Ayıp olmadı mı?
Ayten Pektaş. Hepimiz izledik, Akyazı ilçesinde açlıktan börekçide bayılan o kadını! “Açlıktan kim ölmüş?” diyen er kişi en çok da senin için yazıyorum bu yazıyı.
Ebru DAĞDELEN*
Ayten Pektaş. Hepimiz izledik, Akyazı ilçesinde açlıktan börekçide bayılan o kadını! “Açlıktan kim ölmüş?” diyen er kişi en çok da senin için yazıyorum bu yazıyı. Açlıktan bahsedeceğim. “Açlık” her anlamda… Sadece yemek ve karın doyurmakla kendini şartlandırma ve kadın denilince hemen savunmaya geçme. Bırak kadın erkeğin kaburgasında yaratıldı, onları korumalıyız gibi iyi temennilerini bir kenara. Başka bir kafan olsun bu yazdıklarımı okurken. Eskiye çok eskiye gidelim. İkimizin hayata geldiği benim açlığımın başladığı ana…
“Erkek çocuk beklenirken kız çocuğu” olarak dünyaya geldiğimizden, muhtemel ismimiz “Yeter” oldu. Yani hayata “istenilmeye aç” geldik. Doğduğumuz andan itibaren kadındık, aklımızı salıncakta sallandıramadık. Çocukluğa aç kaldık. Erkekler bacaklarını ayırarak otururken biz dizlerimizi birbirine yapıştırıp kimliğimizi gizledik, kimliğimizden utanıp sıkılmamaya aç kaldık. 13 yaşında kedi rızamızla onlarca erkek tarafından tecavüze uğradık. Dişi köpek olduk kuyruğumuzu salladık. Haklı suçluyduk. Haklı olmaya aç kaldık.
Tüm bunlara rağmen, “bende bir insanım” diye debelendik. Evin erkeklerine gönüllü emek verilirken, bizim için yapılanlar “nasıl olsa ele gidecek” denildi. Kısaca kendi evimiz de masraf olduk. Sonra çok masraf olmadan sıra Allah’ın emri, Peygamber’in kavli ile verilmeye geldi. Biz gitmek yerine “verildik”. Alınıp verilen bir şey olmayı çocukken öğrendik. Sonra biz “kafası esip gitmeye” aç kaldık. Bundandır ki eş aramak yerine bizi sahiplenecek birini aradık. Kendimize istemeden yaptığımız asıl kötülük, kahır dolu lanet şey aslında bu! Kendimize aç kaldık. Erkeğin “elinin karası” olduk. Avrat olduk! Evliliğimizin ‘ilk gece’si savaşı onaylanmış onurumuzun yaralı, kanlı çarşafından fark etmeden biz bile böbürlendik. Mağlup olduğumuz savaşı kazanmış saydık. Kendi ayakları üzerinde duramayacak şekilde yetiştirilmemiştik. Çocuk yaparak kendimizi koca evinde sağlamlaştırmaya çalışmamız da bu yüzden belki. Yani “ayakta durmaya” aç kaldık. “En az üç çocuk!” denildi isyan etmedik, yatak yan gelip yatma yeri değildir dedik. Hamileyken sokağa çıkıp, millete seksi hatırlatmamamız söylendi. Zaten kadındık, baştan ayağa erotizm kokuyorduk yeterince. Yürüyen, emziren, yemek yapan, sevişen, erkeklerin aklına abuk sapık fikirler koyan, doğuştan gelen ayıba kaçan hallerimiz, kırınmalarımız vardı bizim. Dolayısıyla biz bundan çok utandık. Utanılacak bir şey olduğumuza utandık. “Utanmamaya” çok aç kaldık.
“Kadın dediğin sokakta hanımefendi, mutfakta aşçı, yatakta orospu olur” diye tanımlandık. “Erkeğin kalbine giden yol mutfaktan geçer”, “bir erkeği ancak yatakta ikna edebilirsin”ler vs. İşe girip çalışalım kimseye tamah etmeden kendi ekmeğimizi kazanalım dedik. Sayın Bakan Eroğlu bize dedi ki; “evdeki işler yetmiyor mu?” Başka sayın bakanımız da dedi ki; biz kadınlar da çalışmak istediğimiz için işsizlik sorunu artıyormuş. “Madem öyle kıralım dizimizi de, onurumuzu da oturalım yerimize” dedik. Oturalım oturmasına da ne yer var, ne yurt? Bıyıklı iki dudağın arasında hükmümüz verilmiş. Sokak! Sonra bir dilim ekmek arar olduk. Aç ve muhtaç kalmadan yaşamaya aç kaldık.
Yani güzel dostum, biz çok açız. Ayten Pektaş da 2 gündür yemek yemediği için bayılmadı, aç olduğu için bayıldı. Şimdi soruyorum sana? Ayıp nerde? Benim eteğimin altında mı yoksa senin cüzdanında mı? Nerde o ayıp? De bakim sen bi.
* Psikolog