Şehrin yeni sesi
Sanki bir yerlerde duyduğum şarkı veya bir sokak sanatçısının mırıldandığı bir melodi kafama takılmış ve bir anda içimden söylemeye başlamış gibiydim. Bu ne bir şarkı, ne bir ezgi ne de ister istemez öğrenilen bir reklam müziğiydi
İdil Akkuş
İstanbul Üniversitesi
İletişim Fakültesi
Birkaç gün önce, Kadıköy'den kalkan bir vapurla Karaköy'e geçtiğimde (Çok da acelem olmadığı için) yavaş yavaş alt kata indim. Vapurun en kalabalık haliyle, işe ya da okula yetişme telaşı içinde olan, bu nedenle de hızlı hareket eden yüzlerce kişiyle, yıllar önce yıkılan ve geçici olarak kurulan, kıyıya vuran dalgalarla sürekli sallanır halde olan iskeleye ayak bastım. İskeleden çıkıp sola döndüğüm anda büyülü denebilecek kadar ilginç bir şey yaşadım kendi içimde. Sanki bir yerlerde duyduğum şarkı veya bir sokak sanatçısının mırıldandığı bir melodi kafama takılmış ve bir anda içimden söylemeye başlamış gibiydim. Ama içimden söylediğim şey, ne bir şarkı, ne bir ezgi ne de ister istemez öğrenilen bir reklam müziğiydi. O kalabalıkla aynı anda hızlıca iskeleden Karaköy'e yöneldiğimde beynimde yankılanan ses: "Her yer Taksim her yer direniş" oldu. İçimde bu sesi duyunca irkildim hatta duraksadım ve etrafıma bakındım. Bir yerden mi duymuştum, bir duvar yazısı mı okumuştum. Ne olmuştu da sabahın bu saatinde okula giderken aklıma birden bire bu slogan gelmişti? Bilmiyordum.
ŞEHİR ESKİ ŞEHİR DEĞİL
Çok geçmeden bir şey fark ettim. Şehir artık o eski şehir değildi. Şehrin artık yeni bir sesi vardı. Üstüne çöken sis dağılmış, altından renkli, inançlı, kararlı, mizah ve ironiyle yoğrulmuş ve umut dolu yeni bir katman çıkmıştı. Artık Karaköy'de yürürken duyduğumuz ses, balık lokantalarının kapısındaki garsonların üst katta da yer olduğuna dair ikna çabaları değil, direnişin sesiydi. Kadıköy'den Taksim'e gelen binlerin sesiydi. Sloganlar kaybolmamış havada asılı kalmıştı. Bu şehir: Vapurda yüzlerce kişinin Çav Bella'yı söylediğini, AKM'nin üstünden siyah Taksim Meydanı'ndan beyaz tezahüratının yapıldığını, Boğaziçi Köprüsü'ndeki binlerin "Hükümet İstifa" çığlıklarını, annelerin zincir oluşturup "Abdullah Cömert" çocuğumuzdur diye haykırmasını, Taksim Meydanı'nda kentsel dönüşüme, faşizme, polis terörüne, emperyalizme karşı çalınan piyanonun notalarını, aklın sınırlarını zorlayacak kadar naif ve bulunduğu ortamdan dolayı da bir o kadar hayrete düşürücü "biber gazı oley" sloganını, LGBTİ'lerin İstiklal'deki Onur Yürüyüşü'nde on binlerce kişinin de desteğiyle haykırdığı "Susma haykır eşcinseller vardır" sloganını, Lice'de katledilen Medeni Yıldırım için Kadıköy sokaklarını "biji biratiya gelan" sloganıyla ayağa kaldıranları, 2 Temmuz'da Sivas Katliamı için sokağa dökülenleri, insanların üzerine saatlerce aralıksız atılan gaz bombalarını, ses bombalarını, yaralıları almaya gelmesine bile izin verilmeyen ambulans sirenlerini, daha yüzlerce şeyin yanında bir de ana akım medyanın sessizliğini duymuştu.
Bununla birlikte bu mücadelede şarkılar, marşlar ve şiirler bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktır. Grup Yorum, "Ey sevda kuşanıp yollara düşen", Bulutsuzluk Özlemi "Ne olursa olsun yaşamaya mecbursun" derken, Nazım Hikmet vatan hainliğine hala devam ederken, susmaya, şehrin çığlık çığlığa haykıran sesini reddetmeye hakkımız olmadığını görüyoruz.
Yeniden anlam kazanan en güzel şarkılardan biriyle bitirelim…
Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar
Yıllardan sonra, yollardan sonra
Şarkılar söylüyor çocuklar
Yıllardan sonra, yollardan sonra
Yeniden yan yana onlar…
Ne geçmiş tükendi ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar
Söz: Murathan Mungan
Müzik: Derya Köroğlu
YENİDEN
Direnişle birlikte şehir yeni bir kimlik kazanmıştı. Mis Sokak artık sadece, Emek Sineması başta olmak üzere Beyoğlu'ndaki rantsal dönüşüme kurban giden yerlerden biri olan İnci Pastanesi'nin tekrar açıldığı sokak değildi. Süreyya Operası revir de olmuştu, polis merkezi de. Sıraselviler, Gümüşsuyu, Tarlabaşı, Tepebaşı, Pangaltı, Harbiye, Mete Caddesi, İstiklal, Kazancı Yokuşu, Karaköy, Şişhane, Cihangir, Kadıköy, Şişli, Beşiktaş… Hepsi de direnişin ardından dimdik ayakta durup, insanlara bunun daha başlangıç olduğunu, mücadelenin süreceğini kendilerinden emin bir tavırla bildiriyorlardı. Mekanın yanı sıra, sesler, sözler, müzikler yeniden anlam kazanıyordu. Çünkü, hayatı birlikte yeniden ürettiğimiz ve yeniden yarattığımız bir dönemden geçmiş, şimdi de yeniden örgütlememiz gereken bir döneme girmiştik.