Evliya Çelebi'den bugüne deri
14. Yüzyıl gezginlerinden İbn Battuta, Antalya’da yoksul giyimli bir Türk’ün kendisini ve yanındakileri yemeğe çağırdığını anlatır. Adamın görünüşünün yoksul olduğunu, ona yük olmamaları gerektiğini söylediğinde onun derici ustası olduğunu, iki yüz kişilik deri zanaatçısının önderi olduğunu söylerler. Dericiler gezginle arkadaşlarını iyi döşenmiş, bol şamdanlı bir zaviyede ağırlarlar.
Sennur SEZER
14. Yüzyıl gezginlerinden İbn Battuta, Antalya’da yoksul giyimli bir Türk’ün kendisini ve yanındakileri yemeğe çağırdığını anlatır. Adamın görünüşünün yoksul olduğunu, ona yük olmamaları gerektiğini söylediğinde onun derici ustası olduğunu, iki yüz kişilik deri zanaatçısının önderi olduğunu söylerler. Dericiler gezginle arkadaşlarını iyi döşenmiş, bol şamdanlı bir zaviyede ağırlarlar.
İstanbul çevre yollarından biri Kasımpaşa’ya sapar. Kocaman bir U çizmeden önce çevrenize biraz dikkat ettiniz mi Tabaklar (debbağlar) Loncası Sokağı levhasını görürsünüz. Bir dönemin dericileri işçileşmeden önce esnafken de örgütlüymüşler. İşyerlerinin olduğu alanın adı Tabakhane Meydanı kalmış, sokaklardan biri de loncanın sokağıymış.
17. Yüzyılın ünlü gezgin ve yazarı Evliya Çelebi de esnaf alaylarını anlatırken derici ve kürkçüleri anlatır. “Padişah ve ileri gelenler kürk giymek zorunda olduklarından” (Bu söz Evliya Çelebi’nin) kürkçüler gerekliymiş. “Nice yüz bin kuruşluk “samur, vaşak, zerdava, sansar, sincap, samur paçası, tilki boğazı, beyaz Moskov tilkisi, kuzu bağanası (Doğmadan ana karnından çıkarılan yavru), düşüt bağana (Ölü doğmuş kuzu) kürkleriyle” dükkanlarını süslerler, alaydan geçerlermiş. Çelebi’nin “kuzu bağanası, düşüt bağanası” dediği karagül koyununun karnından doğmadan alınan kuzusudur. Bugünkü piyasa adıyla, “astragan” ve “pak astragan”. Anası tüylerini yalayamadığından kıvırcıktır, pahalı bir kürktür.
Dericilere gelince 700 iş yerinde. “Yalın ayak başı kabak debbağ teknesinde kirdimandan (eczadan) çıkmış eli ayağı löklerden kırmızı kırmızı ve kiminin sahtiyan mazısından kolları, tırnakları ve parmakları siyah siyah olmuş” 3 bin yiğitlermiş. “Yeşil sarık benzeri eski deriden bayrakları” varmış. “Yılan soyu Dahhak’ı (Dakkak-i Mârî) öldüren Demirci Gave’nin önündeki sahtiyan kuşaktır” diye övünçle saklar, alaylarda kullanırlarmış.
Deri satıcıları (debbağ tacirleri) 50 dükkan ve 100 kişiymişler. Geçit alayındaki dükkanlarını renk renk işlenmiş iyi cins derilerle süslerlermiş.
Deri işçisinin örgütlenme geleneği bunca eski . Bugün de “Punto işçileri, işverenin iki dudağı arasından çıkan her şeyin kural olduğu bir sisteme karşı; işçilerin de söz hakkının olduğu, görüşünün alındığı, temsil edilebildiği, sorunlarını iletebildiği bir düzen için sendika hakkının tanınmasını, insanca çalışmak ve kurallı bir çalışma düzeni istiyorlar”.