Demokratik eğitim mücadelesi güçlenmeli
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Gök, herkese nitelikli bir kamusal eğitimin mümkün olduğunu dile getiriyor.
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Gök, herkese nitelikli bir kamusal eğitimin mümkün olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Eğitim, var olan toplumsal yapıyı yeniden üretir, bunu biliyoruz. Fakat eğer demokratik bir eğitim yaratabilirsek, eğitimin dönüştürücü bir rolü de var. Bizim yapacağımız temel şey demokratik bir eğitim için verilen mücadeleyi her açıdan güçlendirmek.”
AKP Hükümeti 12 yıllık iktidarı boyunca kamusal eğitimde neler yaptı?
Hükümetin eğitim politikaları bakımından değerlendirdiğimizde belki de söyleyeceğimiz ilk şey, AKP’nin genel olarak neoliberal politikaların en çarpıcı örneklerini eğitim alanında hayata geçirdiği. Küresel neoliberalizmin 1980 sonrası dönemde ki en önemli amacı neydi? Devlet küçülsün, kamuya ayrılan kaynaklar küçülsün, özelleştirmeler gerçekleşsin, kamuya ait eğitim, sağlık gibi sosyal politika alanları piyasaya açılsın. AKP bütün bunları çok çeşitli alanlarda yaparken eğitim alanında çok daha fazla yol aldılar. Bu tabii kamusal eğitim politikaları ve eğitim hakkı bakımından son derece zararlı sonuçlar yarattı. Biz eğitim sisteminin değerlendirilmesine “eğitim hakkı” bağlamında bakmalıyız. Bu açıdan değerlendirdiğimizde AKP’nin bu dönemde ki politikaları sayesinde eğitim hakkı meselesinde eşitsizliğin daha da derinleştiğini görüyoruz. Eğitime dönük küresel bir saldırı söz konusu. Eğitimin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi için AKP Hükümetinin büyük bir gayreti olduğunu görüyoruz. Eğitimde özelleştirme AKP Hükümeti ile başlamadı ama onlar neoliberal sosyal politikaları en kuvvetli uygulayan Hükümet olarak çok çeşitli yollar buldular. Geçtiğimiz sene ortaya çıkan YÖK taslağı da üniversitelerin ticarileşmesi anlamında çok güzel bir örnek.
Peki “piyasalaştırma” denilen sadece özelleştirme midir?
Eğitimde özelleştirme sadece özel okulların artması anlamına gelmiyor, bu aynı zamanda kamu okullarının içinin de piyasalaştırılması demek. Bu durum gerek üniversitelerde gerekse ilk ve orta öğretimde olsun bu şekilde ilerliyor. Okullardaki hizmetlerin taşeronlaştırılması, yeterli kadroların verilmemesi, yeterli kaynağın aktarılmaması, okuldaki bazı işlerin annelere yaptırılmak istenmesi, öğrencilerden para toplanması ve benzeri birçok örnek var. Yani kısacası, piyasalaştırma tek başına özelleştirme anlamına gelmiyor. Bir taraftan özelleştirme artırılırken diğer yandan okulun içinin dönüştürülmesi tamamlandı.
Bahsettiğiniz neoliberal politikaların eğitime öngördüğü gelecek ne?
Biz demokratik ve kamusal eğitim hakkını savunanlar olarak bir tarafız. AKP’nin eğitimde eksiklikleri, eşitsizliği, haksızlıkları ve hiyerarşiyi daha fazla derinleştirecek politikalarına karşı hem eğitim camiası olarak hem toplumsal güçler olarak daha güçlü bir durumda olmalıyız. AKP’nin iddiası kapitalist dünyadaki kimi ülkelerin eğitimde özelleşme oranını yakalamak. Halbuki Avrupa’nın pek çok ülkesinde, nitelikli eğitimin büyük bir kısmının kamu okullarında verildiğini görüyoruz. Eğitimin özelleştiği önemli ülkeler olarak gösterilebilecek temel ülkeler ABD ve İngiltere’dir. Onun dışında sıkça örnek verilen Avrupa’da pek çok ülkede kamusal eğitim önemli bir noktadadır. AKP daha fazla özelleştirme amacı peşinde. Özel okul artık herkes için açık ki parası olanın alabileceği bir hizmet. AKP’nin özel okul oranını yükseltmek isterken, insanların eğitime olan ihtiyacı nedeniyle onları daha fazla sömürmek amacını da taşıyor aynı zamanda. Örneğin dershaneler meselesinde Cemaat ile bir hesaplaşma olduğu görülüyor ama daha da önemlisi neoliberal politikaları hayata geçirebilmek için eğitime, daha çok para kazandıracağı bir rol biçilmek isteniyor. İnsanlar çocuklarının geleceği için okullara da dershanelere de daha fazla para harcıyorlar. AKP’nin önümüzdeki dönemde yapacağı temel saldırı özelleştirme oranını yükseltmek ve eğitime ayrılan kaynağı azaltmak olacaktır. Çünkü eğitime ayrılan pay azaldıkça bu alanda dönen rant ve kapitalizme giden para artıyor. Genç nüfusa sahip bir toplumuz, 20 milyona yakın bir öğrenci var ve burada sermaye için çok büyük bir kaynak var. Önümüzde ki dönemde ailenin çocuklarına ayıracağı paraların artacağını ve artan bu miktarın sermayeye gideceğini öngörebiliriz.
Peki, bizlerin kamusal eğitimden anlaması gereken ne? Çünkü kağıt üzerinde baktığımızda ülkemizde de bir kamusal eğitim mevcut...
Kamusal eğitime pedagojik olarak bakıldığında bütün okulların en nitelikli şekilde altyapı, sınıf, malzeme olarak en iyi durumda olması demektir. İnsanlar büyük fedakarlıkla çocuklarını özel okula neden gönderiyor? Çünkü çocuklarına daha fazla özenilsin istiyorlar. Bunlar olmazsa olmaz şeylerdir. Eğitimde hem öğretmen hem altyapı niteliğini en üst seviyeye çıkarmak birinci görev olmalı. Bütün çocuklara hiçbir ayrım yapmadan kamusal eğitimi savunmak toplumsal bir sorumluluktur. Ve bu yapılamayacak bir olgu değil. Yeter ki gerekli kaynaklar eğitime aktarılsın. Bu kaynaklar eğitime aktarıldığı zaman biz kısa zamanda herkes için nitelikli ve eşit bir eğitimi sağlayabiliriz. Demokratik eğitim aynı zamanda demokratik bir toplumsal yapıyı da öngörür. Bizim kamusal eğitimden demokratik, halkın da eğitim ihtiyaçlarına cevap verecek, bugünkü gibi merkezi bir otorite ve resmi ideolojinin hâkimiyetini esas alan değil, yerelin ihtiyaçlarını da karşılayacak, Eğitim alanların, sınıfsal durumu nedeniyle bu haktan mahrum kalmadığı ve herkese aynı nitelikte bir eğitimden bahsediyoruz. Neden parasız nitelikli demokratik eğitim istiyoruz. Çünkü eğitimin toplumsallaştırılmasının aynı zamanda özgürleştirici bir rolü de var. Fakat içinde yaşadığımız kapitalizmin eğitime bakışı eşitlikçi ve özgürlükçü değil. Eğitimi de kapitalin yeniden üretimi için bir araç olarak görüyor ve nitelikli eğitim talebi ile bu talepler çelişiyor. Ama “içinde yaşadığımız sistem bu. Ne yapabiliriz?” demeden, geleceğin eğitim politikalarını hayata geçirmek için şimdiden belli adımlar atmalıyız.
‘Geleceğin eğitim politikaları için adım atmak’ dediniz, bu adımlara nasıl başlanabilir peki? tabloyu değiştirebilmek için yapılması gerekenler neler?
Ne yapacağız ve dönüştürücü bir eğitim sisteminin adımlarını atacağız? Tabii ki kapitalizmin bize dayattığı ve makro düzeyde eğitime biçilen rol ile belli oranda sınırlıyız maalesef. Bir yanda resmi ideolojinin dayatılması var diğer yanda ise “rıza” sisteminin yeniden üretilmesi var. Mesela insanlar nasıl 1.5 milyon çocuğun sadece küçük bir bölümünün bir okula girmesine rıza gösterebiliyorlar? Böyle bir sorunumuz da var. Bu durumu gözden kaçırıyoruz. Sınava dayanan bir sistemin hem toplumsal barış hem de pedagojik anlamda ne ifade ettiğini teşhir etmemiz gerekiyor. Yani sadece veliler öğretmenler ve öğrenciler değil, bunların dışında tüm toplumsal kesimlerin böyle bir görevi olduğuna inanıyorum. Eğitim, var olan toplumsal yapıyı yeniden üretir, bunu biliyoruz. Fakat eğer demokratik bir eğitim yaratabilirsek, eğitimin dönüştürücü bir rolü de var. Bizim yapacağımız temel şey demokratik bir eğitim için verilen mücadeleyi her açıdan güçlendirmek. Eğer toplumsal mücadele ile birleştirilmiş bir eğitim mücadelesi verebilirsek başarılı olabiliriz. Bunu örmek hepimizin görevi diye düşünüyorum. Okullarda öğretmenlerin, üniversitelerde akademisyenlerin ve eğitimin diğer bileşenlerinin bu görevi görmezden gelmemesi gerekiyor, çünkü eğitim aynı zamanda nasıl bir toplumda yaşayacağımızı da belirleyen bir hak. Eğitime ilgi toplumda çok yoğun değil. Rekabete ve sınavlara dayanan eğitim sistemi pek sorgulanmıyor. Bizim bütün bu eğitim-toplum ilişkisini, bu sistemin kimleri dışladığı ve bugün ne anlama geldiğini toplumun bütün kesimlerine aktarmamız gerekiyor. Örneğin yerel seçim sürecinde, çocuğunun gittiği okulun durumuna yabancılaşan bir anlayışın değişmesi gerekir.
BİR DÖNÜM NOKTASINDAYIZ
“KÜBA son derece yoksul bir ülke olmasına rağmen bütün okulları Türkiye’deki en iyi okullarla eğitim iklimi, materyaller, altyapı olarak yarışır durumda. Böyle bir duruma gelmek için nerelere çok para harcadığımıza bakmak gerekir. Biz ülke olarak paramızı rant ekonomisine, askeri harcamalara aktarıyoruz. Bugüne kadar hiçbir milli eğitim bakanından “herkese nitelikli eğitim sağlamak için şu adımlar atılmalı, bunun için şöyle bir fizibilite çalışması gerekli, şu kadar kaynak gerekli ve bu kaynak şuralardan gelecek” gibi bir açıklama duymadık. Milli Eğitim Bakanı özel çıkarları temsil eder gibi özel okullar ile uğraşıyor. Maalesef eğitim söz konusu olunca ülkemizde yanlış politikalarda doğru adımlar aramak çok karşılaştığımız bir şey. İnsanlar “herkese nitelikli ve eşit eğitim sağlayabiliriz ve bunu yapacak ekonomik gücümüz var” olgusunu göremiyor ya da görmek istemiyor. Bakış açısı bu olunca devletin verdiği her şeyde iyi şeyler aranıyor. Zaten devletin herkese nitelikli bir eğitim için iyi adımlar atması gerekiyor. 2 yıl önce Sicilya ziyaretimde orada bulunan üniversitenin öğrencileri rektörlüğü işgal etmiş ve bu işgal bir süre devam etmişti. O dönemde bütün Avrupa’da böyle eylemlikler süreci vardı. Bu tür eylemlilikler bizim ülkemizde de Avrupa’da da tekrar ortaya çıkabilecek eylemlikler. Ama unutmamak gerekiyor ki kapitalist sistemin hem baskı araçları hem ideolojik aygıtları var ve kaynakları da onlar kontrol ediyor. Bu yüzden hâlâ sesimizi duyurmakta zorluklar çekiyoruz. Fakat bir dönüm noktasındayız ve alttan alta kaynayan tepkilerin doğru örgütlenirse sonuçlarını alabileceğimiz bir durumdayız. Çünkü bizi harekete geçirecek büyük bir potansiyel var. Ben bu yüzden olaya iyimser tarafından bakmak istiyorum.”
-BİTTİ-