12 Aralık 2013 20:27

Bir kadın için ne kadar zordur hem çalışıp hem de ev işleriyle uğraşmak. Özellikle de vardiyalı bir işte çalışıyorsanız üzerinize düşen yük daha da ağırlaşıyor. Tüm bunlarla beraber bir de çocuğunuz varsa işte o zaman bütün hayatınızı ona göre düzenlemek zorundasınız.
Evet, ne kadar zorluğu olsa da baş etmek için elimizden geleni yapmaya çalışırız. Çünkü kimimiz ev borcu için girmişizdir işe, kimimiz kredi kartı borcu için, kimimiz evlendikten sonra da çalışma hayatına devam etmek için zorlamışızdır tüm koşullarımızı. Diktaş işçisi kadınlar da bunun benzeri nedenlerle çalışmak için mücadele veriyorlar. Her birimiz ayakta kalabilmek için ayrı bir strateji izliyoruz.
Size iş arkadaşım Nalan’dan bahsedeceğim. Ve onun içime dert olan hikayesinden…
Nalan, çalışırken çocuğunun bakımı için annesinden yardım alıyor. Vardiyalı çalışması ve iş yerine ait bir kreşin olmaması onunla çocuğunu ayırıyor. Sadece hafta sonları görüşebiliyor çocuğuyla. Ve en problemsiz geçirdikleri zamanların bilgisayardaki oyunların başında geçirdikleri dakikalar olduğunu söylüyor. Bazen eşi bile bunu dile getirip “sizi bu kadar iyi anlaşarak gördüğüm tek yer oyun başında olduğunuz zamanlar” diyormuş. Nalan bunu anlattığında kendisi de dahil hepimiz güldük. Fakat sonradan bu anlattığı durum içimi o kadar acıttı ki! Bir kadın olarak çocuğunla sadece hafta sonları görüşebilmek ve çok az zaman geçirmek ve çocuğun eve gelirken anne ve babayla geçireceği vakti değil de anneannesiyle kalacağı odanın planını yapması çok iç acıtıcı.  Nalan bir molamızda anlatmıştı yine, oğlu evde boş olan bir odanın hafta sonu anneannesiyle birlikte kalabilecekleri bir oda haline getirilip getirilemeyeceğini sormuş. “Biz o odada kalır gideriz evimize sonra” demiş. Onun evi anne babasının yanı değil, öyle görmüyor çocuk. Çünkü o kadar az vakit geçiriyorlar ki birlikte!
Tüm bunları dinlerken hem Nalan'ın hem eşinin hem de oğlunun yaşamış olduğu bu bölünmüş hayatın hepimizin birer gerçekliği olduğunu fark ettim. Nalan’ı dinleyen bizlerin de benzer hikayeleri var, belki de içimize battığından çok da anlatmıyoruz bunları.
Çalışanının çoğunun kadın olduğu bu fabrikada bir kreş dahi yok. Kadınlar çocuklarıyla ayrı yerlerde yaşamak zorunda kalıyorlar. O da eğer böyle güvenilir bir yer bulabilirlerse!
Şimdi bize anlatabilir mi “kreş açma zorunluluğu getirdik” diyenler, şu an bile yasal olarak zorunluyken bizim fabrikada kreş açılması, neden hiçbir denetim mekanizması yok patron için? Bize “müjde” diye yutturmaya çalıştıkları, araya sıkıştırılmış “analık izni, kreş hakkı”mız zaten varken biz neden kullanamıyoruz?
Diktaş Fabrikası’ndan bir kadın işçi- İSTANBUL

Evrensel'i Takip Et