8 Aralık 2013 09:09

Müge TUZCU

Bu çocuklar neredeler? Nerede, ellerinde taş ile o çocuklar? Bütün çocuklar nereye gittiler? 80’deki çocuklar, 90’daki çocuklar, 2000’deki çocuklar… Biri devrim hayalli, biri darbeye inat direnen devrimci çocuklar, biri savaşa inat koşuşan dirençli çocuklar… Hadi 2010’ları da katalım. Savaşan, barışan, direnen, deviren o çocukların hepsi, ama hepsi nereye gittiler?
Büyüdüler mi?
Galiba! Bir matematik hesabı gösteriyor ki; büyümüşler! Peki ne kaldı onlardan geriye? Artık çocuk değillerse, ama o zaman çocuklarsa; ne kaldı?
Çocukluk mu?
Galiba!
Yani çocuk olma durumu geçiyor ama o çocukluk hiç geçmiyor. İdam edilmişken hele hele! Hem de, çocuk bedenlere tecavüz edilmişken, savaş uçaklarıyla bombalanmış, havan toplarıyla parçalanmış, 13 kurşunla öldürülmüş, tanklar altında ezilmiş, serçe kanadı kolu kırılmış, sokakta dövülmüş-linç edilmiş, gaz fişekleriyle komalara ve mezarlara sokulmuş, hapishanelere tıkılmış, anasız babasız kardeşsiz köysüz dilsiz yersiz yurtsuz aşsız aşksız bırakılmış hangi çocuk… Hangi çocuk büyüyebilir ki? Hangi çocuk büyüyebilmiş, bu kadar şiddetin, savaşın içinde? Hem büyük’lük; cellatlık, katillik, zorbalık, hırsızlık, pezevenklik demek iken! Hangi çocuk büyüyebilir? Çocuk kalamasa da, “çocukluk” kalırlar! Çocuk olamasalar da, çocukluk olurlar!
Evet; şimdi çocukluk hepsi! Bir dönem olsun, çocuk olmak. Ama o dönemin yarattığı bütün değerler, insanlığın değerleridir; küçük de görülemez, görmezden de gelinemez. Nasıl ki ilk insanların çağı, çocukluğuysa insanlığın; çocukluk da değeridir insanların. Nasıl ki insanlık tarihinin büyük bir kısmını ilkel komünal toplum oluşturuyorsa, insan hayatı için de büyük bir dönemidir çocukluk.
İyi ki de öyledir! İşte öyle olduğu için, temizliğe uğraşır sürekli insanlık. Sırf duruşlarıyla ve var oluşlarıyla, dünyayı temizleme, sistemi değiştirme uğraşıdır çocukluk. Bir güzelleme ve romantize çabasıyla değil; gerçekliği budur işin!
Çocuk ve çocukluk dönemi; yetişkinlerin eriştiği birçok özelliği barındırmama durumu olarak tarif edilir. Zihinsel ve bedensel gelişkinliğe henüz ulaşamadığı da itinayla eklenir. Zihinsel ve bedensel gelişimini belli bir seviyeye getirip, yetiştiği zaman, sistemin içindeki çarkların bir dişlisi olur çıkar. Aslında çoğu zaman o dişlerin arasında ezilen-sıkışan bir birey olarak… O yüzden, konum olarak ne kadar ötelesek de çocuğu, bir kadının, erkeğin, annenin, babanın, geniş ailenin, sokağın, çevrenin ve aslında genel olarak toplumun belirleyicisi özellikleri çoktur çocuğun. Ne giyeceğine karar verdirilemese bile, bir ağlayışı ile pes ettirebilir çoğumuzu.
Ancak ondan da öte, yaşadığı toplumun düzenine, gidişine sorduğu sorular ile yarıklar açar, çentikler bırakır. Bu soruların cevabı, düzenin mantığının çocuğun kafasında yerleştirme çabasıdır aynı zamanda. Daha sonra okulla, askerlikle, evlilikle desteklenecek bir mekanizmayla birlikte tabi ki… Ancak soru sorduğu döneme dair çocuk-luk, sistemin sorgulayıcısıdır.
Uygulayıcısı olmama için direnme dönemi de bir hayli değerli ve önemlidir. İsmine ergenlik dönemi denir; herşeyi sorgulamanın ardından reddetme, kabul etmeme, diretme dönemine!
Olsun! Hiç direnmemiş olmaktan iyidir…
Ama daha da iyisi var!
Hala direniyor olmak!
Hala çocuk olmak. İnsanlığın çocuğu olmak. İnsanlığın karanlıkta bırakılan aydınlık çağının çocukları olmak. Ve pes ettirebilmek, sorabilmek ve reddetmek!
İşte çocukluk burada! Çocuk kalamayabilir bedenimiz, çocuk kalamayabilir ses tonumuz, ellerimiz, ayaklarımız. Ama mutlaka çocuk kalabilir gözlerimiz ve yüreğimiz.
Ve bazen fotoğraflarımız. Yenisi olmayan, büyümüş hali olmayan fotoğraflarımız vardır. Hapishane kapısında, ellerimizi koyacak yer bulamadığımız bir fotoğraf gibi…
İyi ki eksilmiyor o çocuklar! Üç ya da beş olmaları onların umurunda değil! Herşeye rağmen iyi ki eksilmiyor o çocuklar etrafımızdan! Yaşama direnci veriyorlar! Kazandırıyorlar! Ve kazanacaklar…
Evet, çocuk kalanlar da o çocukluktan ve direnişten payını alıyor…
Ve taşlar henüz yerine oturmadı. Yerli yerinde duruyor hala. 28 Mart’ı, 1 Haziran’ı bekletiyor içimizde.
Taşlar, kaldırımlarda duruyor, döşenmek üzere yollarımızda…
Ve o yollarda giden çocuklar içimizde…
Şimdi bildiniz mi Taş Atan Çocuklar nerede?
Bildiniz mi Erdal Eren nerede?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et