25 Ocak 2014 08:59

SUNU:

Bugün 25 Ocak devriminin 3. yıl dönümü. 25 Ocakta sokaklara çıkan milyonlarca Mısırlı 11 Şubat’ta 30 yıldır hüküm süren Eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’i devirdi. Mısırlılar, Mübarek’in devrilmesinin ardından yönetimi alan Müslüman Kardeşler’e (İhvan) ve Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı ‘25 Ocak Devrimini çaldılar’ sloganıyla eylemlerini sürdürdüler. Mursi’nin görevi devralmasının birinci yıl dönümde başlayan gösterilerin akabinde, 3 Temmuz akşamı Mısır ordusu bir darbeyle Mursi’yi görevden uzaklaştırdı. Peki, 25 Ocak Devrimini kim çaldı? Mübarek rejiminin derin devleti mi, General Abdülfettah Sisi mi, laik-liberal kesimler mi yoksa Müslüman Kardeşler mi?  devrimden darbeye Mısır dosyamızda 25 Ocak’tan 3 Temmuz’a uzanan süreci değerlendiriyoruz.

Demir Çalışkan
Ortadoğu’da gazetecilik yaptı ve halen Ortadoğu üzerinde çalışmaktadır.

 

25 Ocak 2011’de başlayan ve 11 Şubat’ta Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan “25 Ocak Devrimi” Ortadoğu tarihi için büyük bir dönemeç oldu. Kimilerinin “Tahrir Devrimi’’ olarak da adlandırdığı süreç, dünyayı sarsan ve Suriye’deki savaşa kadar Arap Baharı olarak bilinen sürecin en önemli ayağı oldu. Tahrir Meydanı merkezli ayaklanmalarda, güvenlik güçlerinin saldırılarına rağmen, Mısırlılar günlerce alanlardan çekilmedi. Mübarek’in istifasından sonra da “Devrim tamamlanmadı halen devam ediyor” sloganlarıyla meydanları terk etmek istemeyen Mısırlı devrimciler, hiç kuşkusuz dünyada bir şok etkisi yarattı ve “Ortadoğu’nun Kaderi” algısını yerle bir etti.

25 OCAK’TAN 3 TEMMUZ’A ÇALINAN DEVRİM…
Mübarek’in istifasının ardından ortalık dinmedi. Tahrir Meydanı’nda orduya ait tankların üstünde  devrimi kutlayan halk, daha sonra “devrim çalınmak isteniyor’’ şiarıyla sokaklara indi. Ordunun cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yönetimi sivil Cumhurbaşkanı Mursi’ye devretmesinin ardından da Mısır’da ortalık durulmadı. Askeri Konsey gitti ancak bu sefer hedef tahtasında ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin mensup olduğu Müslüman Kardeşler teşkilatı vardı. Mursi’nin bir senelik yönetimi boyunca gösteriler devam etti.  Daha önce Askeri Konseye karşı atılan ‘devrim devam ediyor’ sloganları İhvan’a karşı atılmaya başlandı. Mısırlılar, Mursi ve Müslüman Kardeşler teşkilatının devrimi çalmaya çalıştıklarını biliyorlardı. Ancak İhvan ve Mursi yanlıları, ülkedeki istikrarsızlığın nedeninin eski rejim olduğunu iddia ettiler.
Mursi’nin görevi devralmasının birinci yıl dönümde başlayan gösterilerin akabinde, 3 Temmuz akşamı Mısır ordusu bir darbeyle Mursi’yi görevden uzaklaştırdı. Bu sefer Müslüman Kardeşler ve diğer Mursi yanlıları darbenin ‘‘25 Ocak Devrimiyle gelen halk iradesine karşı olduğu’’ düşüncesiyle direnişe başladı. Birçok kesim tarafından 3 Temmuz’un 25 Ocak’ın rövanşı olduğu yönünde yorumlar yapıldı. Yani onlara göre ‘devrim çalınmıştı’.

25 OCAK DEVRİMİNİ KİM ÇALDI?
Peki, 25 Ocak Devrimini kim çaldı? Mübarek rejiminin derin devleti mi, General Abdülfettah Sisi mi, laik-liberal kesimler mi yoksa Müslüman Kardeşler mi?  25 Ocak’tan 3 Temmuz’a uzanan sürece bir göz atalım.

ASKER YÖNETİMİ DEVRETMİYOR…
25 Ocak gösterilerinin başarıya ulaşıp Mübarek’in devrilmesinin ardından ülke yönetimin devralan Askeri Konseyin, yönetimi bir an önce sivil bir iradeye devretmeye yanaşmaması, Mübarek’i deviren güçlerin öfkesine neden oldu.  Mübarek’i deviren Tahrir Meydanı bu sefer askere karşı dolmaya başladı. Göstericiler ordunun bir an önce yönetimi devretmesini istiyordu. Sadece Tahrir’de değil ülke genelindeki ordu karşıtı gösteriler çoğu zaman çatışmaya dönüştü.  Ülke ekonomisinin hatırı sayılır bir bölümünü kontrol eden asker kendini garanti altına almadan yönetimi sivillere devretmeyi düşünmüyordu. Askeri Konsey döneminde yaşanan olaylarda yüzlerce insan hayatını kaybetti. Yani Mübarek’e karşı halkın yanında durduğu düşünülen asker,  göstericilere karşı hiç de demokratik davranmadı.

İHVAN ASKERİN YANINDA YER ALDI
Askeri Konseye karşı yapılan gösterilerde çok önemli bir ayrıntı yer aldı. Mısırlıların hedefinde bir süre sonra sadece askeri değil İhvan da yer almaya başladı. Mısırlılara göre ve birçok siyasi harekete göre İhvan askerle anlaşma yolunu seçti ve devrimcileri yalnız bıraktı. Askeri yönetim karşıtı devrimciler bu konu da haksız da değillerdi. İhvan, orduya karşı inen insanların yanında yer almadı. O dönemde “yaskut yaskut hükm el asker (yıkılsın askeri yönetim)” sloganları ülkede yankılanırken, İhvan ‘‘ordu-halk el ele’’ şiarını benimsedi.  O dönemde, bazı kesimler, ‘Tahrir başta olmak üzere ülke genelindeki gösterilerin sonlandırmasını ve artık devrimin gerçekleştiğini, dolayısıyla ülkenin istikrara ihtiyacı olduğunu’ düşünüyordu. İhvanın tutumu da bu şekilde düşünenleri destekliyordu. 25 Ocak gösterileri sırasında meydanlara daha sonra inen ve gösterilere katıldıktan sonra diğer gruplarla omuz omuza mücadele veren, ancak Mübarek’in devrilmesinin ardından orduyla anlaşan İhvan, ta ki askeri yönetimin çok uzamasının ardından orduya karşı bir tavır takınmaya başladı.

PARLAMENTO SEÇİMLERİ VE İSLAMCILARIN YÜKSELİŞİ
İlk Parlamento seçimleri Askeri Konseyin yönetimi altında yapıldı. Seçimlerden İslamcı parti ve hareketler büyük bir zaferle çıktı. Müslüman Kardeşlerin partisi Hürriyet ve Adalet Partisi seçimlerde en fazla oy alan parti oldu ve meclisteki 235 sandalyenin sahibi oldu. Yüzde 54’lük bir katılımın olduğu seçimde İslamcıların toplam oy oranı yüzde 70’in üzerindeydi. Mısır’daki bu seçim sonucu, İslamcı kesimlerin nasıl bir yükselişe geçtiğini çok açık bir şekilde gösteriyordu.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için tarihin açıklanmasının ardından adaylar da yavaş yavaş belli olmaya başladı. Mübarek’in son günlerinde yanında olan ve bir dönem istihbarat başkanlığını yapmış, Ortadoğu’nun kara kutusu olarak bilinen Ömer Süleyman ve Mübarek’in son başbakanı Ahmet Şefik’in adaylık başvurusunda bulunmaları devrimi gerçekleştiren kesimler tarafından sert tepkiyle karşılandı.  Bu sefer gösteriler ‘‘eski rejim kalıntıları’’ olarak adlandırılan adaylara karşı başladı. Devrimi gerçekleştirenlere göre eski rejim devrimi çalmaya çalışıyordu.
Daha önce cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermeyeceğini açıklayan İhvan’ın, örgütün beyni olarak bilinen Hayrat Şatır’ı aday olarak göstermesi de oldukça tepki gördü. Diğer gruplar, zaten mecliste çoğunluğu almış olan İhvan’ın, ülkeyi tek başına kontrol altına almaya çalışmakla suçladı. Eski bir İhvan yöneticisi olan Abdülmünim Ebulfutuh’un adaylığını açıklamasının teşkilatı korkuttuğu ve buna karşı aday çıkardığı yorumları yapılsa da aski Müslüman Kardeşler Sözcüsü Mahmut Gazlan bir TV programında eleştirilere karşılık “Bakınız Türkiye’ye… İstikrar o ülkeye ancak AKP yönetimin tek başına iktidar olması ve Cumhurbaşkanının aynı partiden seçilmesinin ardından gelmiştir” dedi.  O dönemler Mısır için, ‘‘Türkiye modelinin’’ en çok konuşulduğu dönemlerdi.
Nitekim Hayrat Şatır’ın adaylığı yasal engellere takıldı. Ömer Süleyman da adaylık için gereken şartları yerine getiremedi. İhvan, Şatır’ın yerine Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Başkanı Muhammed Mursi’yi aday gösterdi.

‘DÜNYANIN ANASI MISIR, GENERAL VE ŞEYH ARASINDA’
(Mısır, sahip olduğu kadim uygarlık sebebiyle Mısırlılar tarafından böyle anılır)
Dünyanın izlediği seçimlerin birinci turundan Muhammed Mursi birinci, Ahmet Şefik de ikinci olarak çıktı. Birinci turda, genelde genç kesimler tarafından desteklenen Nasırcı aday Hamdin Sabbahi ise üçüncü oldu.
İkinci turun Mursi ve Şefik arasında geçecek olması, ülkenin ‘general ve şeyh’ arasında sıkıştığı yorumlarına neden oldu. (Not: Ahmet Şefik daha önce general olduğundan böyle bir yorum yapıldı.)
İkinci tur için geri sayım başladığında yarış da giderek kızışıyordu. Eski bir general olması hasebiyle ülkeye en kısa zamanda istikrar vaat eden Şefik, bir açıklamasında, “Beni seçerseniz Mısır Türkiye gibi olacak, Ancak İhvan kazanırsa Mısır Afganistan’a dönecek” diyordu.
Mursi ise, Şefik’in kazanması halinde eski rejimin hortlayacağını ve devrimin boşa gideceğini söylüyordu. Bu yüzden  bazı solcu ve devrimci kesimler çoğu ikinci turda Mursi’yi destekledi. Mursi, seçimleri kazanırsa ülkeye şeriat da vadediyordu.

ORDUDAN ŞEFFAF DARBE
İkinci tur seçimler yapılmış ve sıra oyların sayımına gelmişti. Ancak seçim sayım işlemleri devam ederken, Askeri Konsey yayımladığı bildiride yeni anayasal düzenlemeleri ilan etmişti. Bu düzenlemelere göre askerin yetkileri artırılarak, cumhurbaşkanı neredeyse ‘‘yetkisiz kılınmıştı’’. Seçimleri ise az bir farkla Mursi kazanmıştı.  İhvan da askerin anayasal düzenlemelerine karşı Tahrir’de oturma eylemi başlattı. Halk Meclisi ise birkaç gün önce ‘seçimlerin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle’ anayasa mahkemesi tarafından kapatılmıştı.

‘HEMEN RADİKAL KARARLAR ALDI’
Mursi yönetimi devraldıktan sonra hemen radikal kararlar almaya başladı. Bunlardan ilki anayasa mahkemesinin feshettiği parlamentoyu geri çağırmak oldu. Ancak anayasa mahkemesi ‘‘Kararlarım tartışılamaz’’diyerek bu adımı geçersiz ilan etti. Mursi yargı ile karşı karşıya gelmişti. Mursi’nin asıl şok etkisi yaratan kararı ise Askeri Konsey Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi’yi ve diğer askeri konsey üyelerini emekli etmesi oldu. Bu adım, ‘Erdoğan’ın birkaç senede yapabildiğini, Mursi 3 ayda gerçekleştirdi’ şeklinde yankılandı. Mursi, ordunun şeffaf darbe niteliğindeki anayasal düzenlemelerini de kaldırmıştı.

MURSİ ARTIK İKTİDAR OLMUŞTU
‘Mursi’nin askeri bertaraf ettiği yönündeki söylemler ise gerçeği yansıtmıyordu. Ülkedeki birçok kesime göre Mursi, askerle anlaşarak, sicili bozuk olan Mareşal Tantavi ve diğer askeri konsey üyelerine güvenli bir çıkış yolu vermişti. Askeri Konsey,  geçiş dönemi boyunca birçok suç işlemişti. Tahrir ruhunu oluşturun kesimler de başta Mareşal Tantavi olmak üzere Askeri Konsey üyelerinin yargılanmasını talep ediyorlardı. Asker, geçiş dönemi boyunca çok kan dökmüştü.
Ancak Tantavi ve ordunun ikinci adamı Sami Anaan, devlet nişanıyla onurlandırılarak emekli edilmişlerdi. Hem de ‘‘asker vadettiği gibi yönetimi sivillere devretti’’ şeklindeki propaganda eşliğinde…
Tantavi’den sonra ordunun başına kimin geçeceği ise merak konusuydu. Mursi, bu göreve genç bir ismi atadı. O dönemlerde, Arap dünyasının en büyük ordusunun başına getirilen bu genç generalin dindar kimliği ve hatta eşinin başörtülü olduğu hem Mısır sokaklarında sıkça konuşuluyordu hem de dış basında işleniyordu. Mursi’nin önünde yemin ederek görevine başlayan bu General Abdülfettah El Sisi’ydi.
Bazı kesimler için, General Sisi’nin namazı ve eşinin taktığı başörtüsü, onun İhvancı olduğunun göstergesi olmuştu. Sokaktaki Müslüman Kardeşler yanlıları da bu yorumlardan hoşnut oluyorlardı. Hatta Tantavi’nin daha önce Mursi’ye darbe planı içerisinde olduğunu ve bunu Mursi’ye ihbar edenin Sisi olduğu, bazı kesimlerce yazılıp çizilmeye başlandı.

YENİ ANAYASA HAZIRLANIYOR…
Mursi döneminde devam eden yeni anayasayı hazırlama süreci de tartışmalı bir şekilde geçiyordu. Komisyonda İslamcıların çoğunluğu sağlamış olmaları diğer kesimlerce sık sık tepki görüyordu. Başta laik, liberal ve diğer kesimler kendi fikirlerinin dikkate alınmadığından ve sürecin tamamen İslamcıların kontrolünde olduğundan yakınıyorlardı.  Aşırı Selefi gruplara mensup bazı üyelerin ‘‘kızların kaç yaşında evlendirilmesi gerektiği’’ ve ‘‘anayasanın şeriat kurallarına uygun yazılması gerektiği’’ gibi önerileri çok tepki çekiyordu.  
Müslüman Kardeşler ve Selefi Nur Partisi ise bu eleştirilere kulak asmıyordu. Özellikle Selefi Nur Partisinin tutumlarına yönelik eleştiriler karşısında Müslüman Kardeşler de sessiz kalıyordu. Bu durum, laik-liberal gruplar başta olmak üzere birçok kesimin komisyondan çekilmesine kadar gitti.
 

YARIN: Mursi'nin devrilmesi ve darbe

Evrensel'i Takip Et