24 Kasım 2013 22:39

Ortalığı veleveleye vermeyin, ortalığa Velvele verin

20-30 yaş arası çalışanıyla, öğrencisiyle, düğün fotoğrafçısından rehberlik öğretmenine, Somali prensine kadar geniş bir yazar kadromuz var. Hayata dair belli ortak kaygıları olan insanlar olarak, yazılarımızın tamamı bir beyin fırtınasının ardından çıkıyor

Ortalığı veleveleye vermeyin, ortalığa Velvele verin
Paylaş

Deniz Ortakçı
ODTÜ


8 ay önce birbirini tanımayan bir grup insanın, ODTÜ’de bir araya gelmesiyle başladı Velvele Mecmua’nın hikayesi. Vurucu ve birbirinden renkli kapaklarıyla, kınama-kucaklama köşesi ve özgün tarzıyla Velvele Mecmua’nın 5. sayısı da çıkmak üzere. Biz de dedik ki bu değerli işi, Genç Hayat aracılığıyla daha fazla insana ulaştıralım. Arkadaşlar da röportaj teklifimizi kabul ettiler ve çay, bisküvi, çikolatalı kek, mandalina eşliğinde gayet keyifli bir sohbet  gerçekleştirdik. Arkadaşlar isimlerinin tek tek girmesini istemediler. Zira dergide yayınlanan yazılar da isimsiz çıkıyor. Yer alan görüşler ekibin ortak görüşüdür. Bu arada röportaja başlarken; “Metin Göktepe’nin gazetesini Mecmua olarak kucaklıyoruz.” diyen Mecmua ekibine buradan yeniden teşekkür ediyoruz.

EKONOMİ POLİTİKLE DEĞİL POP MÜZÜKLE

İlk olarak sorulacak klasik soruyla başlayalım, hangi amaçla ortaya çıktı bu Velvele Mecmua?
Aslında okuyacak bir şey yoktu. Bulamıyorduk yani. Madem öyle dedik biz de yeni bir şeyler yazalım. Biraz daha açmak gerekirse; bugün gençliğin kendisini ifade edebildiği bir alan yok. Medya, eğitim vs. hiçbiri gençliğin kendisini ifade edebileceği alanlar değil. Mecmua’yı çıkarırken bu kaygıyı güttük. Mizah duygusunu kaybetmemiş politik insanlar olarak, sol-sağ gençleri kucaklayamayan tüm gelenekçi yaklaşımları da eleştiriyoruz. Bununla ilgili bir yazımızdan şöyle bir alıntı yapalım: “Ekonomi politikle gençleri kazanamazsınız ama pop müzikle gençleri arkanızdan sürüklersiniz.”
Ekip olarak nasıl bir araya geldiniz?
Mecmua insanları 8 ay öncesine kadar birbini hiç tanımıyordu. Duvara asılmış; “Melih Gökçek, Roland Barthes, Deleuze, Sartre, Elif Şafak, Marx, Lenin, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar ve Tabutta Rövaşata’yı sevenleri kucaklıyorum.” afişiyle başladı her şey. Sonra mitoz bölündük. Belki de bir araya gelmesi çok mümkün olmayan pek çok insanın ortak paylaşma ve üretme noktası oldu Velvele. İnsan sayımız şu an 25. İlk sayının heyecanını yüreğimizde taşıyoruz desek yalan olacak. Fakat telefona SMS gelince heyecandan kalp krizi geçirdiğimiz zamanlar da oluyor. Heyecan ishal yapıyor diyorlar.

ÇİZGİ FİLM ARASI REKLAMLARDAN NEFRET EDİYORUZ

Peki, Velvele Mecmua’da başka kimler yazıyor, hangi olanaklarla çıkıyor? Basımını, dağıtımını nasıl yapıyorsunuz, nerelere ulaşıyor Velvele?
20-30 yaş arası çalışanıyla, öğrencisiyle, düğün fotoğrafçısından rehberlik öğretmenine, Somali prensine kadar geniş bir yazar kadromuz var. Hayata dair belli ortak kaygıları olan insanlar olarak, yazılarımızın tamamı bir beyin fırtınasının ardından çıkıyor. Basımına ve dağıtımına gelince; Mecmua’nın her sayısı 1000 adet basılır. Matbaa fazlasıyla bu sayının 1200’e kadar çıktığı oldu. Çoğu satılır. Pilot sayısı dışında 32 sayfadır. Çocukluğunda çizgi film arası reklamlara duyduğu nefretten dolayı, Mecmua sponsor ve reklam almıyor. Okurlarıyla kendi imkanları ile buluşuyor. Ayrıca buradan çağrımızdır; “Dostlar, ortalığı velveleye vermeyin, ortalığa ‘Velvele’ verin!”
Çok merak edilen bir diğer soruya geçelim. ‘Velvele’ nereden geliyor? Bir de neden “don”?
Don, çünkü ciddiyetsiz ve hepimizin içinde olan bir şey. Oldukça da dikkat çekici. Provokatif söylemlerin, her yönden çekiciliği oluyor.
Vurucu ve kafa karışıklığı yaratan şeyleri seviyoruz. Donla velvele birbiriyle bağlantılı.
Tarzımızı ‘vur-kaç’ olarak değerlendiriyoruz. Bu ‘vur-kaç’ların yarattığı karışıklık da velvele oluyor. Şunu da söylemek gerekir; renge, kokuya, tene, maddeye iman etmek, soyuta iman etmek tecrübesine göre çok daha basit olanıdır. İnsanların bu zaafını tarih boyunca iyi gözlemleyen, iyi anlayan ve bunu istismar etmekten kaçınmayan dünyevi otoriteler, bu psikolojik çözümleme sayesinde insanlığa kolaylıkla hükmettiler.
Velvele Mecmua ekibi olarak bunu kavrayacak kadar aklı başında, bir o kadar da akli velveleliklerimizden ötürü pek bir eylemsizlik içerisindeydik. Bu ve gelecek sayılarımızın tutarsız olacak oluşları da bundandır.

DİRENİŞTEN DOLAYI SATIŞLAR DÜŞTÜ!

Yaratıcılık, üretken dil vs. tartışmaları Gezi’den sonra daha sıklaştı. Velvele bu dönemi, yaşananları, tartışılanları nasıl değerlendiriyor?
Şunu söyleyerek başlayalım: Gezi, en çok bizi vurdu. Satışlar gayet iyi giderken, birden bire düştü. Direniyorken Haziran sayısını çıkartamadık mesela. Ancak tabi ki, toplumsal olarak çok büyük bir katkısı oldu. Gezi’nin kafasıyla derginin kafasının aynı olduğunu düşünüyoruz. Duvar yazıları olsun, sloganlar olsun; bizim derginin sokaktaki hali diyebiliriz. ”Donumuz siyasetten daha temiz” sloganımız, Gezi direnişinde dövizlere, duvarlara yazıldı. Pek bir keyiflenmiştik.
Ayrıca söyleyelim, biz de belki ciddiyetsiziz ama direnişlerdeki bir çok inisiyatifte yer aldık. Ankara’daki pek çok pankartı ve stencili biz yaptık. Kuğulupark’ta atölyeler düzenleyip, günlerce resim, pankart, stencil yaptık. Artık sprey boya kokan, tinerle karnını doyuran bir hale gelmiştik. Çocuk atölyesi yapıp hem çocuklarla bir şeyler üretirken hem de aileleriyle iletişime geçip pasif insanları bilgilendirme yoluyla aktif direnişçi haline getirmeye çalışıyorduk. Gezi Parkı’nda da kütüphanenin oluşturulmasında görev almıştık.
Hem ODTÜ’de öğrencisiniz, hem de Yüzüncüyıl Mahallesi’nde oturuyorsunuz. Bu ODTÜ’den geçirilen yolla ilgili pek çok eylem gerçekleşti, bu yol sizi nasıl etkiledi?
Yazın hepimiz buradaydık. Yüzüncüyıl’daki forumlara katıldık. Eylemlere katıldık, videolar çektik. Sonra bir gün, salondaki siyah kare masanın etrafında, Militarizm, Victoria’s secret, Stalin, Don Kişot, proleterya, Allah, oportünizm, AKP, oligarşi, vali gibi kelimeleri peygamberler kıvamında havalarda uçuşturuyorduk. Tam o esnada Mecmua’yı basacaktık.
Fakat Başbakan çıktı; “Yol medeniyettir ama medeni olmayanlar yolun kıymetini anlamazlar. Önünde cami bile olsa, yol oradan geçecekse o camiyi yıkar başka yere inşa ederiz.” dedi. Hiçbir noktalama işareti kullanmamıştı. ODTÜ’de 3017 tane ağaç kestiler. Okulu, ormanı, mahalleyi egzoza buladılar. Artık o eski neşemiz yok. Sular da kesiliyor. Gaz bitecek korkusuyla petekleri de açamıyoruz.

ETHEM VURULDUĞUNDA, ALİ DÖVÜLDÜĞÜNDE KAMERALAR YUKARIYA DÖNÜYOR

Yeni sayının kapağında gördüğümüz kadarıyla bir kamera var, bu kamera Velvele’nin donuna çevrilmiş şekilde duruyor. Bu kapağın bir mesaj olduğunu görüyoruz.
Dona çevrilmiş kamera, hepimizin fotoğrafını çeken bir kamera. Biz burada kameranın fotoğrafını çektik, herkesi gözetleyen ve bütün görüntüleri tek bir merkezde toplayan bir kamera.
Panoptikon’u duymuşsunuzdur. İngiliz Jeremy Bentham tarafından üretilmiş bir hapishane projesiydi. Kocaman bir hapishane ve bütün mahkumlar tek bir noktadan her hareketine kadar gözetleniyor. Bugün de böyle, her hareketine kadar merkezden izlenen bir halk. Bu hapishanede insanların her hareketi gözetlenir, onlara nasıl davranmaları gerektiği söylenirken; Ethem vurulduğunda, Ali İsmail öldürüldüğünde o kameralar birden yukarıya dönüyor.
Kızlı erkekli meselesiyle ilgili olarak da artık şöyle düşünüyoruz. Başbakan başka bir memlekete giderken, “Ben gittiğimde kimse doğru düzgün bir şey konuşmasın, saçma sapan bir gündemi konuşsun.” diye düşündüğü için bu tarz açıklamalar yapıyor.


EN İYİ KUCAKLIYORUZ-KINIYORUZ DERLEMELERİ

*Otostop ile hacca gidenleri Mecmua olarak kucaklıyoruz.
*Kimliklerinde din hanelerinin dolu, kan gruplarının boş olduğu cumhuriyetleri Mecmua olarak kınıyoruz.
*Sadece Allah’tan korktuğunu iddia edip gece yarısında binlerce polis korumasıyla ODTÜ Ormanı’na girenleri Mecmua olarak kınıyoruz.
*50 kuruşa su içip 1 liraya işeyenleri Mecmua olarak kucaklıyoruz.
*Temmuz sıcağında Ergenekon ihbarı yapıp tarlalarını bedavaya emniyet güçlerine çapalattıran Kırşehir halkını Mecmua olarak kucaklıyoruz.
*Zamanında danaya girer gibi; ortaklaşa rapidshare hesabına girenleri Mecmua olarak kucaklıyoruz.
*Beş yıl boyunca yurt odasından çıkmayıp, mezuniyet törenlerinde muhalif olan taze mezunları Mecmua olarak kucaklıyoruz.
*Patladıktan sonra hemen ismini söyleten ses bombalarını Mecmua olarak kucaklıyoruz.
*Ninja olsun diye lağıma kaplumbağa atanları Mecmua olarak kınıyoruz.
*Çocukluğunda mahalle maçlarında abanmayıp teknik vuranları Mecmua olarak kucaklıyoruz.


SEN BARTHES’A BAKMA, OKULUNU OKU

Velvele Mecmua, kapaklarının farklılığıyla da kendine has tarzını belli ediyor. Buna ilişkin neler söylersiniz?
Kapakları hazırlarken direk mesaj kaygısı gütmüyoruz. Mecmua’nın çıkmasında emeği geçen bir arkadaşımız sokağa çıkıyor, yüzlerce fotoğraf çekiyor. Onlardan beğendiğimizi kapağa koyuyoruz. Çoğu zaman böyle hazırlıyoruz kapakları. Bu konuya değinmişken, aslında Roland Barthes’ın sözü kapakları niye böyle hazırladığımızı özetliyor: “Bir romanın yazarı, onu yazan değil okuyandır.” Dayım da diyor ki; “Sen Barthes’a bakma, okulunu oku.”

ÖNCEKİ HABER

Hemşireler bitkin hastalar tehlikede

SONRAKİ HABER

Adalet ve özgürlük için…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa