Başka bir sanat mümkün
Bahar Ulaş
Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sinema Televizyon Bölümü
Wan
Kendi sınırlarının ilerisini soluyan yüzlerin karmaşası, solgun ışıkların, gri caddelerin ve çocuksu hayallerin boşluğunda yankı bulan ve eriyen birçok renk, fırça darbeleri, şiirlerin, uykusundan uyanıp cüretkâr ayak izleriyle yaptığı o dans, savaşın korku dolu bir sessizliğe boğması sokakları, kaçışan gölgeler, kendi cisminden soyutlanıp farklı bir kabuk bulmanın arayışı, delirmeye başlayan bir tanrı ve kendi ruhuyla geçmişin kalıplarını parçalayan tablolar... Neden mi bahsediyorum? 20. yüzyılın insanlık tarihine yaklaştığı o anlardan. Çarpıcı, büyülü ellerden fırlayıp, içlerinde soluk alan yaratıcı yeteneğin dönemde vücut bulma isteği, o emek yığını, sanat ürünleriyle bize tanıklık etmiyorlar mı hala.
Sizce de öyle değil midir? Birçok sanat akımı kültürel, siyasal, bilimsel gelişmelerle ve sanayi devrimiyle birlikte evrimsel süreç geçiren toplumsal zihnin ve yaşantının içinden doğup büyümüştür. Tanıklık ettiği zaman diliminde, halk belleğinde yeni halkalar oluşturmuş, mitsel alegorisiyle onlara heyecan vermiş ve mücadele çizgisinin o devasa tellerini örmüştür.
İLK ÇOCUK MODERNİZM
Delicesine üflemiştir görsel şölen, Van Gogh’un postallarının gözleri bile fal taşı gibi açılmıştır. Cezanne’nin kalın renk katmanları Prusya mavisinin, kahverenginin ve siyahın tonlarından sıyrılıp cümbüş havası bile vermiştir. Geniş ve özgür boyaların dalgalandığı, lirizmin aktığı o bakışlar… Guernica da büyük ışık huzmesine karşı uzatılan fener ve büyük yıkıntıların içinde gülümseyen o papatya bir generalin karşısına çıkıp bunu siz yaptınız dememiş midir?
Sorgulanan her yapıt yeni bir şeyler doğurmuş ardı ardına yeni isimler ve akımlar sürüp gelmiştir. Kuşkusuz ki ilk çocuk modernizmdir. Sadece bir takım ressamlar dünyayı artık gördükleri gibi temsil etmekten sıkılmışlardır. Geleneksel yapıyı ve anlatım değerlerini reddetmişlerdir. Biçimleri kendi algılayış tarzlarına göre bozarak doğaya özgü formları yükleyerek kavramsallaştırmışlardır. Bir nehrin akıntısına kapılır gibi sürüklenen onca şey..!
BATAKLIĞIN NASIL OLUŞTUĞU SORGULANMIŞTIR
Sanat artık kendi var oluşuyla biçimlenmeli ve değer olarak kendisini işlemelidir dedikoduları çok uzun sürmemiştir. Modernizm, Ortaçağ sonrası aydınlanma düşüncesi ile başlamış ve mutlak etkisini 1960’lara ve 1970’lere kadar sürdürmüştür. 1.Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bu dönem modern çağ olarak kabul görmüştür İplik yumağı haline gelen duygu, düşünce, düşler büyük bir yoğunlukla işlenmeye başlamıştır. Gerçeklikten kopan soyut anlatım betimlenmiş, konular gelenekselden sapmaya uğrayarak ona karşı başkaldırıya dönüşmüştür. Burada toplumdan kaçış, yalnızlık, bireyin iç bunalımları, ruh hali, karmaşık dünya, sembollerle dile gelmiştir. Karakterler bir bataklığın içinde acı çekmekten usanmışlardır artık. Burada o çukura hapis olan karakter değil de o çirkin, deforme olmuş, uygunluk safsatası bataklığın nasıl oluştuğu sorgulanmıştır. Paul Cezanne Estaque’da Eriyen Karlar (1870), Şarap Pazarı (1872), Eduard Manet Kırda Kahvaltı, Olympia gibi eserlerle bu uzamsal ilişkileri gün ışığına çıkarmıştır. Sanat için gerçeklik böyle vurgulanmıştır.
Yeni sorular cevap bulmaya devam etmiştir ama. Kübizm yeni bir dil yaratmanın ortasında doğmuştur. Pablo Picasso, Georges Braque, Juan Grıs, Alexander Archıpenko, Albert Gleızeis, Jacques Lıpchıtz, Jean Metzınger, Fernand Leger, Henrıe Le Faucconıer... Kübizm’in gerçek isim babası Henri Matisse olarak gösrerilse de akımın gerçek taraftarı, akımın bir anlamda öncülüğünü de yapmış olan ünlü şair ve sanat eleştirmeni Guıllaume Apollinaire’dir (1880-1918).
KÜP KÜP RESMETME SANATI DEĞİL!
Apollinaire 1911 yılının Sonbahar Salonu ile ilgili yazısında; “Kübizm, öyle zannedildiği gibi her şeyi küp küp resmetme sanatı değildir.” diye anlatmıştır Kübizm’i. İzlenimci’lerin göz alıcı ama biçimden yoksun fırça darbelerine alışık olan izleyiciye, Kübizm’in ne kadar önemli bir biçimsel devrim olduğunu anlatabilmek için yoğun bir çaba harcamıştır.
Burada Cezanne’den bahsetmezsem ona haksızlık yapacağımı düşünüyorum. Ona göre objeler sağlam bir yapıya oturtulmalı ve objeler arasında ideal ilgileri canlı tutacak bir mahfazaya ihtiyaç vardı. Böylelikle kübizmde gerçek görüntü dünyası parçalanır ve gerçekliğin, bir güzel renklendirilmesi olarak anlaşılması ortadan kalkmış olurdu. Sanat yapı gereği artık ortaya özgünlüğü koymalı, duygular heyecan uyandırıcı titreşimlere kapılmalı, taklitten sanat artık kurtulmalıdır. Ki öyle de olmuştur. Guernica tabloda, acı çeken bedenlerin protestosuna dönüşmüştür. Faşizmin ve modern savaşın insanların en temel hakkı olan yaşama hakkını gasp edişine karşı bir direniş biçimidir. Başka sanat akımları için başka sayıda görüşürüz arkadaşlar.
YEPYENİ BİR GÖRSEL DİL
Fovizm’in renk ve kompozisyonu temelden dönüştürmesi gibi, Kübizm de çizgiye ve biçime odaklanmış, yepyeni bir görsel dil yaratmıştır. Kübizm ile beraber sanatta yaratma olayı tümüyle özerk (autonom) bir olay olur ve kübist anlayıştaki farklı sanatçılarda bu temel anlatım ilkelerinin ve düşüncelerinin yalnızca değişik biçimleri bulunur. Başlangıçta alaylı bir söz dizinini ifade eden kübizm kendini ispatladıkça tutulur ve bambaşka bir sanat anlayışının yollarını açar.
KLASİK ANLATIM BİÇİMİNE SON
Feodal ve tarıma dayalı modern öncesi dönem geride kalmış aydınlanma çağı buharlı makinelerle fokurdayan bir sanayi dünyası yaratmıştır. Klasik anlatım biçimi yoktur artık. Modernizm kadercilikten uzak ‘inanan insan’ yerine ‘düşünen insan’ kavramını, ‘kulluk’ yerine ‘birey’i oluşturmaya çalışmıştır. Böylece tanrı merkezli bir dünyadan insan merkezli bir dünyaya geçmek mümkün olmuştur. Aklın ve bilimin evrensel yasalarının egemenliği ve tartışılmaz üstünlüğü baz alınmış, doğaüstü bağlar koparılmış, bilimin hâkimiyeti yerine koyulmuştur.
Evrensel'i Takip Et