Ve işte kumdan kaleleri yıkılıyor!
Kibirle, cüretle, kaba kuvvetle ve dahi hep olumsuzu çağrıştıran kelimeler dizisiyle tanımlanabilecek yönetme anlayışı bu azametli kumdan kale inşaatı içindi. O kale inşaatında ipotek altına alındı gelecek umutlarımız. Yükseldikçe yükseldi yapı, ipotekli yaşamların gözünde de büyüdükçe büyüdü cüssesi, yıkılmaz kale duvarları sahte görüntüsü her hak talebinde çıktı karşımıza.
Kibirle, cüretle, kaba kuvvetle ve dahi hep olumsuzu çağrıştıran kelimeler dizisiyle tanımlanabilecek yönetme anlayışı bu azametli kumdan kale inşaatı içindi. O kale inşaatında ipotek altına alındı gelecek umutlarımız. Yükseldikçe yükseldi yapı, ipotekli yaşamların gözünde de büyüdükçe büyüdü cüssesi, yıkılmaz kale duvarları sahte görüntüsü her hak talebinde çıktı karşımıza.
Amma kumdandı işte; ve her kumdan kale gibi denizin bir dalgasının insafına muhtaçtı.
Sanmayın ki denizin dalgası diye kamplaşmalardan, restleşmelerden, çıkar kavgalarındaki paylarından memnuniyetsizlerden, ortalığa belge saçanlardan, ha bire devletin sağında solunda el ele işler yapıp sonradan adı paralele çıkanlardan bahsediyoruz!
Deniz dediğimiz, genciyle yaşlısıyla, işçisiyle emeklisiyle, Kürdüyle Türküyle, kırda ot biçeni, şehrin kenarına itileni, merkezinde ekmek derdinde koşanıyla bir bütün halk aslında.
Ve en çok da kadınlar. Yani dalganın çarpma kuvvetini artıranlar.
Bu zamana kadar kardeş kardeş bölüştükleri rantın denklemi bozulunca “ne istediler de vermedik” diye açıklıkla ilan edenlerin, foyası dökülen peşkeşi “dış güçler, çete işi, lobiler”in üzerine yıkarak kendini aklamaya çalışanların kumdan kaleleri yıkılıyor her adımda… Yağma sofrasına oturanlar iri kemik kapma yarışında baş köşede kalmak için tüm siyasi, hukuki, idari mekanizmaları ele geçirip, “milli irade”ye sığınarak yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışırken, sofrada yenen bizim emeğimizden ve hayatımızdan çalınanlar olmuştu.
Özelleştirmeler, TOKİ’nin yağmacılığı, Ortadoğu ve Arap ülkelerinde eli en kirli odaklarla girilen ilişkiler üzerinden bavullarla taşınan kirli paralar, hazine arazilerinin yandaşlara peşkeş çekilmesi, imar düzenlemeleriyle rant ilişkilerinin gündelik hale getirilmesi…
İşimizden, evimizden, huzurumuzdan, barışımızdan, kentimizden, yeşilimizden, hakkımızdan ve hukukumuzdan çalınması…
Yarattıkları kirlilik hesap cüzdanlarına sığanlardan çok daha fazla…
Hakka ve adalete kıymet veren bir kültürel yapıyı “iş yapsınlar da yesinler”e dönüştüren, adalet ve hak kavramının içini boşaltarak halkın duygusunu “açığa çıkıyor da ne oluyor, hiçbirine bir şey olmaz, olan gene bize olur”a dönüştüren bu kirlilik ile kadınları insan yerine bile koymayan, kadınların her türden hak gaspını “istikrar” pahasına meşrulaştıran kirlilik aynı yerden can buluyor. Bu yüzden de kendilerinin ve çocuklarının geleceğine ipotek koyanlara en çok kadınlar öfkeleniyor…
Öfke iyidir, ama kendi başına nedir ki? Öfke, sen onu bilinçli bir değiştirme iradesine dönüştürmedikçe sana bilenen bir bıçaktan başka ne olabilir ki?
2013 yılı savaş koşullarının en çok yaraladığı kesim olan kadınların “barış” seslerinin karşılık bulduğu bir süreçle başladı. Senenin ortasına, yaşamın her noktasına ceberrutça dalan iktidar müdahalesine karşı kadınların en güzel renkleriyle meydanları doldurduğu Gezi direnişi damgasını vurdu. Sene sonunda ise iktidarın yolsuzluk ve talan cumhuriyeti kurup kendi çocuklarına dünyayı parsel parsel mal eylemelerine karşı öfke gösterdi kendini. 2013, kadınların öfkesinin bilinçli bir değiştirme iradesiyle barışı da, yaşamı da, geleceği de kazanabileceğini gösterdiği çok verimli bir yıl oldu. 2014’e de değiştirme umudunu diri turan irili ufaklı örgütlenmeler, kadın dernekleri, mahalle oluşumları, Halkların Demokratik Kongresi gibi çok çeşitli kesimlerden insanların buluştuğu siyasi oluşumların deneyimleri ile giriyoruz.
Umudumuz o ki bu deneyimler daha çok kadına direnç noktası olacak. Ve umudumuz o ki kumdan kaleleri yıkan dalgalar çarpma kuvvetini artıracak ve temizleyecek tüm kirlerden pislerden sahilimizi…
***
2014’ün ilk sayısı elinizde. Yeni yıl için geriye doğru saydığınız saatlerde biz de kadınların heyecanla dergimize gönderdiği yazıların içinde, o yazılarda ifade edilen sorunlar bir son bulsun diye geriye doğru bir sayım gerçekleştiriyorduk ekipçe. 2008’den bu yana bu dergide ne kadar çok şey biriktirdiğimiz görerek, yeni yılda size daha iyi bir dergi sunabilmenin planlarını yaparak hazırladık bu sayımızı. Bir sonraki ay size sürprizlerimiz olacak!
Bu sayıda ise bol öfkeli, bol beddualı mektuplar ve röportajlar sizin içinizden geçenlere tercüman olacak. Tahmin ettiğiniz gibi bunlar yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına ilişkinler. Bir taraftan da birkaç aydır üzerinde durmaya çalıştığımız yerel yönetimler ve kadın ilişkisine ilişkin somut deneyim aktarımlarına devam ediyoruz. Mamak’tan ve Eskişehir’den kadın muhtarların anlattıklarının ve Pertekli kadınların kadın meclisi deneyimlerinin pek çok kadına yerel yönetimlerde aday olmak için umut vereceğini düşünmek bile güzel!
Direngen işçi kadınların yüzlerine düşen gülümsemeleri taşıdık sayfalarımıza; Kocaeli’den, İstanbul’dan, İzmir’den, Eskişehir’den, Çorlu’dan işçi kadınların ilmek ilmek ördüğü birliktelikler kör düğüm olmuş sorunların kim tarafından nasıl çözüleceğini de gösteriyor bize.
Tarih sayfamızı hazırlarken çok heyecanlandık bu sayıda. Dünyanın uzak bir köşesinden maden işçisi eşi kadınların bu dünya üzerinde “değişmez” denilen ne varsa kaldırıp çöpe attığı bu şahane hikaye Fulya’nın kaleminden döküldü. Yakın bir zamanda Hayat Televizyonu ekranlarında da bu hikayenin filmini izleyeceksiniz, ne güzel değil mi?
Gelecek ay seçim çalışmaları hızlanacak, eminiz ki siz de bu seçimler hakkındaki fikrinizi, adaylara ilişkin değerlendirmelerinizi, kendi kentinizin, mahallenizin, sokağınızın dertlerini bizimle paylaşarak dergimizin okuyucusu kadınlarla buluşmak istersiniz.
Elinizi korkak alıştırmayın, aklınızdan ve yüreğinizden geçen her şey için sayfalarımız sizin!
Bize yazın…