Anneyle kızın muhafazakar kuşatmayla imtihanı …
Olcay GERİDÖNMEZ
Akşam işten eve gelip kızıma merhaba demek için odasının kapısını araladığımda oturduğu yatağın içinden kocaman, öfkeyle bakan gözlerini bana kaldırdığında anlayamamıştım elbette nedenini.
Onlarca sebebi olabilirdi. On yedisinde bir gencin odasına destursuz dalmak, hatta sadece kafayı sokmak bile öfkeli bir bakışa neden olabilir.
“Zekâmızla alay ediyorlar!” diyerek elindeki kitapçığı görmemi sağladı.
‘Hım, demek sebebi ben değilmişim’ diye rahatlama fırsatı bulamadan “bunu okumalısın!” dedi. “Ama... sabredip sonuna kadar okumalısın!”
Ardından pek âdeti olmayan bir şekilde uzun uzun anlattı o gün yaşananları.
Tiyatroya gidiyoruz diye sınıflarından çıkarılmışlar. Test çözmekten bunalmış gönüller ferahlamış. Sevinçle, cıvıl cıvıl gidilmiş belediye tiyatrosuna.
Salona girer girmez başlamış oyun. Yer, nezarethane. Uyuşturucuyla ilgili bir oyun sanmışlar önce… Ama ilk sahnelerde anlaşılmış oyunun konusu… Genç kadınların cinsel imalarla ağlarına düşürdüğü bir “sosyoloji” öğrencisinin, tehlikeli fikirlerle tanıştırılması… Dünyada ve memlekette olup bitenleri “sorgulamak” gibi “sapkın” bir yola nasıl düştüğünün, “özgürlük, hak, hukuk, eşitlik” gibi sloganlarla iradesini kaybedişinin ve pişmanlığının hikâyesiymiş anlatılan… Kaba ötesi tiplemeler olan kötü arkadaşlar, zavallı bir sabinin kaba saba sloganlarla, söylemlerle, cinsel soslarla gaza getirilmesi, eylemci haline getirilmesi ve başının belaya girmesi… Sonra da canım polislerin sevecen, anlayışlı yaklaşımıyla içine düştüğü pişmanlık ve “arınma” süreci…
İlk sahneler yetmiş, terk etmeye kalkmışlar salonu ama kapılarda nöbet tutan “görevliler” izin vermemiş. Çareyi tuvalette oyalanmakta bulmuşlar burunlarından soluyarak.
Oyun bitiminde de aynı minvalde, karikatürlerle desteklenen bir kitapçık tutuşturmuşlar ellerine. Hemen herkes alır almaz atmış bir kenara. Kızımsa kanıt diye eve getirmiş.
Odasına girerken elinde tuttuğu işte o kitapçık.
GÜLSE Mİ AĞLASA MI
“Dayanılır gibi değildi. Yok artık! Düşünebiliyor musun, dünyayı, ülkede olan biteni ‘sorgulama’nın kötü, sapkın bir şey olarak gösterildiğini. Üniversite öğrenicisinden bahsediyorsun, sorgulamayacaksa etrafını, dünyayı ne işi var onun üniversitede, ne işi var bilimle? Üstelik de sosyoloji öğrencisi! Ha bi de kızlı erkekli ortamlarda bulunursan başına böyle kötü şeyler gelir işte diyorlar bize! Ama en dayanılmazı, salt cinsel obje olarak sahne bulabilen kadın karakterler…” deyip bu kez kitapçığa döndü.
“Şu tiplemeleri görüyor musun? Tabii bunlar solcu! Bak bir tane bile normal yüzlü var mı aralarında, hepsi zebani gibi! Bi de polislere bak ne olur! Bak ne kadar temiz yüzlüler, sevimli sevimli gülümsüyorlar! ... Tüm bunlar zekâmızla alay etmek değil de nedir? Aslında kendi kendilerini rezil ediyorlar. Üstelik birbiriyle çelişen tonla şey var bu kitapçıkta! Kimi inandırabilirler? Kimi kandırıyorlar? Kandıracaklarsa daha zekice şeyler üretmeleri gerek. Bir lise öğrencisi bunlara anca güler!”
Yanı başlarında canlarından olan, gözlerinden olan gençlere tanık olalı daha henüz birkaç ay olmuşken, ayyuka çıkmış yalanlar hala orta yerde dururken…
Evet, belki beceriksizce hazırlanmış bir kitapçık, bir oyun olarak gülünüp geçilebilirdi, eğer gençlerin kuşatıldığı muhafazakar, gerici ve otoriter ortamın giderek daha fazla kesifleştiği görmezden gelinse. Yüzlerce öğrencinin bu oyuna götürüldüğü, ellerine bu kitapçıkların tutuşturulduğu da düşünülürse…
Konuştukça seriliyor gözümüzün önüne kuşatmanın boyutları.
Öğrenci evlerine baskınlar, sudan ucuz gerekçelerle cezaevlerine tıkılmış öğrenciler, kızlı erkekli açıklamaları sonrasında her fırsatta daha da saldırganlaşan söylemler, yemekhaneleri kız erkek diye ayrılan okullar, karma eğitime karşı çıkan devletliler… Eğitimde, ders kitaplarında gözle görülür artan ataerkil söylemler, akıl ve bilimsellikten uzaklaşma…
Kadın sözcüğünü her türlü resmi kurumdan silip yerine aile sözcüğünü kondurmayı kendine görev edinmiş bir hükümetin hayatın her alanında ihbarcı bir zihniyet yerleştirme gayretkeşliği… Evlerde, yurtlarda, okullarda, iş yerlerinde çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayetler ve bunların davalarında alınan akıl almaz kararlar, rıza aramalar, faillere ceza indirimleri … Çocuk yaşta evliliğe açılan kapılar… Hayatın her alanında kız çocuklarının önüne dikilen engeller…
“Off kâbus gibi… Saymakla bitmeyecek!” diyor kızım ve çekiliyor yine odasına. Bense kendi kendime saymaya devam ediyorum. Bitmek bilmiyor gerçekten. Ama yok! Bunları niye sayabiliyoruz ki? diyorum içimden. Niçin her geçen gün daha fazlasını sayabiliyoruz, hatta saymaktan bıkmıyoruz? Çünkü bunca kuşatılmışlığa rağmen susmuyor kadınlar! Ve kadınlar susmadıkça, sesleri arttıkça ve güçlendikçe, bu kesiflik dağılacak…
Evrensel'i Takip Et