18 Kasım 2013 21:16



Evin zoru devletten
bile büyüktür
bilir kimi kadınlar
yerleşir de sarsılmaz bir dengeye
taşırlar
(Gülten Akın- Beni Sorarsan)

Sevda KARACA

Bir ev kadınının yaşamının sınırları mahallenin en öte ucundan dönülen köşeye kadardır. Günü kalabalık, sabahı telaşlı, akşamı yorgundur. Zamanı saatler değil, kocanın işe, çocuğun okula gittiği, yemeğin ocağa, ütünün pantolona, camın beze değdiği anlar belirler. 24’e değil yani, aileye, akrabaya, komşuya, işçiyse patrona bölünür saatler. Bir kendine bölünmez. Ve bu kendine bölünmezlik kadınları gücenik yapar yeniliğe, değişikliğe… Çünkü değişiklik, yeni zorlukların adıdır çoğu zaman kadın için; Ek yükler, yeniden kurulacak düzen, dengenin bozulması ve kurulmasının tüm ağırlığının kadının omzuna binmesi…
Kent dediğimiz tam da bu yüzden, bu döngünün akıp gittiği ev ve çevresi kadardır. Ama o ev ve çevresinin ayakta durabilmesinin, kentin tüm olağanlığıyla akıp gitmesinin baş aktristidir kadınlar. Olmayanı olur yapan, eksiği tamamlayan, yetmeyeni yetiren kadınlardır çünkü.
Ev ve bakım işlerinden daha nankör bir iş yoktur; her gün başa döner, her akşam ertesi gün aynı şeye uyanmak üzere yatarsın. Ve bu sürgit döngü içinde ona düşen o üstlendiklerini sebatkârca her gün ve her gün yerine getirmesidir.

ZİNCİRLERDEN KURTULMAK İÇİN

Nasıl bir kentte yaşamak istediğini sorduğumuz kadınların verdikleri cevaplardaki kent algısının, hep kendi hanelerinin ve sokaklarının ihtiyaçları kadar olması bundandır aslında. Görünmez zincirlerle bağlandıkları ev ve mahalle yaşamının zorlukları o zincirlerden bir halka eksiltir. Kurtuluşa doğru değildir bu eksiltme, daha çok o zincirleri şakırdata şakırdata gidebileceği mesafenin kısalması anlamına gelir bu. Ama sanmayın ki o pratik ihtiyaçların giderilmesi önemsizdir! Tam tersine kadınların eve ve yaşadıkları yere dair en küçük bir sorunun bile gözetilip giderilmesi, kadınların zincirlerinden kurtulması için kafalarını kaldırabilmelerine olanak sağlar.
Tam da bu yüzden Kavakpınarlı kadınlar mahallelerinden Kadıköy’e gitmek için üç araç değiştirmek zorunda olmalarından şikayet eder. Çünkü kentin merkezine yaklaşmak derttir ve belediyenin küçücük bir bütçeyle sağlayabileceği tek araçla ulaşım, kadınların bakmak zorunda kaldıkları çocuklarının, hastalarının ve yaşlılarının ihtiyaçlarının daha kolay giderilmesi anlamına gelir. Ya da “orası uzak” diye alıkonuldukları çalışma olanağına sahip olabilmek için bir kriterdir. Bu yüzden imza toplar kadınlar, bir araya gelirler. Çünkü ancak bu şekilde alırlar istediklerini.
Çağlayan’daki tekstil işçisi kadınlar için de izbe sokaklar içine kurulmuş atölyeden gece geç saatlerde biten mesai sonrası eve varabilmek derttir. Işıklandırmanın, kaldırımın, ulaşım hatlarının yeterli olmadığı mekan, kötü koşullarda çalışmanın ağır yüküne bir yük daha ekler. Tacizi, şiddeti, korkuyu ve baskıyı da beraberinde getirir. Bu yüzden Tekstil İşçileri Dayanışma Derneği kurulduğunu duyunca yüzleri ışıldar.
“Bir tek köyümüzden İstanbul’a taşınırken görmüştüm denizi” diyen Kıraçlı işçi kadının dört duvar arasına sıkışan hayatından çıkmak için yerde gördüğü saz kursu ilanıyla Kıraç İşçi Kültür Evi’nin kapısına gelmesi bir tesadüf değildir bu yüzden.
Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’nde aynı fabrikada çalışıp, aynı servise binip bir kez bile selamlaşmayan iki kadının “O kadar yorgun oluyoruz ki, ne sabah giderken ne de dönerken bir cümle kurmaya takatimiz kalmıyor. Servisten iner inmez evdeki işleri yetiştirmek için koşuyoruz. Aslında bizim de yalnızlığımıza bir çare gerek” demesi boşuna değildir. Ve Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nin kuruluşunu duymak çareye dair umutlarını besler.

BİNBİR SORUN, BİNBİR ÇÖZÜM

Kadınlar bilir, evin sokağa açılan kapısının, sokağın mahalle meydanına bağlanan köşesinin, mahalle meydanını kente bağlayan yolun nasıl açılacağını.  Evin zorunu azaltmak gerekir önce. Ve bu zor, çok sahicidir; şiddettir, yokluktur, yoksunluktur, prangadır. Çocuğun, yaşlının, engellinin ihtiyacı belediye başkanlarının çocuklarla-yaşlılarla-engellilerle çekilen fotoğrafların bilboardlarda sergilenmesine harcanan paradan daha azına karşılanabilir. Evi cehenneme çeviren şiddet kadının güçlendirilmesi ve şiddetle baş edebileceği mekanizmaların geliştirilmesiyle önlenebilir. Sokak, ışıklandırması, ulaşım olanaklarının genişletilmesi, güvenlik tedbirlerinin artırılması ile bir tehlike alanı olmaktan çıkarılabilir. Bölünmüş zamanlardan kadınların bizzat kendine de pay ayırabilmesi için çocuk bakım hizmetlerinin, sosyalleşme olanaklarının, istihdam olanaklarının artırılması mümkün!
Her ne kadar kadınlar bunları talep ettiklerinde hep “ama bütçe yok, ama olanaklar kısıtlı” dese de yerel yöneticiler, biz biliyoruz ki kentte kadınların varlığını ve ihtiyaçlarını önemseyen, kadınları kentin parçası ve yöneticisi yapan anlayış olanak da bütçe de yaratır! Kaynak yetersizliği yaşam alanlarımızda karşı karşıya olduğumuz binbir çeşit sorunun nedeni olamaz. Sorun var olan kaynakların kadınlardan yana kullanılmamasıdır.
Yıllardır kenti yönetenlerin anlayışlarının kadınları nereye koyduğu belli. Kadınları eve ya da dikiş nakış kursuna, en iyi ihtimalle çocuklarının nefes almasını sağlamak için parklara gönderen, kadın deyince aklına yardım gelen, ev kölesi gelen anlayış değişmeli. Kadınların toplumsal yaşamın, kentin bütününe katılımını sağlayacak özel önlemler alınmalı. Bu da ancak bize dayatılan kadınlık rollerine, üzerimizdeki tahakküme karşı çıkmakla mümkün.
Bizi eve mahkum eden hizmetleri, kursları, yardımları, projeleri değil, geleceği eşit kurabilmek için güçleneceğimiz hizmetleri istiyoruz.
Kadınlar bunun için hazır. Evin zorunu, kentin yükünü, yaşamın eşitsiz dengesini değiştirmeye hazır.
Ey adaylar, siz hazır mısınız?
 
 
 

Evrensel'i Takip Et