19 Aralık 2013 06:00

'Hayata dönüş' yeni işkencelerin habercisiydi

'Hayata Dönüş Operasyonu’ ya da resmi adıyla Tufan Operasyonu, çıplak aramalardan, hücre cezalarına ve fiziksel şiddete kadar cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinde bir dönüm noktası oldu.

\'Hayata dönüş\' yeni işkencelerin habercisiydi
Paylaş

Eda YILDIRIM
İstanbul


'Hayata Dönüş Operasyonu’ ya da resmi adıyla Tufan Operasyonu, çıplak aramalardan, hücre cezalarına ve fiziksel şiddete kadar cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinde bir dönüm noktası oldu. Siyasi tutuklu ve hükümlüleri ağır tecrit koşullarına mahkum eden, kendi sesine bile yabancılaştıran ses yalıtımı, fiziki işkence amaçlı hazırlanmış tümüyle süngerle kaplı hücreleri içeren F Tipi cezaevi modeli 19 Aralık katliamının hemen ardından hızla hayata geçirildi.

19 Aralık 2000 tarihinde, tüm dünyanın gözü önünde Türkiye genelinde 20 cezaevine eş zamanlı operasyon düzenlenerek bir katliama imza atıldı. Operasyonun hedefinde F Tipi cezaevi projesine ve cezaevindeki baskılara karşı ölüm orucuna giren tutuklu ve hükümlüler vardı. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün, “Hayatı kurtarma operasyonudur” diye savunduğu operasyonda 2’si asker 30’u tutuklu olmak üzere 32 kişi yaşamını yitirdi.

PLANLAR ÖLÜM GETİRDİ

Operasyonda, cezaevlerinin duvarları yakıldı, koğuşlardan çıkmak isteyen tutukluların üzerine kapılar kilitlendi, ateş edildi ve öldürücü dozda kimyasal gaz kullanıldı. Katliamla ilgili açılan davalarda yargı skandalları da birbiri ardına geldi. 2001 yılında açılan ilk davada, jandarma, infaz koruma memurları ve cezaevi yetkililerinden oluşan 1649 sanık iddianamede yer alırken, daha sonra aynı kişilerin isimlerinin iddianamede birden fazla yazıldığı ortaya çıktı.

Hayata Dönüş Operasyonu sonrası asıl failler korunurken, tutuklulara yönelik  baskılar ise daha fazla arttı. F tipi hapishaneleri, L ve D tipi hapishaneler takip etti. Ayları bulan hücre cezaları, süngerli oda uygulamaları, revir ve görüşe çıkışlarda dayatılan ayakkabı aramaları, yayın yasakları, keyfi şekilde verilen görüş ve haberleşme yasakları, infaz yakmalar, ağır hasta tutukluların tedavisinin aksatılması, tahliye edilmemesi, darp ve sürgünler sıkça rastlanılan baskı türünden oldu.

ÖRNEK, ENGİN ÇEBER

Cezaevlerinde sağlanmak istenen ‘denetim’, tutuklulara daha fazla hak ihlali olarak geri döndü. Hak ihlallerinin işkenceye döndüğü simge davalardan birisi de Engin Çeber davası oldu. Çeber, gördüğü işkence sonucu yaşamını yitirdi. Açılan dava sonunda infaz koruma memurları Selahattin Apaydın, Sami Ergazi ve Cezaevi 2. Müdürü Fuat Karaosmanoğlu hakkındaki müebbet hapis cezasını onadı.

‘DÖNEMİN TÜM SORUMLULARI YARGILANMALI’

Operasyonlardan sorumlu tüm üst düzey yetkililerin yargılanması gerektiğini belirten Avukat Ömer Kavilli, “Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, MHP’li Osman Durmuş, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bunlar o dönemin bilinen isimleri. Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman’ın ifadesine göre operasyon emrini verenlerden biri de Eski Mit Müsteşarı Şenkal Atasagun, diğeri Ali Suat Ertosun’dur. Ertosun’a Ecevit zamanında devlet üstün hizmet madalyası verdiler” dedi. Cezaevlerinde her dönem işkencenin olduğunu söyleyen Kavilli, “Geçmişte fiili olarak süren işkence, eziyet, zulüm geleneği şimdi de devam ediyor. Şimdi onun adını hukukileştirmeye çalışıyorlar. Örneğin parmak izi alımı; kişi parmak izini aldırmak istemiyorsa Kabahatler Kanunu’na göre idari para cezası verebilirsiniz. Ama kişinin parmak izini zorla alamazsınız” diye konuştu.

TACİZ VE POZANTI

Çıplak arama dayatmalarıyla birlikte özellikle kadın tutuklu ve hükümlülere yönelik taciz skandalları da sık sık gündeme gelmeye başladı. Cezaevlerindeki baskılardan çocuklar tutuklular da nasibini aldı. Özellikle TMK mağduru çocukların karşılaştığı şiddet örneklerinden biri Adana Pozantı M Tipi Çocuk Cezaevinde yaşanan taciz ve tecavüz olayı oldu.

ÖNCEKİ HABER

AKP politikaları ve çocuklar

SONRAKİ HABER

El Nusra’nın lideri el Cezire’ye konuştu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa