesimi olması gereken çocuklarımızın ve gençlerimizin bilimsel, nitelikli ve parasız eğitimden yararlanabilmesinin koşullarının sağlanması, tüm imkanlar bunun için seferber edilmesidir. Her şartta öncelik geleceğimiz olan gençlerimize verilmelidir. Zaten aksi takdirde Gezi direnişinde de cümle aleme gösterdikleri üzere, gençlerimiz, hakkı olanı almasını bilecek yetenek ve güçtedir.
 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et