18 Kasım 2013 22:14

Çare Olgun ÇALIŞKAN

İstanbul’un ulaşımını ve bugün geldiği noktayı analiz etmeye çalışmak ve merkezi yönetim tarafından “tepeden inme” sunulan büyük ulaşım projelerini masaya yatırmak yerine, yerel seçim arifesinde İstanbul’un yönetimine aday olacaklar için ulaşımdan yana ne beklediğimizi aktarmak, vurgulamak daha yararlı olur diye düşünüyorum. Haliyle bunu yaparken ulaşımın genel halini ortaya dökmemek ve mega projelere değinmemek olmaz elbette…
Öncelikle bugünkü yerel ve merkezi siyaset düzeninde yerelin ve yerindenliğin kaynak ve inisiyatif kullanma alanı daraltılmış, tümüyle Ankara’nın gölgesinde bırakılmıştır. Başta büyükşehirlerimiz olmak üzere önemli yatırım ve proje kararlarını hükümet verir, yerel de bunlara uyar olmuş…
Korhan Gümüş’ün “parçaların bütünü yönetmesi” dediği veya biz plancıların ve mimarların, “projeci/parçacıl yönetim anlayışı” dediğimiz bir iklim, ağırlığını hissettirmekte ve bu hissiyat son zamanlarda bir hayli sınırları zorlamakta… Artık son birkaç on yıldır olduğu gibi neoliberal politikalar kent toprağını esir almış durumda ve açık alanlar kalmadığında, yapılaşmış alanların değişim değeri üzerinden yeni ekonomiler yaratmanın peşinde… Kentsel muhalefet parçacıl, yer yer çatlak sesli, enerji ve emek kullanımı bakımından verimsiz ve tabanda-yerelde bütüncül bir refleks uyandırmaktan uzak durumda. Siyasetin ürettiği proje ve politikalara göre hareket alanı şekillenmiş durumda. Ankara’daki muhalefetin ise kentsel konularda etkisi, ağırlığı son derece gayri samimi ve yetersiz…  Böyle bir ortamda yeni bir yerel yönetim adayına İstanbul’un ulaşımı başta olmak üzere çok sayıda derdi ile ilgili büyük beklentiler yıkmamız veya Dikili Belediye’sinde gördüğümüz ülke ortalamamızın bir hayli üstüne çıkabilmiş toplumcu yerel yöneticilik çizgisini arzulamamız çok gerçekçi olmasa bile yine de bazı taleplerimizin, olmaz ise olmazlarımızın, beklentilerimizin, koşullarımızın varlığını duyurmamız, bildirmemiz ve bunlara dönük geri dönüşleri irdelememiz önemlidir diye düşünüyorum…

RANTA HAYIR DEYİN

İşe “çılgın” diye anons edilen ama özünde Cengiz Aktar’ın önerdiği gibi “lüzumsuz” olan mega projelerden bu kenti olabildiğince sıyırmakla başlamalı, çünkü sadece 3. Köprü projesinin tamamlanıp çevresindeki yapılaşmaların gelişmesi bile İstanbul’un fiziki ve ekolojik açıdan sonunu getirecek niteliktedir. Yani adayımız, kentin ormanlar ve su havzalarını, yaban hayatını barındıran kuzey coğrafyasında 7,3 milyonluk nüfus ve 350 milyar dolarlık bir ranta hayır diyebilmelidir.
Elbette sadece 3. Köprü ile yetinemeyiz. Ardından gelen 3. Havaalanı ve Kanal İstanbul projelerinin de acilen kentin yerel gündeminden kaldırılması gerekmekte. Çünkü her iki proje de İstanbul’un 2009’da onaylanan Kent Planı’nda yok. Tıpkı 3. Köprü projesi gibi… Aksine, bu plan, mevcut koşulları iyileştirip değerlendirin ve ihtiyaç olursa 3. Havaalanını Silivri’de yapın diyor… Kanal’ın adı bile geçmiyor… Her iki lüzumsuz proje de yine kentin el değmemiş kuzey coğrafyasını işaret ediyor ve yeni şantiye sahaları ile inşaat sektörüne dayalı bir ekonomi yaratmanın araçları oluyor… İnsan, bu projelerin içinde yer almıyor… Bu projelerle birlikte kentin nüfusu çok geçmeden 25 milyonu bulacağı için bu nüfusla bu kenti idare etmeyi hiçbir yerel yöneticinin başaramayacağını bilmek gerekiyor…

KARAYOLUNDAN VAZGEÇİN

Kentimizi büyük projelerin gazabından koruyabildiyseniz, ikinci beklentimiz bu kenti doğu-batı ekseninde bir metro aksı ile ilişkili olarak raylı sistem ağıyla beslemeniz. Kent kuzeye büyümesin ve böylece özel araca, karayoluna dayalı ana ulaşım politikamızı değiştirebilin…
Kentte bugün dahi yaşamaya devam ettiğimiz trafik sorunları, yeni yollar ve kavşaklar yaparak, yeni tüneller ve otobüs seferleri ile bu sorunun aşılamadığını göstermeye yetiyor. Demek ki bu kentin ulaşımı iyi yönetilemiyor. Bu konuda adayımızdan beklentimiz planlama ve ulaşım kararlarında bir dengeyi ve uyumu gözetmesi. Selefine baksa neyi yapmaması gerektiğini çok kolay anlar. Çünkü selefi, halihazırda kapasitesini zorlayan ve genişlemesi mümkün olmayan Zincirlikuyu-Maslak hattı üzerindeki boş tüm kamusal ve özel arazilerin gökdelenlerle ve karma kullanımlarla yapılaşmasının önünü açmış, ama maalesef bu inşaatlar sonrasında aynı yola eklenecek on binlerce yeni kullanıcıyı unutuvermiş. Siz siz olun, böyle unutkanlıklar yapmayın sayın aday. Bir de Zincirlikuyu’daki kamu arazisini yüksek bedelle satan devletimizin hatasının üzerine, hem silueti hem de ulaşım altyapısını zorlayan 4 kulenin (Zorlu Center) projesinde imzası olan ülkemizin saygın mimarlarla ve bu gibi projelerde imzası bulunan diğer plancı ve mühendislerle ortak işler yapmayın!

DENİZİN CAZİBESİNİ ARTIRIN

Altı cephesi denize bakan bir kentte yaşadığımızı hatırlatın, her anlamda deniz ulaşımını daha ucuz ve cazibeli hale sokun, kent içi ve boğaz trafiğimizi rahatlatmanın en kolay yollarından biridir bu… Mesela bisikletiyle vapura binenler para vermesin!
İstanbul’un meydanlarının çoğu tarihi ilçelerinde ve denizle kucaklaşan noktalardır. Meydan toplanmanın, dağılmanın, yüz yüze iletişimin, karşılaşmaların ve sokak sanatlarının odağıdır. Bizdeyse otobüs son duraklarıdır… Bize meydanlarımızı geri verin, alt geçitlere mahkum olmadan, araç gürültüsü ve görüntüsüne takılmadan denizi daha uzağından seyredebilelim… Kamusal alanlarımızı ve yurttaşlarınızı kazanmanın en kolay yollarından biridir bu… Haydarpaşa’yı ve Sirkeci’yi sermaye projelerinden koruyun ve farklı kamusal amaç ve yine belirli tren seferleri için değerlendirin…
Kentin içinde kalmış otogarları ve yük akışlarının vardığı noktaları kentin dışına çıkarın, yük taşımacılığı gemiler ve trenlerle olsun, hem boğaz trafiğini hem de kent içi trafiği rahatlatmanın yine basit yollarından biridir bu…

BİSİKLET AĞI PLANINIZ OLSUN

Bisikleti hatırlatın bizlere. Şaka değil, 1907’de New York caddelerindeki atlı arabaların hızları saatte 18,5 km idi. 1960’lı yıllara gelindiğindeyse, otomobillerin gün içindeki ortalama hızları saatte 9 km’ye kadar düşmüştü. Oysa bugün New York’ta bir bisiklet kullanıcısı saatte ortalama 25 km’lik hızıyla özel otomobillere meydan okuyabilir durumdadır… Aynı durum İstanbul için de geçerlidir… Selefinizin cebinde hazır bekleyen 1000 km.lik bir bisiklet ağı planını siz cebinden alın ve yavaş yavaş işleyin…
OTOMOBİL SÜRÜCÜSÜNÜN AKLINI ÇELİN
Toplu ulaşımı öncelikli tercih haline getirin, cezbedin bizleri, otomobil sürücülerinin aklını çelmeyi bilin… Otomobilleri olsun ama ana ulaşım araçları olmasın diye uğraşın… Merkezi alanlara, meydanlara motorlu araçları sokmayın, park etmek isteyenden yüksek ücret alın, yayalara öncelik verin…
Raylı sistemler, deniz ulaşımı ve karayolu toplu ulaşım türleri arasında geçiş imkanı tanıyan transfer merkezleri yaptırın ama içinde gökdelen olmasın. Zira selefiniz zamanında önerilen transfer merkezlerinde şimdiye kadar sadece gökdelenler yapıldı (TrumpTowers örnektir.)

SİZ SİZ OLUN...

Bir stat yıkılırken, eski bir fabrika, tersane dönüşürken kamusallığı ve kentte yaşayanların ihtiyaçlarını unutmayın, özel proje alanlarına dönük gökdelen parsellerine ve kapısında güvenliğin nöbetleştiği, bizlerin giremediği yerler olmasın buralar. Yine selefinize (Kadir Topbaş) ve onun Şişli temsilcisine (Mustafa Sarıgül) bakın, Ali Sami Yen yıkılınca, yanındaki eski fabrika alanı boşalınca neler yapıldığına bakın… ve siz siz olun buna benzer işler yapmayın…
Nüfusu 14 milyona dayandı bu şehrin. Türkiye’de kilometrekareye ortalama 95 kişi düşerken, İstanbul’da bu sayı 2500’ü geçer oldu. 3. Köprü, Kanalistanbul, 3. Havaalanı, finans merkezi, onlarca yeni gökdelen ve sayıları yüze yaklaşan AVM’lerle sınırlar zorlanmaya devam ediliyor. Her yeni yapılaşmayla giderek daha fazla betonlaşıyor, asfaltlaşıyor ve aynı oranda toprak ve bitki örtüsünden ödün veriliyor. Ama İstanbul’un yüz ölçümü büyümüyor, doğal kaynakları çoğalmıyor... İstanbul gelişiyor sanırsınız ama aslında tükeniyor!

İŞİNİZİ ŞANSA BIRAKMAYIN

Ve düşünün sayın aday, bu kentte 81 ilden insan yaşıyor ve toplamı 14 milyon ediyor. Ya yıkıcı bir deprem olsa, sadece iki yanından karayolu bağlantısı olan bu uzun-ince şehrin afet sonrası ulaşımı-erişimi-lojistiği-kurtarma operasyonları ve yıkım temizliği nasıl sağlanır? Yakınları için İstanbul’a gelmek isteyecek milyonlarca insanı nasıl durdurabileceğiz? Selefiniz kentin deprem ve afet anlarında toplanma ve çadır kurmak için ayrılmış 400’ün üzerindeki alanın yarısından fazlasını yapılaşmaya açtı. Selefiniz yönetiminde önemli bir deprem yaşamadık ve seçimlere kadar da yaşamazsak şanslı sayılır kendisi ama siz sakın ola işinizi şansa bırakmayın sayın aday…
* Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi
Kuzey Ormanları Savunması (KOS) Temsilcisi

HATIRLATMA
Geniş bir anlatımı gerektiren ve yukarıda eksik bıraktığım İstanbul, ulaşım, büyük lüzumsuz projeler ve yapılan karşı mücadeleler için yararlı linkler:
-    Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin 3. Köprü Projesi Değerlendirme Raporu (http://www.spoist.org/dokuman/Raporlarimiz/spoist_3.koprurapor.pdf)
-    Ekümenopolis Belgesel Filmi (http://www.ekumenopolis.net/)
-    Aksiyon Dergisi 3. Havaalanı Haberi (http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-35698-yeni-havalimanindan-ucan-ilk-yolcu-cevre.html)
-    Kuzey Ormanları Savunması’nın “İstanbul’u Anlamak” başlıklı sunumu (http://s3.dosya.tc/server12/jaV0vs/istanbuluanlamak_2013_26Ekim_care.ppt.html)
-    https://www.facebook.com/KuzeyOrmanlariSavunmasi


 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et