Dantelime dokunma!
Bizden sonraki kuşakların hatırına çok düşmeyecektir, bu yüzden kendilerini şanssız hissetmeleri lazım esasında. Aslında kökeni çok eskiye dayanıyor, bakmayın siz çabucak unutuluverişine. Anneannenizin, babannenizin yanına biraz ilişiverin, başlar anlatmaya nasıl emek çeke çeke yaptığını… Açık kalan herşeyin üzerini örtmeye koşullanmışız bilmeden. “Sehpanın üstü öyle boş boş durur mu, ya ahizeli telefon alimallah tozlanırsa ne olur? Televizyon açık ya da kapalı farketmez sarkıtılacak o ordan!”
Gülşah İMREK
Bizden sonraki kuşakların hatırına çok düşmeyecektir, bu yüzden kendilerini şanssız hissetmeleri lazım esasında. Aslında kökeni çok eskiye dayanıyor, bakmayın siz çabucak unutuluverişine. Anneannenizin, babannenizin yanına biraz ilişiverin, başlar anlatmaya nasıl emek çeke çeke yaptığını… Açık kalan herşeyin üzerini örtmeye koşullanmışız bilmeden. “Sehpanın üstü öyle boş boş durur mu, ya ahizeli telefon alimallah tozlanırsa ne olur? Televizyon açık ya da kapalı farketmez sarkıtılacak o ordan!”
Ay neden mi bahsediyorum? Sizin aklınıza ne geldiyse ondan aslında canlarım. Nereyi örttüğünün hiçbir önemi olmayan, değersizleştirdikleri, bir türlü görmedikleri emeğimizi gözlerine gözlerine sokmamızı sağlayacak şey ne olabilir? Dantel elbette… Vitrinlerin daha çekici görünmesi için, fırın tepsisini tutmak için, fiskosun üzerine örtmek için… Eğer babaannem gibi sizin için de ipin ucu kaçtıysa oklava kılıfı bile örebilirsiniz…Yetmedi mi? Kül tablasının içi boş görünmesin diye ördüklerimiz var bir de. Ne işe yarıyordu gerçekten? Nasıl bir anlamı vardı? Çok basit. Çok gereksiz, “Anne ben kullanmam onları dantel mi kaldı allahaşkına?” diye söylenip durduğumuz o örtüler aslında ruhumuzun derinliklerinde nelere tekabül ediyordu hiç düşündünüz mü? Düşünmediniz..Çünkü artık çok kolay tüketiliyor herşey, akıllı telefonlarımızda twitter, facebook derken oklava kılıfı örmeye ne hacet? Her kadın çeyizini kendisi yaparmış, pardon kendisi örermiş. E tabi eve konulacak her eşyanın yanında bir de eşantiyon verilir gibi danteli varmış malum… “Günde 12 saat mesai mi yapıyorsun? Hiç önemi yok, zevkle, şevkle…” Evin içindeki eşyalar bitti mi? En son çeyiz sandığının üzerine de bir tane. “Oh be rahatım artık…”
İŞİMİZİ DE GÖRMEDİ DEĞİL HANİ
Elbette sadece bir örtme içgüdüsü değildi tığla, şişle, iple bizi haşır neşir yapan. Günün stresini atmanın küçük bir yoluydu da ilmek ilmek örmek. Her ilmekte akıp gidiyordu canımızı sıkan ne varsa biz farketmeden. Farketmeden diyorum çünkü düşünüdükçe stres yapıyor insan, e düşünemiyorsun ki örmeye bir başlayınca. Ev işi, çocukların ihtiyacı, kocanın derdi, patronun lafı…Daha türlü neden bulunabilirdi elbette canımızı sıkmak için. Bir çeşit terapiydi yahu anlayın işte… Ördüklerimizi hep süs olsun diye de yapmadık hem. Mutfak önlüğü de oldu, havlu kenarı oldu, bir yastığa baş da koyduk dantelimizle. Soran misafirlere yemek masasının üstüne çıkıp; “Ben yaptım ben yaptım” diye hoplayasımız geldi de zor tuttuk kendimizi, oturduğumuz yerden edalı edalı “ben işledim” dedik, bir gerindik bir gerindik...
Hiç unutmam bir gün “Zeliha Abla yatak odasına da örmeye gerek var mı acaba?” diye sordum. “Aaa olmaz olur mu kızım, temiz temiz ütüler koyarsın. Sonra kocana sarılıp uyursun.” dedi. Komodinin üzerindeki dantelle, kocam arasındaki bağlantıyı bulabilmenin derdindeyim hala…
CANIM MAHALLEMİN DANTEL GİRLS EKİBİ..
Tabii komşuluklar daha sıcak, daha samimiydi eskiden. Sokak sohbetleri vardı. Yemek telaşı bitti mi? “E madem çocuk dışarıda oynamak istiyor, ben de göz kulak olayım” diyerek çıkar kadınlar kapının önüne. Yan komşu Latife teyze gelir, Nazike teyze ile gelini olmadan olur mu? Altın dişli Melahat da geldi mi 80 Evler’in Dantel Girls ekibi tam kadro mahallede. E tabi çayı da mahallenin en yeni gelini kimse o demler. O salkım salkım danteller, bembeyeaz ipler, minik poşetlerde kirlenmesin diye sakına sakına korunan modellerin gözünüzü almasına izin vermeyen bir dantel örneği vardır ki, bakmaktan kendinizi alamazsınız. Yeni gelinin getirdiği çaydanlığın üstündeki püskül püskül dantel, renkli iplikten. Dantelin envai çeşidini gören benim için bile fazla yani! Yeni gelin elinin marifetini, evinin dirliğini, çeyizinin bolluğunu gösterir elbet bu çaydanlık örtüsü ya, siz zannediyor musunuz ki işlevleri bunlarla sınırlıdır! O örtü var ya o örtü, bir yandan da çaydanlık soğumasın, çayı uzun süre sıcak sıcak yudumlayalım diye yapılmıştır. Bilmiyorsanız benim gibi, sakın sormayın orta yerde anacım, o iğneleyici bakışlar, “bundan kadın mı olur”lar üstünüze boca ediliverir, benden demesi.
O BİR “DANTEL” DEN DAHA FAZLASI
Sürahi başlığı, bardak altlığı, tepsi içliği derken herhalde bir tek banyoda yok diye düşünüyordum ki... Babaanem kulağıma hafifçe eğilip, “Bak bu da deterjanlık, nasıl olmuş?” der. O an anlarım. Her yere, herkese yetecek kadar vardır onlardan.
Gördüğünüz gibi bir dantel asla sadece dantel değildir. O tığın her batışında, her zincir çekişimizde ellerimizle ördüğümüz hayatın derdi, tasası, güzelliği var. Hem ne modeller var bi bilseniz. Türkan Şoray kirpiği mi ararsın, fiskosun üzerine güldalı mı, çifte dostlar mı… Üretken varlıklarız vesselam. Emek çeke çeke yaptığımız o güzelim el işleri yerini patchworklere, hazır takımlara bıraktı şimdilerde…Tabii ki yerini dolduramaz dantelceğizlerinizin.
O zamanın “örenkadın”ları şimdinin “direnkadın” ları oldu. Hakikaten Gezi Direnişi’nde AKM Binasının üzerinden de sartılacak diye düşünmedim değil. E onların duvar yazısı varsa bizim de dantelimiz var diyen eski “Dantel Girls”lerden kim kaldı azizim. Babaaneciğimi kaybettiğimize göre; bir ben, bir de bu yazıyı okuyan sen...