Geride kalanlar
Metin Alma*
Sürdürülebilir insan hayatı için sorumluluklar deryasında yer buluyoruz kendimize. Bu sorumlulukların yaptırım gücü o kadar fazla ki; sonucunun nasıl olacağını bilmemiz bazen imkansız oluyor. Kapitalist sistem insan hayatının koşullarını belirliyor, yaşam tarzlarından tutun kendisi için bilim bile yapabiliyor. Elinde parasal gücü olan insan bu yaşamı yaşabiliyor. Sermayenin derdinde olmayıp sadece karın doyurma derdinde olan insanlar ise Roboski’de olduğu gibi aç kalmaya ve ölüme mahkum ediliyor.
Roboski katliamında yaşamını yitiren yiğitler bu kapitalist düzenin kurbanı olurken, geride kalan insanlar bu düzenin gazabını hala çekiyor. Peki ya Roboski sınırında neler oluyor? Ekonomik faaliyetlerin sınır, hudut belirleyemediğini hepimiz biliyoruz ve Roboski’de herhangi bir fabrikanın veya iş hanının olmadığını da.
HUKUK DERSİNDEN YİNE KALDILAR
28 Aralık gününü kendilerine hedef gün olarak belirlemişlerdi ve o gün sınırı geçen 37 kişi değil daha fazla kişi olsaydı bile bu kirli oyun oynanacaktı. Senaryonun sonunda perdeyi 34 fidanın solmasıyla bitiren Roboski sınırı daha yaralayıcı anlarını bekliyordu. Öyle ki her gece köy muhtarlarının askeriyeye kaçakçılar hakkında bilgi verdiği bilinirken katliam gecesinde bir muammaya bürünmeleri tesadüfi değil. Ama unuttukları bu halkın zaten yıllardır acı çektiği, insanca yaşamın gerisinde bırakıldığı ve Roboski’de yaşamın günden güne annelerin ağıtlarıyla soluksuz kalmasıydı.
Devlet bu katliamı örtbas etmek için elinden ne geldiyse yaptı. İnsan hayatının parayla satın alınabileceğini düşündü. 34 yiğidin katledilmesine neden olan silahların koruyuculuk üzerinden o halka geri verilmesine kadar türlü oyunlar oynadı. Fakat bir türlü anayasada geçen ‘Hukuk Devleti’ tabirine uyamadı ve hukuk dersinden sınıfta kaldı.
DEVLETİN CEVABI!
Bir anne yüreği hukuktan daha üstündür! 34 yiğidin acısını yaşayan anneler, askerleri taşıyan arabanın devrilmesinde herkese ders veriyordu aslında. Canı yanan askerin ağıdını yakabiliyordu Roboski anneleri. Kimse unutmamalıdır ki; kendi evlatlarının mezarlarını yetim bırakıp o askerlerin yarasına merhem olmaya giden Roboski anneleri olmuştur. Ama görüyoruz ki devletin cevabı; failleri saklamak, Uludere kaymakamı darp edildi diye valilik mertebesine atamak ve en önemlisi katillerin yargılanacağı sanık sandalyelerine Roboski vatandaşlarını oturtmak oldu. Bu durum Roboski vatandaşlarıyla sınırlı kalmıyor, bundan kim söz ediyorsa ceza yağmuruna tutuluyordu.
ZULMÜN HESABINI SORABİLELİM
Herkes bu katliamın aydınlatılmasını beklerken aksi yönde çalışmalar hiç hız kesmedi. Parlamentoda komisyonlar kuruldu katliamları meşru gösterme adına. Ölümler artık normal görülmeye başlandı ve böyle lanse edildi. Çoğu arkadaşım: “Keşke biz de o yiğitlerin içinde olsaydık da bu acıyı görmeseydik.” diyor. Onlara her zaman cevabım: “Belki onlar katledilirken çok acı yaşamadılar ama biz bu acıyı bile bile yaşamalıyız ki, bize yapılan zulmün hesabını sorabilelim. Yaşamanın mücadelesini vermeliyiz ki, biz ve neslimiz gelecek umutlarımızdan konuşabilelim. Katliamların , işkencelerin olmadığı bir hayat sürebilelim…” şeklinde oluyor.
Peki ya onlar, gözyaşları akmaktan kuruyan anneleri hiç düşünüyorlar mı? Vicdan meselesi derim ama şunu da eklerim. Yüreğinde vicdan olan insanlar buna ancak vicdan meselesi diyebilir.
IZDIRAP ÇEKTİRMEYİ PLANLAMIŞLARDI
ORADAKİ insanların hepsi sisteme göre ‘kaçakçılık’ denilen faaliyetlere zorlanıyor. Her ne kadar koruculuk sisteminin kalkması gündeme gelse de coğrafyadaki insanlara bunun dışında başka alternatif sunulmadı, sunulmuyor da. Kaçakçılıktan haberdar olan devlet çoğu zaman kaçakçıları izliyor, çoğu zaman da askeriyenin yakıt ihtiyacını o gün hangi kaçakçıya denk geldiyse karşılıyordu. Öyle olacak ki yakıt ihtiyaçları kalmamış ve bu düzenin ızdırabını bölge halkına çektirmeyi planlamışlardı.
*Roboski’de hayatını kaybeden Nadir Alma’nın kuzeni
Evrensel'i Takip Et