Kentsel Yıkım kuşatması
Ziya ÇELİK
İstanbul başta olmak üzere neredeyse bütün kentlerde; düzensiz, can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürecek alanlarda yapılaşmaların olduğu, binaların mühendislik hizmeti almaksızın inşa edildiği ve doğal afet sonucu can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşeceği, alt yapı hizmetlerinin yetersiz olduğu, kamu yararına kullanılacak alanların yok denecek kadar az olduğu gibi birçok olumsuzluğun bulunduğu hepimizin bildiği bir gerçek.
Bu gerçeğin bir diğer yönü ise gecekondu yerleşimlerinin yoğun olduğu yerlerdeki mülkiyet sorununun halen devam olması. Üstelik bu mahallelerde yaşayanlardan uzun zamandan beri çeşitli adlar altında paralar alınmasına, çıkarılan kanunlarla yasal statü tanınmasına, birçok altyapı yatırımı yapılmış olmasına rağmen...
Özellikle 2005 yılından itibaren kentsel dönüşüm uygulamalarının bir zorunluluk olduğu ve bir an önce harekete geçilmesi gerektiği hükümet tarafından sürekli dillendirildi. Peki gerçekten kentsel dönüşüm uygulamaları yerleşim sorunlarını gidererek halkın yararına sonuçlar mı doğurmuştur?
Hayır. Aksine şu ana kadarki uygulamalar, yerleşim sorunlarını çözmek bir yana, yeni sorunlar yarattı. Bu yeni sorun, yoksulların uzun süredir yaşadığı kent merkezlerindeki yerleşim yerlerinden tasfiye edilerek kentin çeperlerine sürülmesi ve TOKİ’nin müşterisi haline getirilmesi sürecidir. Halkın elinden alınan arsalar ise büyük inşaat şirketlerine verilmiştir.
AYAZMA’YI NASIL TAHLİYE ETTİLER?
Bu sürecin kamuoyunda en çok bilinenlerinden birisi İkitelli’de Ayazma ve Tepeüstü mahallelerinde uygulandı. “Afetlere karşı önlem alınıyor, tapu sorunu çözülüyor, çarpık kent dokusu yenileniyor” denilerek, ilk olarak Bezirganbahçe’de 2 bin 640 konutluk, 12 katlı ve brüt kullanım alanı 90 metre kare olan konutlar inşa edildi. Bu konutların hak sahiplerine tahsis bedeli 52 bin TL olarak tespit edildi, ancak bu bedel daha sonra 72 bin TL’ye yükseltildi. Ayazma ve Tepeüstü’nde, büyük bölümü tek katlı ve yığma tabir edilen konutlarda yaşayan 1800 ailenin tümü Bezirganbahçe’de yapılan bu konutlara “tahliye” edildi.
İnsanların terk etmek zorunda kaldıkları taşınmazlarına enkaz bedeli olarak 12 bin TL değer biçildi. Arsası kendisine ait olanlara ise bu enkaz bedeline ek olarak tahsis edilen konutun 1 metre karesine karşılık 2.78 metrekare arsa şeklinde değer biçilmiş ve 250 metrekare arsa Beziganbahçe’de yapılan 90 metrekare bir konuta eşdeğer sayıldı.
TOKİ konutlarında kullanılan malzeme ve işçilik kötü olduğunu, yerleşenlerin ayrıca masraf yapması gerektiğini ve tahliyelerin ardından hak sahiplerine kullandıkları hazine arazisi miktarına göre 2 bin-9 bin 600 TL arasında ecrimisil tahakkuk ettirildiğini de belirtelim.
Beziganbahçe’deki TOKİ konutlarına toplam 1365 aile tahliye edilmiş olmasına rağmen 2009 yılı rakamlarına göre yaklaşık yüzde 30’u burada yaşamıyor artık. Yaklaşık 200 aile de konutunu satarak başka yerlere göçmek zorunda kaldı. Üstelik bu göç hızlanarak devam ediyor. Ayazmalılardan “temizlenen” arsa ise TOKİ aracılığıyla Ağaoğlu inşaat firmasına verildi ve bu firma tarafından lüks konut ve iş merkezi yapıldı.
KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TEMEL YASASI
Van depremi ile birlikte özellikle medyanın da büyük desteğiyle 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” yasalaştı. Böylece etkisizleştirilen eski kanunlarla birlikte Bakanlık, TOKİ veya anlaşma yapılan büyük şirketler eliyle neredeyse her yerde inşaat yapılabilecek bir durum yaratıldı. Türkiye’deki tüm arsa ve araziler eşi benzeri ancak savaş hallerinde olabilecek bir yetkiyle Bakanlığın tasarrufuna bırakıldı.
Kanunla birlikte kentsel dönüşüm uygulamalarının tapulu veya tapusuz bölge ayrımı gözetmeksizin her yerde uygulanacağı da ortaya konulmuş oldu.
Daha önce bir bölge dönüşüm alanı ilan edilerek TOKİ ve belediye aracılığıyla yapılan uygulamalar bir bakıma özelleştirildi ve “mülkiyet sorunu olmayan yerleşim bölgelerinde” mülk sahiplerinin müteahhitlerle anlaşarak tekil uygulamalar yapması öngörüldü.
Böylece kentsel dönüşüm uygulamaları “mülkiyet sorunu” olan yerlerde TOKİ ve yerel yönetimler aracılığıyla, “mülkiyet sorunu olmayan” yerlerde ise müteahhitler aracılığıyla gerçekleştirilmeye başlandı.
Her iki yöntemde de ortaya çıkan sonucun Ayazma, Tarlabaşı, Sulukule gibi mahallelerdeki uygulamalarla benzer olacağı ortada.
Şu ana kadarki kentsel dönüşüm alanlarında uygulama öncesi bu bölgelerde barınan kiracılar, uygulama sonrası kiraların fahiş oranlarda yükselmesi nedeniyle başka bölgelere göç etmek zorunda kaldılar ve artık seslerini duyurma imkanları da bulunmuyor. Üstelik mağduriyetin boyutu her geçen artıyor.
KENTSEL DÖNÜŞÜM İÇİN YASA GAYRETLERİ
AKP hükümetinin Meclis Genel Kurulu’nda en çok “faaliyette bulunduğu” alanların başında imar/arsa/arazi hakkındaki yasal düzenlemeler geliyor. 2003’ten itibaren İmar Kanunu 8 defa, Gecekondu Kanunu 4 defa, Orman Kanunu 15, Mera Kanunu 8, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu 10 kez, Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi Kanunu 10 kez, Toplu Konut Kanunu 14 kez değiştirildi.
Yıpranan Tarihi ve Kültürel Varlıkların Korunması ve Dönüştürülmesi Kanunu, Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi Kanunu gibi bir çok da özel yasa çıkarıldı.
Büyükşehir belediyeleri tarafından da sayısız imar planı değişikliği yapıldı. Zaten belediye meclis gündemlerinin neredeyse tamamı plan yapımı ve plan tadilatlarına ilişkindir.
Evrensel'i Takip Et