19 Aralık 2013 06:00

AKP politikaları ve çocuklar

AKP döneminin eğitimde yarattığı en büyük dönüşümlerden biri “dinselleşme” oldu. Eğitim sistemini kökten değiştiren 4+4+4 modeli, başka bir çok sorunun yanında eğitimin gericileştirilmesinin de ana platformu oldu.

AKP politikaları ve çocuklar
Paylaş

DOSYA: AKP-CEMAAT KAVGASININ GİZLEDİKLERİ

SUNU

AKP döneminin eğitimde yarattığı en büyük dönüşümlerden biri “dinselleşme” oldu. Eğitim sistemini kökten değiştiren 4+4+4 modeli, başka bir çok sorunun yanında eğitimin gericileştirilmesinin de ana platformu oldu.
12 Eylül darbesinin ürünü olan zorunlu din derslerinin kaldırılması sorunu tartışılırken din dersleri “seçmeli” adı altında zorla dayatıldı. Zorunlu eğitim 4 yıla düşürülürken, imam hatip ortaokulları yeniden açıldı. İmam hatip liselerinin de sayısı artırıldı ve bunlar yeni okullar inşa edilerek değil, mevcut kamu okulları imam hatipe dönüştürülerek, kalanlar da birleştirilerek yapıldı. Okul hayatı gericileştirildi, kız ve erkek öğrencilerin aynı okulda ders görmesi bile tartışılır hale geldi. Öte yandan birleştirilen okullar; kalabalık sınıflar, yarı zamanlı eğitim, yetersiz donanımlar gibi bir çok sorunu da beraberinde getirdi.
Dosyamızın 4. gününde tüm bunların ne anlama geldiğini, çocukları ve aileleri nasıl etkilediği üzerinde durduk.

Hazırlayan: Metin Akarsu


AKP POLİTİKALARI VE ÇOCUKLAR

Prof. Dr. Serdar DEĞİRMENCİOĞLU

AKP politikaları bir bütün olarak düşünülmeli. Hedef, Türkiye’yi vahşi kapitalizmin beşiği, ucuz emek cennetine dönüştürmek ve çalışma yaşamını tümüyle patron odaklı olarak şekillendirmek. Bu süreçte, “eksik insan” olarak görülen kadınlar eve ve “bol çocuk yapan iyi anne” rolüne sıkıştırılmak isteniyor. “Çocuğa en iyi anne bakar” varsayımı ile hem bakım, hem de okul öncesi eğitim hizmetleri geriletiliyor; çalışan kadınların hakları da kırpılıyor.
Haklar ve özgürlükleri olabildiğince geriletmeye çalışan bir iktidar elbette çocukların haklarına özen göstermez. Ucuz emek cenneti aslında bol çocuk demek. Bol çocuk da çocuğun değersizleştirilmesi demek. En az 3 çocuk ve eğitimde –aslında her sektörde– özelleştirme birlikte düşünüldüğünde, çocuklara dayatılan gelecek şu: okula gidebilmek, daha iyi okullara girebilmek, iş bulabilmek, sağlık hizmeti almak ve geçinebilmek için akranlarla sürekli yarış, sürekli çalış ve sonra şükret!
Dışlanma katmer katmer: Kızlar hem “yarım insan”, hem de çocuk. Okula gitmeleri zorlaştırılıyor; erken yaşta evlilik ve çocuk sahibi olmak teşvik ediliyor. Kır-kent ayrımı da var: Kırdaki kız çocukları daha da geride bırakılıyor. Sosyal devlet anlayışında bu katmerler azaltılmaya çalışılır. AKP ise tam tersini yapıyor.
İşyerlerinde kreş açılmamasına göz yuman, var olan kreşlerin kapanmasını isteyen iktidar, Kur’an kursuna giden annelere kreş hizmeti sunulmasını uygun görüyor (27 Kasım, Evrensel). Bu çelişki, Diyanet İşleri’ne dikkat çekmeli. Diyanet bütçesi büyüdükçe büyüyor ve doğrudan Başbakanlığa bağlı bu birim bir çeşit dini eğitim bakanlığına dönüşüyor. Olabildiğince erken yaştan başlanarak, çocuklar Diyanetin uygun gördüğü bir din anlayışı ile kuşatılıyor. Çocukların söz hakkı yok.
Okulda zorunlu din dersinin ötesinde, Kur’an dersi, Peygamberin hayatı dersi de var. Ama kuşatmanın daha erken ve okul dışında başlaması isteniyor. Camiye gelen çocuğa bisiklet ödülü veriliyor; çocuklara odaklı haftalar düzenleniyor.
4+4+4 sistemiyle, hem imam hatipler yaygınlaştırılıyor, hem de ara eleman yetiştirmek kolaylaştırılıyor. Okul öncesinde yüzde 100 okullaşma hedefi ve yapılan yatırımlar unutuldu. 5 yaşındaki çocuklar ilkokula aktarıldı. Sendikalar da, araştırmacılar da bilimsel dayanağı olmayan bu uygulamaya karşılar. Çocukların yararı gözetilmediği için bu uygulama Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı. Sonuçları ise kesinlikle olumsuz.
23 Nisan törenlerinin, andımızın kaldırılması ise kozmetik. Eskiden, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” diye bağırması sağlanan çocuklar artık, “dinime armağan olsun” diye bağıracaklar. Bunu “sivilleşme” diye yutturmak istiyorlar.


DEVLET DE EĞİTİM DE SÜNNİ DİN ANLAYIŞINA ENDEKSLENDİ

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Gümüş:

AKP iktidarı döneminde eğitimde dini ögelerin artması genel olarak ne anlam taşıyor?

Burada ana sorun, garip gibi görünebilir ancak bizzat dinin/dindarlaşmanın inanç hürriyetini ortadan kaldırmasıdır. Dahası din/dindarlaşma düşünce, irade ve vicdan hürriyeti ile de çelişmektedir. Tüm bu hürriyetler de kişilik gelişiminin, insanın insan olmasının önünde sınırlandırıcı, hatta bazen tümden engelleyici-baskılayıcı olmaktadır.
Hemen her din, en azından benim tanık olduklarım, kendi dini anlayışını diğer dinler ve inançlar karşısında üstün görmektedir, ilgili grubun kök paradigması yerine geçmek istemektedir. Kendini ana ölçüt olarak konumlandırmaktadır. En yumuşak formuyla belli bir din değil de “deist” bir düzen arayışı bile, sonuçta böyle bir “ulvi düzen” imlediğinden, kendi anlayışını bilim ve eleştirel düşüncenin daha önünde görmektedir.

İmam hatip lisesi sayılarının arttığı ve 4+4+4 ile birlikte imam hatip ortaokulları tekrar açıldı, yeni din dersleri seçmeli ders oldu, Bu gelişmeler neye işaret ediyor?

Dindarlaşan bir eğitim ve topluma mı işaret ediyor, yoksa daha da kötüsü din-mezhep ekseninde kısırlaşan ve kardeş kavgalarına doğru yol alan Afganistanlaşmaya mı, Libyalaşmaya mı işaret ediyor, onu zaman gösterecek. Ancak iyi şeylere işaret etmediği kesin.
Bilim, felsefe, sanat, teknolojide geri düşen toplumların geleceği parlak gözükmüyor. Bu çok aşikar. Hiçbir ülke veya toplum, bilim ve akıldan uzaklaşarak ileriye taşınmış değil, tam aksine akıl ve bilimi kullananlar yükselişe geçiyor. Bugün Asya-Pasifik müthiş eğitim-okul yatırımlarıyla yükseliyor.
4+4+4 modeli ile imam hatip liselerinin –2012-13 için sayısı 708 - yanı sıra imam hatip ortaokulları –2012-13 yılında 1099- açılmış; hatta geriye kalan genel ortaokullara da isteğe bağlı imam hatip liselerine yönlendirme paket dersleri seçeneği eklenerek hepsinin imam hatip ortaokuluna dönüştürülmesine imkân oluşturulmuştur. Ancak bunlar gerçekten toplam resmin önemli ama küçük bir parçasını oluşturuyor. Daha pek çok parça parça dayatılıp tamamlanan uygulama var. Hatırlarsanız, anne sütü diye bir proje vardı. Dindar bakanımızın ve bürokratlarımızın da aklına gelmemiş olmalı ki kıyamet koptu. Diyanet devreye girdi. Hâşâ sümme hâşâ olamaz; hâşâ çocuğa farklı anne sütleri verilirse süt kardeşleri farkında olmadan evlenebilir, büyük günahları girilebilirmiş. Anne sütü genetik ortaklıklar yaratıyormuş. Sanki benzer ot ve etleri yiyince genetik ortaklık olmuyor. Sanki insan türdeş değil. Din bu. Öyle dini, akıl ve hayatla ölçemeyiz, aksine hayatı ve aklı dine uygun tasarlamak zorundayız. Yani eğitim ve inançlar insana ve hayata uygun şekilde değil de insan ve hayat dine uygun şekilde düzenlenecek. Koşulsuz iman edilecek. Beden ve akıl koşulsuz dinin emrine verilecek.
Anne sütü belki de bu işin en ilkel örneği sayılabilir. Bir tartışma bitmeden bir başka tartışma başlatılarak, daha doğrusu sürekli din odaklı polemik konuları gündeme sürülerek tüm toplum her alanda dini referanslara hazırlanıyor.

TBMM Başkanı geçtiğimiz günlerde karma eğitimi kaldırmak için çalışma içinde olduklarını belirtti. Bu adım AKP’nin eğitim politikaları içinde nerede duruyor, bir sonraki adım ne?
Aslında bir sonraki adım diye bir şey kalmadı. Çünkü devlet yönetme anlayışı, eğitim anlayışı, medya, mahalle, sokak Sünni din anlayışına endekslendi.AKP tarafından rejim ve devlet  Sünni İslâmla çelişmeyecek şekilde dönüştürüldü. Bazılarınca çok basit gibi görünen memurlar için kılık kıyafetin dini kisveler açısından yumuşatılması, dolayısıyla resmi dairelerde belli bir dinin sembollerinin taşınmasına izin verilmesi 4+4+4’ten çok daha fazla bir anlama gelmektedir. Geriye birkaç önemsiz, pratikte çok da anlam ifade etmeyen miras hukuku gibi birkaç şey kaldı ki, günlük yaşamda zaten kadınların hakkını veren de yok. Evlilik yaşını da pek takan yok. Kadın-erkek eşitliği açısından kadınların yaklaşık yüzde 80”i çalışmadığına veya zaten pratikte kadın vali, Diyanet İşleri Başkanı vb. yapılmadığına göre yine pek sorun yok (!)

CAMİ, AVM VE KARAKOL ÜÇGENİ

4+4+4 ile birlikte eğitim kampüsleri de kuruluyor...
Yeni kuşakların yaşam alanları, din-mezhep tartışmaları dışında neredeyse hiçbir alternatif yaşam biçimiyle karşılaşmayacak şekilde yeniden düzenlendi. Bütün kurumlar, sokak ve mahalle cami, AVM, karakol üçgenine dönüştürüldü. Buna “büyük marketçilik”, daha kolay gözetleme ve denetleme eşlik etmekle birlikte, zaten okullar ele geçirilmiş, dincileştirilmiş durumda bulunuyor.
Burada eğitim kampüslerinin iç durumundan çok, okulların taşınarak mahallenin, sokağın okullardan ve öğretmenlerden tümden yalıtılması; salt camiye ve karakola bağlanması sonucu önemli bulunuyor. Kampus hayattan kopuk olacağından okul ile halk birbirinden tümden koparılmaktadır. Yapay bahçe ve sınıflardan hayata dair büyük işler çıkmaz. Okul kampus alanları yerine şehirlerde geniş park-kültür sahaları, müzeler, estetik mekânlar üretmek gerekiyor.


MUHATABI NE DİYOR?

Pamuk Prenses örtünmüş, Kırmızı Başlıklı Kız’ın saçları görünmüyor

İPEK ÖZASLAN: Benim çocuğum Seyit Onbaşı İlköğretim Okulunda 1.sınıfa gidiyor, son zamanlarda çocuklarımızı kızlı-erkekli oturtamıyoruz. Bazı veliler çocuklarına bunun “günah” olduğunu söylemiş. 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte din meselesi daha fazla görünür oldu okullarda. Kitapların içeriği değiştirildi, okuma parçaları dine yönlendiriyor. Pamuk prenses boğazına kadar kapatılmış, kırmızı başlıklı kızın saçları görünmüyor! Eteğin altına tayt giyen kız çocukları görüyoruz kitaplarda. Kitapların içindeki şiirler, yazılar kesiliyor. Sorgulama, eleştirme adına bir şey yok, hayalci bir hayata itiyor çocukları kitaplar.
Zorunlu din dersleri kaldırılmalı. Türkiye’de farklı inançta olan, farklı dilleri konuşan insanlar var. Kürtler de yaşadığı bölgelerde farklı okullarda kendi anadilinde eğitim görebilir. Okullarda dini eğitim olmamalı, Alevilik-Sünnilik öğrenmek isteyen çocuğa ailesi öğretir zaten. Siyasetten uzak, dinden uzak, bilimle aydınlanan bir eğitim istiyoruz. İmamların öğretmen olarak okullara atanması ise ayrı bir vaka. Ne işi var imamın okullarda, onun yeri cami olmalı.

GÜLİSTAN GÜLER: Benim çocuklarım 80.Yıl Ortaokulunda. Özellikle zorunlu din dersi adı altında Sünni mezhebini dayatıyorlar. Kendi inancımız olan Alevilik üzerine bir tek satır bir şey göremiyoruz.  Alevilik Anayasada güvence altına alınmalı, zorunlu din dersi kaldırılmalı. Örneğin geçtiğimiz günlerde çocuğum din dersinden sınava girdi. Sınıfın birçoğu düşük not almış, öğretmen kimlerin Kur’an kurslarına gittiğini sormuş, parmak kaldırmayan çocuklara Kur’an kurslarına gitmeyi önermiş. Eğitim giderek din odaklı oluyor, laik-ilerici olmaktan uzaklaşıyor. Kızım bundan 5-6 yıl önce din dersinde sûreleri ezberlemediği için müdür tarafından tehdit edilmişti, eğer bu sûreleri ezberlemezseniz tüm notlarınıza sıfır yazarım demişti. Biz de bu durumu protesto etmek için birçok veli ile birlikte İl Milli Eğitime dilekçe yazdık, müdür kınama cezası aldı. Ama aynı zihniyet devam ediyor. Bu Hükümet başta olduğu sürece daha da ayrımcılığa maruz kalacağız.

ÖZGÜ BİLGİN: Oğlum Hasan Paşa İlköğretim Okulu öğrencisi. 4+4+4 eğitim modeli ile birlikte çocuğum okulundan ayrıldı. Yol ve servis sorunları, maddi sıkıntılar nedeniyle 12 arkadaşı sınıflarından ayrıldılar. Yürüyerek bu karda kışta okullarına giden çocuklarımız var. Veliler tarafından para toplanarak sıfırdan aldığımız hiçbir sınıf malzememizi yeni okula götüremedik. 4+4+4, sorunları çözmek bir yana tamamen sorun yaratan bir model oldu. Yürüyüşler, eylemler yaptık. Önerilerimiz hiç bir zaman dinlenmedi. Ellerini eğitimden, öğretmenlerimizden, çocuklarımızın istikballerinden çeksinler yeter. Kim olursa olsun, kim gelirse gelsin bu ülkede eğitim bir araç olamaz olmamalı.

ÇOCUKLARIMIZIN BAŞARISI DÜŞÜYOR

ÇİĞDEM KÜÇÜK: 11 yaşında bir kızım var. Bu yıl 5. sınıfa başladı. Kartal İhsan Zakiroğlu Ortaokuluna gidiyor. Bu sistemle okul değiştirmek durumunda kaldık. Kızım okula servisle gitmek, kalabalık sınıflarda eğitim almak zorunda kaldı. Okul koridorlarında yürüyecek alanları yok. 2000 kişilik okulda sadece bir tane fen laboratuvarı var. Donanımsız sınıflarda eğitim alıyorlar, tuvalette bile sıra bekliyorlar. Dersi zor dinlediğinden şikayet ediyor. En ön sırayla tahta arasında 1 metre kadar yer var, öğretmen sıra aralarından geçmekte bile zorlanıyor. Milli Eğitim Bakanlığının duyarsız ve vurdumduymaz tavırları veli ve öğrencileri çileden çıkarmıştır.
Ayrıca zorunlu-seçmeli ders eğitimden çok dindar toplum yetiştirmeye yönelik bir uygulama. Din derslerini seçmeyen çocukların zamanla dışlanacağı bir geleceğe doğru gitmekteyiz. Bu gerici, ırkçı eğitimle insanların bir yerlere gelmesi zor bence. Çocuklar bu sistemle birer işçi olarak yetişecektir. Umarım bu yanlıştan bir an önce dönülür.

NURİYE OVACIKLI: Çocuğum Kartal Kutlu Aktaş İlkokuluna gidiyor. 4+4+4 ile birlikte okulu değişti. Tam gün eğitim veren okuldan, ikili eğitim veren okula gönderildi. Sabahçı yapıldılar ve saat 06.00’da uyanmak zorundalar. Bu durum çocukların derslerindeki başarılarını oldukça olumsuz etkiledi, başarıları düştü. Veliler olarak sınıf donanımı konusunda ciddi bütçeler ayırmışken, sınıfın uygun bir eğitim ortamına dönüşmesi için bizler bir çok eğitim araç-gereci satın almışken, tüm aldığımız malzemeleri eski okulda bırakmak zorunda kaldık. Oğlum ve arkadaşları bu sene 4. sınıfta ve seneye tekrar okul değiştirmek zorunda kalacak. 3 sene içersinde 3 okul değiştirmiş olacaklar. Bu eğitim modeli var olan eğitim sorunlarını fazlasıyla artırdı. Eğitimin hiçbir sorununa çözüm ürettiğini düşünmüyorum.

YARIN: Başka bir eğitim mümkün

ÖNCEKİ HABER

Denetimsiz bütçe yolsuzluğu körükler

SONRAKİ HABER

\'Hayata dönüş\' yeni işkencelerin habercisiydi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa