16 Aralık 2013 07:10

Kırk katır mı, kırk satır mı?

AKP Hükümeti ve Gülen Cemaatinin bugüne kadar yaşanan sorunlarda bir şekilde arayı bulmuş ama eğitim alanında çıkan ilk çatışmada gemileri yakmış olması boşa değil. Türkiye’de milyonlarca zorunlu “müşteri”si ile eğitim, en geniş ve “garantili” rant alanlarından biri.

Kırk katır mı, kırk satır mı?
Paylaş

DOSYA: AKP-CEMAAT KAVGASININ GİZLEDİKLERİ

SUNU

AKP Hükümeti ve Gülen Cemaatinin bugüne kadar yaşanan sorunlarda bir şekilde arayı bulmuş ama eğitim alanında çıkan ilk çatışmada gemileri yakmış olması boşa değil. Türkiye’de milyonlarca zorunlu “müşteri”si ile eğitim, en geniş ve “garantili” rant alanlarından biri. Son yılların en istikrarlı politik koalisyonlarından birini bu kadar etkileyen alana daha yakından bakmak gerekiyor. Bir yandan yüzde 5’lerde kalan ve kontenjanlarını dolduramayan özel okul oranını yüzde 10’a çıkarmak için dershaneleri özel okul yapmak isteyen ve Eğitim Kampüsleri ile özel sektörü bu alana çekmeye çalışan AKP, diğer yandan da müfredat üzerindeki ideolojik hakimiyetini güçlendirerek ülkenin “insan kaynağı” olan eğitim alanını özel sektör için bile tamamen “özgür” bırakmayacağını gösteriyor.
Tüm ülkeyi ve gelecek nesilleri ilgilendiren eğitim sistemindeki hiçbir “filler tepişmesi”nin çimenlere uzaktan seyretme lüksü vermeyeceği gerçeğinden de yola çıkarak, bu alanda son 11 yılda neler yapıldığına ve bundan sonra nelerin hedeflendiğine bir kez daha göz atmak istedik; eğitimciler, öğrenciler ve velilerin tüm bu süreçten nasıl etkilendiği ve ne düşündüğünü bir kez daha sorarak eğitim konusunda yeni bir dosya daha açtık.

Hazırlayan: Metin Akarsu


Yrd. Doç. Dr. Ulaş Başar Gezgin

AKP’nin eğitim politikaları, 2002’den bugüne uzun bir sürece karşılık geliyor. Ancak 2012’yle başlayan dönem, bu politikaların en hızlı ve en fazla değiştiği zaman aralığı. Bu dönemde ‘düz lise’ olarak adlandırılan devlet liseleri kaldırıldı. Ortaokul mezunlarının önüne 4 seçenek kondu: Anadolu lisesi, fen lisesi, meslek lisesi ve imam-hatip lisesi. Anadolu lisesi ve fen lisesi, sınavla öğrenci aldığından; sınavı kazanamayan öğrencilere iki seçenek dayatılmış oldu: Meslek lisesine gidip ara eleman olmak ya da mezun olunca imam-hatip olmamak üzere, imam-hatip lisesinde dini eğitim almak. Bu noktada, birçok lisenin imam-hatip lisesine çevrildiğini ve ek olarak, 4+4+4’lük eğitimle, imam-hatip ortaokullarının açıldığını da anımsatmakta yarar var. İşte tüm bu ‘yeniden yapılandırma’, dershanelerle ilgili tartışmalara fon oluşturmuş oldu. Gülen Cemaati’nin insan kaynağını, mali kaynağını ve gazete abonesi tabanını oluşturan dev dershane pastası, tartışmaya açıldı. Dershane kesiminin yüzde 25’ini elinde tuttuğu ileri sürülen Gülen Cemaati, dershanelerin kapatılmaması için “eğitimde fırsat eşitliği” diye başlayıp kimi sosyalist tezleri bile savunur oldu. Dershanelerin kapatılması değil, yine özel kurumlara dönüştürülmesi gündemde idi. Yani özelden özele geçiş söz konusuydu. Bunu, paralı eğitimi kaldırmak yerine, kamu kaynağını özele adaletsizce aktarmanın bir örneği olarak görmek gerekiyor. Bu proje, 2 yıl ileri atıldığı için, yavaş yavaş gündemden düşüyor.

ÇOCUKLAR İÇİN BELİRSİZ BİR GELECEK

Bütün bu hızlı ve büyük değişimlerin sonucu olarak, çocuklar, belirsiz bir geleceğe doğru yelken açıyorlar. 5 yaşında, kendinden büyüklerle okumaya zorlandılar ve buna karşı çıkan ailelerin, çocukları için rapor alıp kendi çocuklarını fişlemeleri/etiketlemeleri istendi. İlerleyen yıllarda, giriş sınavları yapılıp yapılmayacağı belli değil. İstemedikleri liselerde okumak zorunda bırakılıyorlar. Küçük yaşlardan başlayarak, zorunlu ya da zorunlu seçmeli din derslerine maruz kalıyorlar. Yetmiyor; giriş sınavlarında, din dersinden muaf olsanız bile, din soruları soruluyor. “Dindar ve kindar” bir nesil, küresel pazarlara pazarlanmak üzere ara eleman olarak yetiştirilmeye devam ediyor. Kızlarla erkeklerin ayrı ayrı eğitim görmesi önerisi konuşuluyor. AKP’nin eğitim sistemine müdahale hızına bakılırsa, yakında öneri olmaktan çıkıp uygulanabilir bile...

NEOLİBERALSÜNNİ EĞİTİM

Eğitim sistemimiz, neoliberal ve Sünni bir zihniyetle “yeniden yapılandırılırken”, andımızın kaldırılması ve başka ana dillerinde eğitim, diğer gündem maddeleriydi. Andımızın tarihi, II. Abdülhamit’e gidiyor. II. Abdülhamit zamanında, sabahları, çocuklardan, padişaha bağlılık andı içmeleri bekleniyordu. Cumhuriyetin gelişiyle, bu bağlılık antları, padişahçı söyleminden arındırılmış, ulus inşası için bir araç olarak kullanılmıştı. Bunlar yapılırken, etnik gruplar yok sayılmış; “Türkiye, Türklerindir” altbaşlığıyla çıkan ana akım gazeteler örneğinde olduğu gibi, herkesin Türk olduğu varsayılmıştı. Kendini Türk olarak tariflemeyen vatandaşların çocukları, yıllarca mağdur edilmiş; bu çocuklara, Türkçe bilmeyerek geldikleri okul sıralarında, vura kıra Türkçe öğretilmişti. Andımız metninde, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” ifadesinde karşılığını bulan feda kültürünün o yaştaki çocuklar için uygun olmaması yetmezmiş gibi; çocuklardan, bir de, törenlerde, saatlerce güneşte beklemeleri, müsamerelerde düşmanları temsilen öldürmeleri ve hatta kendi kanlarından bayrak yapmaları bekleniyordu. Andımızın ve törenlerin kaldırılması, çeşitli kesimler tarafından eleştirilse de; bu, şu gerçeği ortadan kaldırmıyor: Şekilcilikle ve çocuğun yaşına uygun olmayan ideolojik yüklenmelerle, çocukların çağdaş kuşaklar olarak büyümelerini beklemek mümkün değil.


AKP EĞİTİME DAHA FAZLA MÜDAHALE EDECEK

Öte yandan, emek ve demokrasi güçlerinin mücadelesinin bir meyvesi olarak, başka ana dillerinde eğitim, artık tartışılır ve hatta uygulanabilir bir nitelik kazandı. Bu, beklentilerin altında bir düzeyde gerçekleşse de ve ana dillerinde eğitim, özel kesime bırakılsa da; bu konuda, ana hatlarıyla, olumlu gelişmeler olduğu söylenebilir. Ancak, bu olumlu havanın, genelde olumsuz olan havanın çok küçük bir bölümü olduğunu da anımsatmak gerekir. AKP dönemi, özellikle son yıllar, MEB klasiklerine bile sansür uygulandığı, kimi çizgi filmlerin İslami biçimlerde sunulduğu, kitap yakmaya doğru giderse şaşırtmayacak bir kara dönem oldu ve aynı yönde devam ediyor. 12 Eylül döneminde bile sansüre uğramamış Yunus Emre’nin ve çeşitli şairlerin kimi ifadelerinin çıkarılması, AKP’nin, iki anlamda da, ne kadar ileri gittiğinin bir kanıtı. 

HİÇ DEĞİŞMEYENLER: CİNSİYETÇİLİK, NİTELİKSİZLİK, BİLİM DIŞILIK

Eğitim sisteminde, Sünni ve neoliberal hegemonyanın değiştirmediği birçok öge de var elbette. İlk akla gelenleri sıralayalım: Nitelikli eğitime erişimdeki eşitsizlikler, itaat kültürü, cinsiyetçi /ataerkil eğitim, katılımcı /şeffaf olmayan ve bilimsel temellere dayanmayan eğitim, küçük ve büyük ölçekte barışçıl çözümlere dayanmayan eğitim, emek dostu olmayan ve piyasaya ucuz iş gücü yetiştirmeyi amaçlayan eğitim vb. Yarışmacılık da değişmiş değil. Okullar, dayanışma yerine, hayatta, başarının, başkalarının önüne geçmek olduğu düşüncesini yıllardır yaymaya devam ediyor. Türkiye’de büyük bir toplumsal hareketlenme olmadıkça, AKP’nin, bundan sonra, eğitime daha fazla müdahele edeceği kuşkusuz. 


AKP'NİN ÖZEL OKUL AŞKI

Dr. Erkan Aydoğanoğlu*

AKP hükümeti, eğitim sistemi içinde yıllardır hayata geçirdiği uygulamalarla, sınav odaklı eğitim sistemini değiştirmek ve öğrencileri dershanelere mahkum etmekten kurtarmak için hiçbir somut adım atmadığı gibi, şimdi de dershanelerin özel okula dönüştürülmesi üzerinden özel öğretime yönelik yeni teşvik hazırlıkları yapıyor.

Çocuk ve gençlerin sınavlarda yarıştırılmasına karşı çıkanların eleştirilerine ve önerilerine yıllardır kulaklarını tıkayan siyasi iktidar, özel dershanelerin kapatılarak özel okula dönüştürülmesi projesi ile birden bire özel dershane sisteminin eğitim sistemi içindeki rolünü yeniden keşfetti.

Eğitim bilimcilerin yıllardır söylediği çocukların “yarış atı” gibi yarıştırılması söylemi, bu aralar hükümet temsilcileri ve medyadaki destekçilerin dilinden düşmüyor. Hatta yıllardır dershanelerde düşük ücretle kölece çalışma koşulları dayatılan dershane öğretmenlerinin yaşadığı sorunlar bile, hükümet ile cemaat arasındaki “rant” kavgasında bazı yandaş gazetelerin manşetlerine bile taşındı.

KİMİN PARASINI KİME VERİYORSUNUZ?

Milli Eğitim Bakanlığı, 2002 yılında yüzde 1 olan özel okul oranını, bugüne kadar her türlü teşvik ve özendirmeye rağmen ancak yüzde 3’e çıkarabildi. Şimdi de dershaneleri özel okula dönüştürme bahanesiyle özel okulların eğitim içindeki oranını ilk etapta yüzde 15’e çıkarmayı hedefliyorlar. 2004 yılından bu yana her türlü özel okul ve özel rehabilitasyon merkezlerinin kazançları, faaliyete geçmesinden itibaren 5 vergilendirme döneminde gelir ve yüzde 20 oranındaki kurumlar vergisinden istisna tutuluyor. Bunlar yetmiyor olacak ki, dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi bahanesiyle kamuya ait kaynakların bir kez daha özel okullara aktarılması hesapları yapılıyor.

Dershaneleri özel okula dönüştürmek için kademeli olarak uygulanacak yeni bir “teşvik paketi” hazırlanıyor. Söz konusu paket yasalaşır yasalaşmaz özel okula dönüşmek isteyen dershanelere öğrenci başına 4 bin 500 TL’ye kadar teşvik verilecek. Bunun yanı sıra vergi kolaylığı, arsa temini, burslu öğrenci gönderilmesi gibi teşviklerin sırada olduğu, son ana kadar bekleyenlere ise öğrenci başına sadece 2 bin 500 TL teşvik verileceği açıklandı. Bunlara ek olarak özel okullarda çalışanların SGK priminin bir kısmının devlet tarafından, muhtemelen işsizlik sigortası fonundan ödenmesi de gündemde.

Kamusal eğitime ve okullara yeterli bütçe ayrılması ile ilgili herhangi talepler gündeme geldiğinde “kaynak yok” diyenlerin, kuruluş ve işleyişi açısından “para kazanmayı” amaçlayan ve bilinen anlamda eğitim kurumu olmaktan her biri birer “ticari işletme” olan özel okulları kamu kaynakları ile finanse etmesi büyük bir çelişki. 

ÖĞRETMENLER KÖLE GİBİ ÇALIŞTIRILIYOR

Devletin elinde, derslik ve okul yapacak kaynaklar varken bunların özel okullara destek amacıyla kullanılmak istemesi, eğitimin açık açık özelleştirilmesini teşvik ettiği kadar, özel okullarda esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma koşulları ile karşı karşıya kalan eğitim emekçileri açısından da ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Bugün özel okullar ve dershanelerde çalışan öğretmenlerin sayısı, 52 bini dershane öğretmeni olmak üzere, toplam 77 bin. Diğer çalışanlarla birlikte toplam sayı 100 bini aşıyor.

Özel okullarda ve dershanelerdeki eğitim emekçileri iş güvencesi, çalışma koşulları ve ücret güvencesi açısından en olumsuz koşullarda çalışıyorlar. Özel okul ve dershane öğretmenlerinin mesleki ve duygusal tükenmişlik düzeyleri, kamuda çalışan kadrolu öğretmenlerle kıyaslanmayacak kadar yüksek. Dershane öğretmenlerinin sözleşmeleri 1 yıldan az süreli yapılıyor ve yılın belli aylarında işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalıyorlar. Örgütlenmek istediklerinde ise hemen işten atılıyorlar.

DERSHANE İŞİN BAHANESİ

AKP hükümetinin her icraatını temsil ettiği sermaye kesimlerinin istek ve beklentileri doğrultusunda hayata geçirmeye çalıştığı biliniyor. Dershanelerin özel okula dönüştürülmesi ile asıl amaç, yıllardır sorunlarla boğuşan kamu eğitimini zayıflatmak ve özel öğretimi özendirmek. Kamusal kaynakların eğitimin ticarileştirilmesi ve her geçen gün daha fazla oranda piyasa ilişkileri içine çekilmesi için özel sermaye kesimlerine aktarılmaya çalışılması kabul edilemez. Yapılması gereken, kamusal kaynakların yine kamusal bir hak olan eğitim için, özel okulların değil, halkın çıkarları gözetilerek değerlendirilmesi ve eğitim hakkından herkesin eşit ve parasız olarak yararlanmasının sağlanması olmalıdır.

*Eğitim Sen uzmanı


MUHATABI NE DİYOR?

VAN ATATÜRK LİSESİ ÖĞRENCİLERİ: BİZİ ÖZEL OKULA GİTMEYE ZORLUYORLAR

Sebahattin Avar: “Eğitim sisteminin değişmesi gerekiyor. 4+4+4 sistemini getirdiler ama müfredatta herhangi bir değişiklik olmadı. Bugünkü eğitim sistemi bizleri dershanelere gitmek zorunda bırakıyor. Okulda zaten nitelikli bir eğitim yok. Dolayısıyla bizleri bu eğitim sisteminde bu kez de özel okullara gitme mecburiyetinde bırakacaklar. Bu yüzden öncelikle eğitim sisteminin bilimsel ve kaliteli olması gerektiğini düşünüyorum. İlkokuldan itibaren kendi alanımızı belirleyebilmeliyiz. Ve sınavlar geleceğimizi belirlememeli. Eğitim ana dilimizde olmalı. Zorunlu din dersleri olmamalı.”

Sevim Akdağ: “Okulda öğrenemediğim konuları dershanede öğreniyorum ve sınava bu şekilde hazırlanıyorum. Eğer okullarda bunları öğreniyor olsaydık dershanelere gitmemize gerek kalmazdı. Zaten dershanelerin de en büyük gelir kaynağı mevcut sınav sistemi ve okulların yetersiz olması. Bu yüzden okullarda eğitimin kalitesi arttırılmalı.”

Nejdet Keve: “AKP Hükümeti, burada Van Belediyesine ve bölgede bir çok belediyeye ait Eğitim Destek Evleri’ni ‘terörist yetiştiriliyor’ bahanesiyle kapattı. Şimdi de cemaat ile arası bozuldu diye dershaneleri kapatıyor. AKP, bizi düşündüğü için yapmıyor bunları. Biz eğitimin bilimsel, parasız, ana dilde olması gerektiğini düşünüyoruz. Sınavlara dayalı, bizleri sürekli yarıştıran bu eğitim sistemi hiçbir şey öğretemez bize.”


Yarın: Kavgayı izlerken farkına varmadıklarımız/ Adım adım  özelleştirme /  Eğitimci olmayanlar  karar alıyor

ÖNCEKİ HABER

Su altı otelinde balıklarla uyku keyfi

SONRAKİ HABER

AKP, Cemaatin günahlarının birebir ortağıdır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa