İki taraftan da fayda yok
Normal koşullarda tartışmanın tarafları; dersaneleri kaldırmak isteyen hükümet, buna karşı çıkan dersane sahipleri ve dersanelere giden öğrencilerle onların aileleri olurdu. Kuşkusuz şimdi de öyle. Fakat henüz üçüncü tarafın sesi çıkmıyor ya da sesini duyan yok
Hükümetin dersaneleri kapatacağı söylemi bir süredir ortalıkta dolaşıyordu. Milli Eğitim Bakanı, Ocak ayından itibaren dersanelere ruhsat verilmeyeceğini söylemişti. İlk zamanlar, mesele anlaşılmamış ve hükümetin ciddi olmadığı düşünülmüş olacak ki, bu konu çok fazla tartışılmadı. Fakat hem Milli Eğitim Bakanı hem de diğer hükümet üyelerinin tekrarlanan açıklamaları üzerine tartışma alevlendi.
Normal koşullarda tartışmanın tarafları; dersaneleri kaldırmak isteyen hükümet, buna karşı çıkan dersane sahipleri ve dersanelere giden öğrencilerle onların aileleri olurdu. Kuşkusuz şimdi de öyle. Fakat henüz üçüncü tarafın sesi çıkmıyor ya da sesini duyan yok. İkinci taraf ise şimdilik büyük oranda cemaat (kendi isimlendirmelerine göre ‘hizmet’) olarak vücut buluyor. İki taraf kendilerine ait olan (birkaç gün öncesine kadar bu ayrımı koymak çok güçtü) medya organlarında, kendi argümanlarının doğru olduğuna kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor ve birbirlerine saldırıyor.
BİR PARMAK BALIMIZ HAZIR
Dersaneler artık milyarlarca liranın döndüğü, milyonlarca öğrencinin gittiği, on binlerce kişinin çalıştığı büyük bir sektör haline geldi. Hatta öyle ki; ‘dersane öğrencisi’ diye bir terim eğitim dilimize girdi. Şu an Türkiye’de liseyi bitirmiş ve üniversiteye yerleşmek için dersaneye giden yüzbinlerce dersane öğrencisi var. Dolayısıyla böyle bir sektörün kaldırılmak istenmesine karşı seslerin çıkması şaşırtıcı değil.
Dersanelerin kaldırılması başta kulağa hoş gelebilir. Öyle de zaten. Fakat AKP’nin 11 yıllık iktidarı süresince yaptıkları bize, yapmak istediği olumlu gibi görünen yasal düzenlemelerin arkasında bir bit yeniği aramamız gerektiğini öğretti. Dersanelerin kaldırılmasına yönelik hamlesi de bunu kanıtlar nitelikte. Hükümet dersanelerin eğitimde adaletsizliğe neden olduğunu söylerken alternatif olarak özel okulları koyuyor. Dersanelerin özel okullara dönüşümünde arsa tahsisinden vergi indirimine, kredi sağlanmasına kadar her türlü teşvik veriliyor. Özel okula kayıt için gerekli olan paraların nasıl sağlanacağı ise umurlarında değil. Hükümetin yoksul öğrencilerin ağızlarına çalmak için hazırladığı bir parmak bal da hazır: Öğrenci başına özel okullara katkı payı verilecek. Böylece özel okullarda boş kalan kontenjanlar dolacak!
CEMAATİN ROMANTİZMİ
Bir taraf bu kadar şey söylerken karşı taraf boş durur mu. Onlar da elinden geleni ardına koymuyor. Vatana millete ne kadar hayırlı iş yaptığını kanıtlamaya çalışıyor. Dersane sahiplerinden, sanayicilerden, köşe yazarlarından görüşler alıyor ve tüm Türkiye’nin dersanelerin kapatılmaması gerektiği düşüncesinde olduğunu ispatlamaya çalışıyor. (Buradan hükümetin halka danıştığı sonucu çıkmasın. Yukarıda söylediklerimiz hangi kaygıları güttüğünü gösteriyor.)
Cemaatin romantizmi gözlerden kaçmıyor. Yoksulların da 3-4 bin liralık dersane parasını rahatlıkla verebildiğini, dersaneye giden birinin özel okula gidenlerle arasındaki farkı böylelikle kapattığını söylüyor. Düne kadar atanamayan öğretmenleri görmeyenler; ülkede 250 bin atanamayan öğretmen olduğunu hatırlayıp, bunlara çözüm bulamayan hükümetin dersanelerde çalışan 50 bin öğretmene nasıl iş sağlayacağını soruyorlar. Kara propagandayı da elden bırakmayıp, dersanelerin kapatılmasına en çok PKK’nin sevineceğini 1. sayfalarından ilan ediyorlar. (Manşetlerinde, yüzlerinden sinirli oldukları görülen öğrencileri vermeleri de cabası.)
Yaşananlar birbirlerinin pisliklerini ortaya sermeleri açısından önem taşıyor. İki tarafın ortak özelliği, çıkarlarını düşünüyor olmaları ve çıkarlarının halkın ve öğrencilerin çıkarlarıyla uyuşmaması. Öğrencilerin talebi ne dersanelerin özel okula dönüşmesi ne de bu haliyle önümüze fırsat eşitliğini sağlayan kurumlar olarak sunulmaları. Eğitim toplumun herhangi bir bölümünün dışında kaldığı bir alan değildir. Bu nedenle gerçekten eşit ve parasız eğitim halkın bir bütün halinde mücadelesiyle mümkündür. Üçüncü tarafa her iki taraftan da gelecek bir fayda yoktur.
HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEMEK LAZIM!
Dersanelerde çalışan öğretmenler unutuldu sanmayın sakın. Sıkı durun, eğer 5 yıl kapatılan dersanelerde çalıştıysanız KPSS’ye girme şartı aranmaksızın, ‘kadro ve ihtiyaçlar dikkate alınarak’, ‘sözlü’ sınavla bakanlık kadrosunda işe alınabileceksiniz. 5 yıl çalışmadıysak ne yapacağız diye sormayın. Atalarımızın dediği gibi her şeyi devletten beklememek lazım! Bunun yanında öğretmenlik; öğretmen, uzman öğretmen ve baş öğretmen olarak basamaklara ayrılacak. KPSS’nin yanında başka engeller de var artık. Öğretmen olabilmek için önce aday ya da staj öğretmenlik döneminde başarılı olmak gerekecek. Yazılı sınav engeline de takılmazsak öğretmen olabileceğiz ve kariyerimiz için kapılar ardına kadar açılacak!
YALNIZCA EKONOMİK BİR SEKTÖR DEĞİL
Dersaneler yalnızca sahiplerinin kasasını doldurduklerı ekonomik bir sektör değil elbette. Cemaatin kendi militanlarını yetiştirdiği, kadrolarını oluşturduğu, fikirlerini boca ettiği, iktidarla çarpıştığı, hesaplaştığı ideolojik ve siyasi bir sektör de aynı zamanda. Bir süredir hükümetle cemaat çeşitli konularda karşı karşıya kalıyordu. İktidardan daha fazla pay alma mücadelesinde yaşanan gerilimler kimi zaman medyaya da yansıyordu. Çatlak ne zaman su alacak diye bekleniyordu. Bu yaşananlar ‘zamanı gelen bir kavga’nın daha fazla ertelenemeyeceğinin görüntüsüydü.