NSU Davası'nda sır perdesi aralanmadı
Hiç şüphesiz, 6 Mayıs’ta başlayan ve 2013 yılı içinde Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinde toplam 71 duruşması yapılan NSU davasının en önemli tanıklarından birisi “terör örgütünün” başı olarak gösterilen Uwe Mundlos’un babasıydı.
Yücel ÖZDEMİR
Köln
Hiç şüphesiz, 6 Mayıs’ta başlayan ve 2013 yılı içinde Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinde toplam 71 duruşması yapılan NSU davasının en önemli tanıklarından birisi “terör örgütünün” başı olarak gösterilen Uwe Mundlos’un babasıydı. 18–19 Aralık’ta iki gün boyunca, 69. ve 70. duruşmalarda dinlenen 67 yaşındaki Prof. Siegfried Mundlos’un anlattıkları, hem iki Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu Almanya’da yaratılan tahribatı hem de istihbarat örgütlerinin gençleri Neonazi örgütlerde toplamak için nasıl bir çaba ve örgütleme içerisinde olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyordu.
İki Almanya birleşmeden önce Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DDR) bilgisayar mühendisliği yapan, sonra da emekli olan baba Mundlos, tanık sandalyesine oturur oturmaz “Gerçekleri açıklamak istiyorum. Federal Savcılığın yazdıkları komplo teorileridir” diyerek, istihbarat örgütlerinin oğlu ve çevresi üzerindeki etkisini anlatmaya başlayınca, Mahkeme Başkanı Manfred Götzl konuşmasını kesti ve ifadeye oğluyla ailesini anlatmakla başlamasını istedi.
NSU’lu teröristlerin doğup büyüdüğü Jena’da ikamet eden baba Mundlos, DDR döneminde rejime karşı gösteriler düzenlemiş, o zaman 15 yaşında olan oğlu Uwe’nin de kendisine yardımcı olduğunu anlattıktan sonra, oğlunun suçsuz olduğuna inandığını söyledi. Uğruna mücadele ettiği kapitalist düzenin sonunda oğlunu kendi çarkları arasında öğütüp bir kenara attığına dikkat çekti.
‘SAVCILIK İSTİHBARATI SORGULAMALI’
Baba Mundlos duruşma sırasında öldürülen göçmen esnafların ailelerine de seslenerek, “10 insanın neden öldürüldüğü aydınlatılmalı. Kurban yakınlarının acısını paylaşıyorum. Ben de, acılı bir baba olduğum için, bu cinayetler aydınlığa kavuştuğu zaman rahat edebilirim. Bunun için de elimden gelen her şeyi yapacağım. Federal Savcılık istihbaratın rolünü sorgulamalı” dedi.
Babanın anlattıkları arasında önemli olan noktaların başında askerdeyken komutanlarının oğlunun ırkçı görüşlere sahip olduğunu bildiğini söylemesiydi. Oğlunun komutanı kendilerini bu konuda uyarmış: “Oğlunuz sağcı görüşlere sahip. Dikkat edin çok fazla ırkçı örgütlerin içine girmesin” denilmiş.
Ama buna rağmen Uwe Mundlos’a övgü dolu bir belge verilmiş. Baba Mundlos oğlunun askerde nasıl başarılı birisi olduğunu kanıtlamak için bu belgeyi mahkeme başkanına sundu.
Uwe Mundlos askerde olduğu sırada Askeri İstihbarat Örgütü (MDA) tarafından ajanlık teklifi almıştı. Baba Mundlos bu teklif konusunda mahkemede bir tek cümle sarf etmedi. Müdahil avukatlar da sormadı.
MUNDLOS’LA BAĞLANTILI ÖNEMLİ AJAN
Baba Mundlos, ifadesinde, ilerleyen yıllarda oğlu üzerinde üç kişinin önemli etkisi olduğunu anlattı. Bunlardan birincisi Thomas Stark. Beate Zschape’nin Uwe Böhnhardt’tan ayrıldıktan sonra sevgili olduğu Stark, Berlin Kriminal Dairesinin (LKA) resmi çalışanıydı. Uwe Mundlos askerden döndükten sonra, oturup saatlerce Stark’a mektup yazıyormuş. Yazılan bir mektubu gözüyle gördüğünü söyleyen baba Mundlos, “Oğlum önemli görmediği bir kişi için oturup saatlerce mektup yazacak birisi değildi. Stark’ın onun üzerinde çok etkili olduğunu fark ettim” diyordu.
Stark’ın o zaman Chemnitz’de cezaevinde olduğunu anlatan baba Mundlos, oğlunun iki-üç kişiyle birlikte kendisini cezaevinde ziyaret ettiğini de anlatarak “Oğlum bu insanın söylediklerini ciddiye alıyordu. Bunları fark ettim. Ayrıntılarını Beate’ye sorabilirsiniz” dedi.
Bir diğer kişi de Thüringener Heimatschutz’un Başkanı Tino Brandt idi. Brandt’in sürekli oğlunu ve arkadaşlarını arabalarla ırkçı konserlere, eğlencelere ve eylemlere götürdüğünü anlatan Mundlos, bu kadar parayı nereden bulduğunu o zaman da merak ettiğini ve bir gün oğluna Tino Brandt’ın ajan olabileceğini söylediğini anımsadığını mahkeme huzurunda anlattı. Oğlu Uwe de bunu gidip aynen Brandt’a anlatmış. Uwe Mundlos ve diğer ikili üzerinde etkili olan bir diğer isim ise Andre Kapke. Jena’da yaşayan ve Mundlos’un babasından bir gün sonra dinlenmesi planlanan ancak duruşmaya gelmeyen Kapke, üçlüye doğrudan emirleri ileten kişi olarak biliniyor. Baba Mundlos da verdiği ifadede buna dikkat çekti. Mundlos’un Jena’da düzenlenen ırkçı gösteriler için izin almasını genellikle Kapke istiyormuş. Kapke’nin ajan olduğuna dair somut bir bilgi henüz açığa çıkmış değil. Kapke’nin dinlenmesi mahkeme tarafından planlanmıştı, ancak ikinci kez mazeret bildirerek katılmadı. Bu nedenle 2014’teki duruşmalarda dinlenecek bu ajanların verecekleri ifadeler, istihbarat-NSU bağlantısını önemli olacak.
İNTİHAR MI ETTİLER, ÖLDÜRÜLDÜLER Mİ?
Göçmen esnafları katleden Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın 4 Kasım 2011’de Eisenach’ta bir karavanın içinde ölü olarak bulunması, polis tarafından “intihar ettiler” şeklinde duyurulmuştu. Ancak, Böhnhardt’ı öldürdükten sonra intihar ettiği ifade edilen Mundlos’un cesedi üzerinde yapılan otopside iki kurşun tespit edilmişti. İddialara göre Uwe Mundlos, ilk kurşunu sıktıktan sonra yeniden mermiyi silaha sürmüş ve ikinci kez ateş etmişti. Ancak, bunun pek mümkün olmadığı ileri sürülüyor. Baba Mundlos verdiği ifadede oğlunun kimliğinin hemen olay yerinde tespit edilmesinin, Böhnhardt’ın parmak izi kayıtlarının ise olmamasının dikkat çekici olduğuna işaret etti. Polisten oğlunun cesedini alan Mundlos, daha sonra Berlin’e götürerek bilirkişi heyetine otopsi yaptırıyor. Her iki otopsi arasındaki en önemli fark kullanılan silah. Polisin iddiasına göre uzun namlulu silahla intihar edildiği ifade edilirken, Berlin’deki otopside tabanca olduğu belirtiliyor. Bu da cinayetlerin ortaya çıkmasından sonra gündeme gelen, “İntihar mı ettiler yoksa ortadan mı kaldırıldılar?” sorusunun halen aydınlanmadığını gösteriyor.
IRKÇI SALDIRILAR BİLİNENDEN DAHA FAZLA
Almanya’da ırkçılar tarafından yapılan saldırıların sayısının bilinenden daha fazla olduğu ortaya çıktı. Neuen Osnabrücken Zeitung’un Federal Kriminal Dairesi ve eyalet emniyet birimlerinde dayandırarak verdiği habere göre, NSU cinayetlerinin ortaya çıkmasından sonra 3 bin 300 öldürme ve öldürme girişimi olayının yeniden incelemeye tabi tutulduğu ve bunlardan 746’sının ırkçı saldırı olabileceği ifade edildi. Konuyla ilgili çalışmayı doğrulayan Federal İçişleri Bakanlığı, bu olaylar hakkında araştırmanın yeniden yapılacağını ifade etti. Şu ana kadar çözülemeyen olayların 1990-2011 yılları arasında gerçekleştiği dile getirildi.
Bakanlık bugüne kadar sıradan bir banka soygunu ve hırsızlık olaylarının da arkasında Neonazilerin olup olmayacağı yönünde araştırılacağını da dile getirdi.
Federal Hükümet tarafından tutulan istatistiklere göre 1990’dan sonra yaklaşık 60 kişi Neonaziler tarafından katledilmiş. Ancak değişik vakıflar ve yayın organları tarafından yapılan araştırmada ise bu sayının 150’nin üzerinde olduğu ifade ediliyor.
8 AY, 71 DURUŞMA... HALA İŞİN BAŞINDAYIZ
17 Nisan 2013’te başlaması planlanan ancak basının akreditasyonu konusunda yaşanan sorunlardan ötürü 6 Mayıs’ta başlayan NSU davasında, 2013’ün sonuncusu olan 71. duruşmaya kadar yüzün üzerinde tanık dinlendi. Kurban yakınları, cinayetleri araştıran komiserler, görgü tanıkları, katillerin aileleri, arkadaşları, istihbarat örgütü elemanları...
Ama bütün anlatılanlara rağmen hâlen başlangıç aşamasındayız. Katillerin arkasında gerçekten hangi güçlerin olduğu, Türkiyeli esnafların neden öldürüldüğüne dair somut bir bilgiye ulaşılabilmiş değil.
Hatta, bugünkü haliyle başsanık Beate Zschaepe’nin, ölen Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt’ın suç ortağı olduğu da ispatlanabilmiş değil. Her ne kadar iddianamede “suç ortağı” denilmesine ve bu suçtan yargılanması talep edilmesine rağmen bu hukuken kanıtlanabilmiş değil. Bu nedenle eğer, dava sonrasında kadar suç ortağı olduğu kanıtlanamazsa, o zaman “cinayete yardımcı olmaktan” hafif bir ceza alabilir.
Bugüne kadar dinlenen kilit durumdaki tanıkların hiçbirisi ciddi anlamda, cinayetleri işleyen üçlü (Zschaepe, Mundlos ve Böhnhardt) ile istihbarat örgütleri arasındaki bağlantıyı ortaya koyabilmiş değil.
Doğrusu buna pek olanak da verilmiyor. Zira, bu yöndeki açıklamalar, sorular genellikle geçiştiriliyor.
Bu nedenle, 2013 sonu itibarıyla, hem kurban yakınlarında hem de müdahil avukatlarda dava sonrasında kendilerini memnun edecek bir karar beklentisi yok. En önemlisi de bugünden davanın mahkeme karşısına çıkarılanlardan ibaret kalacağı endişesi ağırlık kazanmış durumda.
Dolayısıyla “yüzyılın davası” olarak adlandırılan NSU davasında, 2013’te ciddi bir ilerleme kaydedilmedi. “Umutlar” önümüzdeki yıl davanın beklentilere yanıt verecek biçimde sürmesine kalmış görünüyor.
Aksi halde Almanya, ırkçı örgütler ile istihbarat örgütleri arasındaki ilişkilerin sorgulanması, işlenen cinayetlerin gerçek anlamda aydınlatılması konusunda tarihsel bir fırsatı kaçırmış olur.