19 Kasım 2013 11:12

İhsan ÇARALAN

İçinde üç seçim olan iki yıl sürecek bir “seçimler maratonu”nun başında bulunuyoruz.
2014’te Mart ayı sonunda yapılacak ilk seçime henüz dört buçuk ay olmasına karşın, Türkiye, iki aydan beri yerel seçim sathı mailine girdi.
Çünkü sadece belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri ve muhtarların seçilmesinden ibaret gibi görünse de, içinden geçilen siyasal sürecin özellikleri dikkate alındığında, bu yerel seçim, üç seçimlik maratonun ilk etabı olacak.
Bu seçim, Türkiye için olağan bir yerel seçimden fazla önemli. Aynı ölçüde İstanbul için de önemli. İstanbul yerel seçimi ise Türkiye için olağandan çok önemli.

2014 YEREL SEÇİM NEDEN ÖNEMLİ?

Türkiye’nin içinde geçtiği süreç, 2014 Martı’nda yapılacak yerel seçimi, hem yerel yönetimin yöneticilerinin belirlenmesi, hem de ülkedeki genel demokrasi mücadelesi bakımından son derece önemli hale getirmektedir.
Çünkü bu seçimde hedeflerine varmış, yerel mevzilerini güçlendirmiş kendi etrafındaki güçleri daha sıkı birleştirmiş olan siyasi odaklar, sonraki iki seçimlik etaba birkaç adım önde başlayacak.
Özellikle de ülkemizin demokrasi güçleri açısından yerel seçim;
1) Yeni belediye başkanlıkları, yeni meclis üyelikleri ve muhtarlıklar kazanarak yereldeki mevzilerini güçlendirdikleri ve yeni mevziler edindikleri
2) Yereldeki demokrasi güçlerinin birliklerinin genişletilip sağlamlaştırıldığı, “Barış süreci”nin güçleriyle Gezi direnişinin harekete geçirdiği çevrelerin demokrasi mücadelesinin güçleri olarak birleştikleri bir seçim olarak değerlendirildiği ölçüde anlamlı olacaktır.

HALKÇI BELEDİYECLİK ÇİZGİSİNDE RANTÇI BELEDİYECİLİĞE KARŞI MÜCADELE

Nasıl ki genel seçim egemen güç odakları açısından ülkenin yağmalanmasından alınacak payın yeniden paylaşılması için bir güç sınaması ise yerel seçimler de bu güçlerin yereldeki uzantıları arasında, yerel rantın nasıl paylaşılacağını belirleyen bir oyundur.
Türkiye’de kentleşmenin hızı dikkate alındığında, kentlerin her şeyden fazla büyük rant alanları olarak geliştiğini görürüz. Bu yüzden de “yerel rant” öyle küçük bir miktar, “kırıntından ibaret” değildir. Tersine, kentlerin adeta yeniden inşasının başlatıldığı bu dönemde inşaat pastasının yanı sıra, elektrik, su, ulaşım, temizlik, barınma, kentsel dönüşüm, eğitim, sağlık, park-bahçe işleri, kültür, eğlence ve çeşitli sosyal yaşam alanları gibi devasa boyuttaki hizmetlerden doğan çok büyük rantlar söz konusudur. Bu büyük rant birikimi, aynı zamanda sermaye partileri için, bu sermaye kliklerini kendi etraflarında tutmanın bir dayanağı olduğu gibi, onların elde ettiği ekonomik gücü arkalarına alarak siyasi pozisyonlarını güçlendirdikleri bir içli dışlı ilişkinin de temeli olmaktadır.
Bu ilişkilerin yerelde ortaya çıkıp inşaat, hizmet ya da yerine göre sanayi firmalarının faaliyetleri olarak biçimlenmeleri, bu firmaların hızla büyümesinin vatandaş için gözle görülür hale gelmesi, sermaye partilerinin ve sermaye odaklarının yerel seçimi nasıl bir rant paylaşımı faaliyetine dönüştürdüklerini teşhir etmeyi kolaylaştırmaktadır. Çünkü vurgun, talan, yandaşı korumu, kadrolaşma, ihale yolsuzluğu ne varsa; vatandaşın adeta gözleri önünde gerçekleşmektedir. Ama elbette ki hayata yansıması itibariyle!
Ki, bunu anlamlandırmak, “rant-sandık-sermaye partileri” arasındaki şeytan üçgeninin işleyiş mekanizmasını açıklamak da elbette ülkemizin demokrasi güçlerine düşmektedir.
Demek ki bu yerel seçimin en önemli boyutu; kentsel dönüşümden kitle ulaşımına, sosyal yardımdan belediye hizmetlerine sermaye partilerinin kentin rantını paylaşımı olan yerel yönetim politikalarının teşhir edilmesi; “rantçı belediyeciliğin” somut, o yaşanan kentte, semtte, mahalledeki yansıması üstünden halkın “halkçı belediyecilik” anlayışıyla biçimlendirilmiş talepleri etrafında mücadelesinin örgütlenmesidir.
 
İSTANBUL NEDEN ÖNEMLİ?

İstanbul 15 milyonu aşan nüfusuyla dünyanın en büyük kentlerinden birisi.
Sadece bu değil elbette. İstanbul ülkenin en büyük sanayi ve ticaret-finans merkezi, en büyük Kürt kenti, en büyük Alevi kenti, en büyük işçi kenti, en büyük yoksul kenti, en büyük dolar milyarderleri kenti…
Bu haliyle İstanbul, yaldızlı iş merkezlerinin göklere tırmandığı ve bu gökdelen adaların gölgesinde nüfusu yüz binlere varan sayısız varoşlarıyla en kahredici çelişkilerin, en kışkırtıcı sınıfsal uçurumların böldüğü bir kenttir.
Başka bir söyleyişle İstanbul, kapitalist bir toplumun sınıfsal, etnik, dinsel-mezhepsel… tüm çelişkilerini bağrında toplamış bir kenttir.
Bu yüzden de İstanbul’da yerel seçim mücadelesi demek; birbiriyle çok çeşitli nedenlerle ayrıştırılıp, bir kentin hemşerisi olamaması için geldikleri illere göre bile bölünmüş kent nüfusunun (varoşlar içinde gettolara ayrılma gibi) sermaye partileri tarafından yürütülen aralıksız bölme faaliyetine karşı, “İstanbullu olarak birleşme” mücadelesidir.
Bu açıdan bakıldığında İstanbul yerel seçimi; ana kitlesini işçi ve emekçilerin oluşturduğu milyonları, yerel çelişkileri dikkate alarak, sermaye güçlerinin yerel politikalarına karşı, ortak talepleri etrafında birleştirmek için mücadele edildiği bir seçimdir. Dolayısıyla İstanbul, ülkemizin demokrasi güçleri açısından, yığınların mücadelesini yönetmek ve onların kendi talepleri etrafında mücadele içinde bilinç ve örgütlenmelerini ilerletmek için, hayatın bütün alanlarının sorunlarının ve çözüm imkânlarının harman olduğu bir kenttir. Bu nedenle de İstanbul’daki çalışma tüm ülkedeki çalışmalara örnek olacak, tüm ülkedeki gelişmenin yönünü etkileyebilecek bir çalışma olacaktır. Dolayısıyla İstanbul’daki yerel seçim çalışması bu bilinç ve sorumlulukla ele alınmak durumundadır.
Nitekim sermaye partilerinin adamlarının kendi mevzilenmeleri açısından söyledikleri, “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır!” önermesi, demokrasi güçleri için çok daha geçerlidir. Hele de 2013’te, “çözüm süreci” ve “Gezi direnişi” üstünden gelişen saflaşmalar (kent yaşamı, çevre ve özel hayata müdahaleye baş kaldırma ile halklar arasındaki yakınlaşma vb.) dikkate alındığında… İstanbul’daki yerel seçim; demokrasi güçlerinin hem kendi aralarındaki birlik, hem Gezi direnişinde ortaya çıkan büyük güçlerin birleştirilip bir mücadele gücü olarak biçimlenmesi, hem de yerel yönetimlerde halkçı belediyeciliğin damgasını vuracağı kazanımlar elde edilmesi bakımından belirleyici önemdedir.

YEREL OLMAYAN KİTLESEL DE OLAMAZ, İSTANBULLU DA!

Küçük yerleşim yerlerinde yerel çelişkileri, halkın taleplerini, yerel yönetimlerin uygulamalarını bilmek, bunlar üstünden ajitasyon ve mücadele örgütlemek nispeten kolaydır. Ancak İstanbul’ gibi, mahallelerinde bile 50-60 bin nüfusun yaşadığı ve devasa sorunların her gün büyüyüp halkı yeniden yeniden baskıladığı bir kentte yerel talepler etrafında mücadele son derece önemlidir. Hele de buraların hala her yıl on binlerce yeni nüfusla beslendiği; altyapı, barınma, eğitim, sağlık, ulaşım, işsizlik ve yoksulluğun kuşattığı mahalleler, semtler, ilçeler olduğu dikkate alındığında, demokrasi güçlerinin kendi yaşadıkları yerleri doğal, sosyal, ekonomik, tarihsel, kültürel her bakımdan tanımaları gereklidir. Yerel talepleri pek çok yönüyle bilmeden yapılacak bir çalışmanın halkı ikna etmesi beklenemez. Çünkü İstanbul’daki yerel seçim çalışması aynı zamanda, yerel güç odaklarının politikalarından çevre sorunlarına, sosyal yardımların dağıtımı ve veriliş biçiminden nüfus bileşiminin yol açtığı sorunlara, işsizlikten çeteleşmeye kadar tüm sorunların çözümünü amaçlayan bir mücadelenin örgütlenmesi anlamına gelmektedir.
Böylesi canlı ve arkasında hayli geniş nüfus yığınlarının biriktiği çelişkilerin doğru anlaşılması, bu çelişkilerin çözülmesi için izlenecek mücadele hattına girilmesi, bir siyasi gücün kitleselleşmesi için vazgeçilmezdir. Aksi halde, genel sloganlarla, ülke çapındaki kimi taleplerle hareket eden bir siyasi odağın, bu talepleri ne kadar haklı olursa olsun, kitlelerle birleşmesi beklenemez. Çünkü yerel açısından soyut olan bu slogancı yaklaşım, yerel çalışmayı zayıflatacağı gibi, aynı zamanda sermaye partilerinin halkı “yerel çözümlerine” yedekleyerek bir kez daha aldatmasını kolaylaştırır.
İyi bir yerel seçim mücadelesi demek, genel olarak ülkedeki demokrasi mücadelesine son derece geniş bir destek vermek anlamına gelecektir. Hele de söz konusu olan İstanbul’sa iyi bir yerel seçim mücadelesi demek; milyonların kendi sorunlarını çözmek için aralarındaki (etnik, mezhepsel, bölgesel, mesleksel…) her tür ayırımı aşarak birleşmeleri, geldikleri kentin, köyün değil İstanbul’da yaşadıkları sorunları çözmek için birleşmeleri, “İstanbullu olmaya” adım atamaları demektir.
İstanbul’un çeşitli halk kesimlerinin, aralarındaki her tür ayırımı aşarak kendi talepleri uğruna, kendi mahallelerinde, semtlerinde, ilçelerindeki yaşamlarını iyileştirmek ve rantçı belediyeciliğe dur demek için birleştikleri bir yerel seçim mücadelesi dileği ile…
 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et