15 Aralık 2013 09:39

Burak KARAKURT

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren uygulanan tekleştirme politikalarından birçok dil ve kültür gibi, Lazlar ve Lazca da nasibini aldı. Lazlar uzun süre halk olarak unutuldu, dilleri UNESCO’nun dünya üzerinde kaybolmakta olan diller arasına girdi. Yıllardır Laz dili ve kültürünü yaşatmak için mücadele eden Lazlar, bugün Laz Enstitüsü’yle yeni bir aşamaya geldi. Devlet Lazca müfredatı kabul etti ve Lazca seçmeli ders olarak okutulmaya başladı. Dilleri Karadeniz şivesi olarak bilinen Lazlar, bugün fıkralardan çıkıp Lazca’nın kadim ve ayrı bir dil olduğunu öğretiyor bize.  Lazcanın yaşaması için en acil talepleri ve bu sürece nasıl geldiklerini Laz Enstitüsü Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu ile konuştuk.

Tarihsel olarak başlarsak, Cumhuriyet ilanından ardından Lazlar için ne gibi değişiklikler oldu?

Osmanlı çok dilli ve çok kültürlü bir imparatorluktu. Lazca da diğer diller gibi rahat bir şekilde konuşuluyordu. Lazistan’daki medreselerde, Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Arapça kitaplar okunuyor, fakat hocalar Lazca anlatıyordu. O nedenle Lazca aynı zamanda eğitim dili sayılabilir. Cumhuriyet’ten sonra ulus inşa projesiyle devletin resmi dili Türkçe oluyor -buna bir itiraz yok- diğer diller yasaklanıyor, baskı görüyor ve yerel isimler değiştiriliyor. Lazistan’daki bütün yer isimleri de bu dönemde değiştirilmiş. Benim ilçemin adı Viçe, olmuş Fındıklı. Köyümün adı Paçva, olmuş Yenimahalle. Cumhuriyetin ilanı, bütün dillerin olduğu gibi Laz dilinin de unutulmasına neden oldu.

Peki Lazların anavatanı diyebileceğimiz coğrafyaların sınırları nereler?
Şu haliyle Doğu Karadeniz’den başlayıp Gürcistan’ın Acara dediğimiz bölgesine kadar uzanıyor. Lazca konuşan çoğunluğun yaşadığı yerler ise Rize’nin Çayeli ilçesinden sonra başlar, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Çamlıhemşin, Artvin’in Arhavi, Hopa, Borçka ve Gürcistan’ın Acara bölgesi. Buralar Lazların kadim yurtları. Bir yerden göç gelme falan değil. Bu coğrafyaya farklı zamanlarda farklı halklar gelip yerleşmiş fakat, Lazlar hep bu bölgede yaşamış. Nüfus olarak bölgede 200 bine yakın Laz var. Bölgedeki 1 kişiye karşı 3 ya da 4 kişi dışarıda yaşıyor. Dışarıda derken, en çok Laz nüfusunun yaşadığı yer İstanbul tabi. Düzce, Adapazarı ve Yalova’da da Lazların yerleşim yerleri mevcut. Bu bölgelerde yaşayanların çoğu 93 Harbi’nden gelen Acara Lazlarıdır. 600 bin civarında Laz nüfusunun 250 bini Lazca konuşabiliyor. Gürcistan’ın Acara bölgesinde, yani Batum ve çevresinde de tahmini 100 bin Laz bulunuyor. Bir de Müslüman olmayan Lazlar var. Ortodoks olanlar. Onlara Gürcistan’da Megrel diyorlar. Bu sayı bir buçuk milyona yakın. Bunlar da Lazca konuşuyorlar ve Gürcistan Kilisesi’ne bağlılar. Türkiye’de nasıl ulus-devlet inşasıyla beraber bütün farklılıklar yok sayıldıysa, şimdi değişik şekilde Gürcistan devletinin eliyle, Gürcistan Kilisesi ile beraber Gürcistan ulus inşa projesi devam ediyor. “Siz Müslüman değilsiniz aslında sizi zorla Müslümanlaştırmış Osmanlı” deniyor. Hemen arkasından “Laz diye de bir şey yok siz Gürcüsünüz, Lazca Gürcüce’nin bir şivesidir” tarzında -bizim çok iyi bildiğimiz- bir propaganda yapılıyor. Lazca yalnızca Türk ulus devletinin değil Gürcistan ulus devletinin de baskısı altında. Türkiye’de işler gevşedi, ama Gürcistan’da çok sert uygulanıyor maalesef.

Sizin Laz olmakla ilgili flaşınızın çaktığı bir olay oldu mu?
Biz ilkokula gidene kadar Laz mıyız, Türk müyüz bilmiyorduk. İlkokula gidince Türk olduğumuzu öğreniyoruz. Kendileri de Laz olan Köy Enstitülerinde mezun olmuş öğretmenler Lazca konuşmayı yasaklıyordu, tuhaf bir şekilde. Tuvalete izni bile Lazca söylediğin zaman dövüyor öğretmen, o yüzden söyleyemiyorsun. Bir arkadaşımız altını ıslattı, bu sefer niye altını ıslattın diye dayak yedi. Ben ilkokul ve ortaokulu Lazona’da okuduktan sonra, liseyi öğretmen olan ablam ve eniştemle Ağrı’da okudum. Kürtler o zaman benim şivemi hor görüyorlardı. Türkçe öğrenmişiz ama bölge şivesiyle konuşuyoruz. Hala Türkiye’de sanılıyor ki; Lazca dedikleri şey Karadeniz şivesi. Ayrı bir dil olarak görülmüyor.

LAZ ENSTİTÜSÜ BİR ÇATI KURULUŞU OLARAK DÜŞÜNÜLDÜ

Laz Enstitüsü, Laz diliyle ilgili ilk çalışma değil herhalde...
Hayır değil. Gürcistan’da Sovyet döneminde Kiril alfabesi ile Lazca okutuluyor. Türkiye’de ise kültür ile ilgili çalışmalar 70’li yıllarda başlar. Ogni adında Türkçesi “Anla” olan bir dergi çıkar. 12 Eylül ile beraber dergi de kesintiye uğruyor. Ama 80’den sonra 90’lı yıllarda yine dergiler, kitaplar ve yayınevleri ile bu çalışmalar devam etti. Şimdi kurduğumuz Laz Enstitüsü bir çatı kuruluşu olarak düşünüldü. Lazika Yayın Kolektifi gibi Lazca ile ilgili çalışma yapan kurumlar enstitü bünyesine alındı.

‘DEVLET LÜTUF DEĞİL, GÖREVİNİ YAPACAK’

Kuruluş sürecinde yararlandığınız deneyimler oldu mu? Mesela Kürtler..
Dilin yasaklanması, kültürün baskı altına alınması açısından elbette halklar birbirine benziyor. Ama tecrübe başka tecrübe. Tarihsel sebeplerden dolayı Lazcılık ya da Lazlık davası hiç olmadı. Kürtlerin vermiş oldukları mücadele ile Lazların Enstitü ile yeni bir aşamaya gelen çalışmaları farklı şeyler. Bizim yeniden bir ulus inşası gibi, geçmişe gidip hesaplaşmak gibi bir derdimiz yok. Ama Lazların da bir halk olarak var olduklarını, dillerinin de olduğunu ve bu dilin unutulmakta olduğunu, bu dilin unutulmaması için okunup yazılması ve eğitiminin yapılması gerektiğini savunuyoruz. Türkiye’de Lazca’nın artık unutulmaya yüz tutmasının nedeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir, sorumluluğu büyüktür. Dilin ölmesi, öldürülmesi ile insanın ölmesi aynı şeydir.
Biz Enstitü olarak bir gayret içindeyiz ama bu büyük bir iş. Devletin katkı sağlaması gerekir. Katkı derken lütuf değil, görevini yapacak.

Bu söylediklerinizle bile “bölücülük” yapmakla suçlanabilirsiniz. En çok tepkiyi de Lazların yaşadığı bölgelerden alabilirsiniz gibi geliyor.
Bu bir yanılsama. Öncelikle şu algıyı düzeltelim. “Karadeniz çok aşırı milliyetçi.” Hayır, bu devletçi bir söylem, bir ezber bu. Bugüne kadar ciddi bir tepki gelmedi ama, Türkiye’de genelde ayrı bir dil-kültür deyince, yaşanan süreçlerden dolayı “Ne oluyor şimdi de Lazlar mı çıkıyor?​” diye sorular geliyor. Bölgeden çok az sayıda insan bizi bölücülük ile suçladı. Genellikle bizim yaptığımız şey, Lazlar tarafından doğru olarak anlaşıldı. Ekip doğru, insanlar doğru. Zaten Lazca ile ilgili çalışmaları yeni yapmıyoruz. Ben Rize’de siyaset yapan bir insanım. Rize’de “Bekaroğlu Lazcılık yapıyor” denmiyor. Biz Türkiye’nin demokratikleşmesini, insanların, halkların dillerini, kültürlerini yaşayabilmesini, yaşatabilmesini istiyoruz.

YEREL YÖNETİMLER GÜÇLENDİRİLMELİ

Lazların özerklik veya bağımsızlık gibi talebi var mı?
Ben 60 yaşına geliyorum, öyle bir talep duymadım Lazlardan. Lazların tarihleri çok önemlidir. 93 Harbi’nin öncesi ve sonrasında, 50 sene Kafkaslardan kovalanan, yaralanan ve çocuğu öldürülmüş, eşine el konmuş insanlara ev sahipliği yaptı. O zamanki ifadeyle “Gavurun kovaladığı Müslüman”ları sahiplenmiş. Mesela bizim en önemli destanlarımız onları anlatır. Sayı olarak da, bölge olarak da ve tarih olarak da böyle bir şeye imkan yok, böyle bir talep de yok. Yerinden yönetimin olması, Türkiye’nin tamamı için yerelle ilgili kararların yerelden alınması, yerel meclislerin bütçe yapması ve kullanması talep edilir bir şeydir elbette. Türkiye için en iyi yönetim adem-i merkeziyetçi olandır.

LAZCA ÖĞRETMENLERİ YETİŞTİRİLMELİ

Lazca için devlettin yapması gerektiğini düşündüğünüz en acil talepler nelerdir?
Şu an en acil talep Lazca öğretmeni yetiştirilmesidir. Lazca bilen diğer branş öğretmenleri, bu sene bu talebi karşıladılar. Ama seneye Düzce’den Yalova’dan İstanbul’dan yeni sınıfların açılması için talep gelecek ve öğretmen açığı ortaya çıkacak. Acilen Rize Üniversitesi, Artvin Üniversitesi, Düzce Üniversitesi ve Artuklu Üniversitesi’nin yaptığı gibi tezsiz yüksek lisansla Lazca öğretmeni yetiştirilmesi gerekiyor. Hemen paralelinde Lazca öğretmeni yetiştirecek bölümlerin açılması şart. İkincisi; yayın konusunda destek istiyoruz. Tamam, devlet Lazca televizyon açmasın, zaten istemiyoruz ama Enstitü ile Lazca yayın yapacak özel televizyonların ortak çalışmalarını desteklesin. Yer isimlerinin değiştirilmesi de acil taleplerimizin arasındadır. Devlet bir de gölge yapmasın. (Gülüyor) Şu anda yapmıyor da; kimsenin hakkını yemeyelim, önümüze bir engel çıkarmadılar. Yerelde engeller oldu, Milli Eğitim Müdürleri biraz savsakladılar taleplerimizi, sınıf açmak konusunda. Ama sonra Bakanlık devreye girince çözüldü. Şimdilik gölge etmiyor.

ASLA BELEDİYE BAŞKANI OLMAM DEMİYORUM

Rize merkez için belediye başkanlığı aday olmanızın istendiği biliniyor. Bu talebi değerlendirecek misiniz?
Benim işim değil belediye başkanlığı. 2009’da İstanbul’dan belediye başkan adayı oldum, ama Numan Bey ile kurmaya çalıştığımız yeni siyasal hareketin inşası için bir kürsü kabul ettiğim için aday oldum. Tabi benim seçim bölgem Rize. Kesin konuşmak istemiyorum, “Asla belediye başkanı olmam” demiyorum.

Yerel seçimler yaklaşırken Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) kuruluşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin için de yeni bir kürsü olabilir mi?
HDP’yi izlemeye devam ediyorum. Niyet olarak iyi bir iş, ama henüz pek bir şey ortaya koymadı. Şu anki görüntüsüyle, halkın algılamasıyla Kürt solu ile Türk solunun bir ittifakı gibi görünüyor. Ama biliyorum, bunun ötesinde bir şey yapmaya çalışıyorlar. Beni de davet ettiler mesela. Bir tek benim gelmemle bir şey olmaz. Mesele vitrinde birinin olması değil; nelerin nasıl yapılacağıdır. İstanbul’daki CHP ile ittifak söylentileri –sadece söylentileri bile- Türkiye’deki muhafazakar kesimler, dindar insanlar ve liberaller nezninde zarar veriyor HDP’ye. Güneydoğu’da oy oranlarına baktığınız zaman BDP’nin ve AKP’nin oyları eşit. BDP’ye verilen oyların bir kısmı da dindar Kürtlerden geliyor. Bu insanlar andımız kaldırılmasına karşı çıkan, süreci baltalayan CHP’yle ittifak söylentisinden bile çok rahatsızlık duyuyorlar. Böyle sıkıntılar var HDP’de ama, Türkiye’de üçüncü bir yol ihtiyacına cevap verme niyeti de var. İçi henüz böyle bir programla fiilen dolmuş değil. Türkiye toplumunun siyasal düzlemde yüzde 30-35 daha modern –Aleviler de dahil- kesim; yüzde 60-65 de daha muhafazakar bir kesim var. HDP kimden oy alacak? Bu sorular ortada duruyor, daha cevap verilmiş değil. Kongrede herkesimde bir insanın temsilen divana oturtulması anlamlıdır ama yeterli değildir. Hüda Kaya’nın partiye girmesi, kongrede Divan’da oturması iyi ama sadece bununla İslami kesime açılma olmaz. Bunları yapmak istemiyorlar anlamında söylemiyorum. HDP Kürt ve Türk solu ittifakına hapsolursa benim dikkatimi çekmez. Diğer kesimlerin de dikkatini çekmez.
 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et