Bir işçi önderi: Memet Kılınçaslan
‘Bir işçi sınıfı önderi’ diye kapağını açtığım kitabı, ‘İşçi sınıfına adanmış bir yaşam’ diyerek kapatıyorum. Kaybımızın büyüklüğünün farkına varıyorum. Öğrendiğim birçok şeyle birlikte, bu kitabı bütün arkadaşlarımın okumasını tavsiye ediyorum
Tuğba ÇEVİK
Kayseri
Memet Kılınçaslan Emek Partisi’nin (EMEP) kurucularındandır. Yaşamını işçi ve emekçilere, sınıf mücadelesine adayan bir önderdir. Düşünceleriyle, davranışlarıyla, direnişleriyle, aranan ve anılan, tüm emekçilerin örnek aldığı biridir.Herkesin Memet abiden öğrendiği çok şey vardır ve hala öğret-meye devam ediyor.
Emek Partisi’yle yeni tanışan biri olarak Evrensel Basım Yayın tarafından basılan; ‘Bir işçi sınıfı önderi: Memet Kılınçaslan’ kitabını okuduğumda, onda gördüğüm en önemli özellik, görüş ayrımı yapmadan bütün emekçileri kucaklamasıydı. Onu diğer herkesten ayıran en önemli özelliği bu olsa gerek. Birlikte ve örgütlü olmalıydık ama bu ayrım yapmadan olmalıydı. Çünkü baskıcı kapitalist sistem; işçileri, öğrencileri, kadınları, sanatçıları, sağcıyı, solcuyu, Kürdü, Türkü hepsini vuruyordu ve vurmaya devam ediyor. Bunun içindir ki Kılınçaslan: “İşçinin sağı solu olmaz! İki sınıf vardır. İşçi sınıfı ve işveren sınıfı.” diyor. O, “Yaşamını işçilikle ören ve partili mücadelenin gerekliliğini bu yaşam içinde kavrayan biri.” şeklinde tarif ediliyor biyografisinde. İçinde bulunduğumuz durumu sade ama tüm gerçekliğiyle bizlerin gözlerinin önüne koyuyor Memet Başkan.
KİME HİZMET EDİYORSA O SINIFTAN
1950 yılında Adıyaman’da doğan Kılınçaslan, yoksulluk nedeniyle liseden sonra eğitimine devam edemedi. Ama kendisini geliştirmesini bildi. Onun okulu, hayattı. Gördüğü dersler yoksulluk, mücadele ve örgütlenmeydi. Girdiği sınavlar direnişleri, grevleri, eylemleriydi. Bir çok farklı iş kolunda çalıştı, ‘ülke bizim için en iyi fakülte’ dermiş hep.
Hayatını ve mücadelesini, 1982 yılında kendisi gibi bir işçi olan Selvi Kılıçaslan’la birleştirdi. Övgü ve Övül adında iki kızları vardı. Hem anlayışlı bir baba hem de dertleşecek bir arkadaş olurdu kızlarına. Dr. Övgü Kılınçaslan şöyle anlatıyor onu: “Yaşatarak öğretti her şeyi ve en basit şekliyle anlattı hayatı.” Aralarında geçen diyaloğu paylaşıyor:
- Dünyada iki sınıf var, işçiler ve patronlar.
- Baba doktorlar ne oluyor peki?
- Kime hizmet ediyorsa o sınıftan oluyor.
İŞÇİ SINIFINA ADANMIŞ BİR YAŞAM
Kılınçaslan’ı anmak, onun düşüncelerini yaşatmakla olur. Onun işçi tavrını benimsemekle olur. Onun bize çağrısı şudur: “Yaşamımızı her gün daha da kötüleştiren, ayrımcılığı körükleyen, birlik beraberliğimizi bozmaya çalışan, haklarımızı gasp edip büyük patronlara hizmet eden güçlere karşı; kendi aramızdaki ayrılıkları, inanç ve mezhep farklılıklarını bir yana bırakarak, kendi taleple-rimiz etrafında kenetlenmek ve örgütlenmek için uğraş verelim. Yani işsizliğe, yoksulluğa, emperyalist oyunlara, inkar politikalarına, işbirlikçiliğe karşı, demokrasi ve özgürlük için birleşelim.”
‘Bir işçi sınıfı önderi’ diye kapağını açtığım kitabı, ‘İşçi sınıfına adanmış bir yaşam’ diyerek kapatıyorum. Kaybımızın büyüklüğünün farkına varıyorum. Öğrendiğim birçok şeyle birlikte, bu kitabı bütün arkadaşlarımın okumasını tavsiye ediyorum.
ARKADAŞLARI ONUN İÇİN BİR HAZİNEYDİ
İYİ bir eş ve baba olmasının yanı sıra samimi bir dosttu Kılınçaslan. Arkadaşları onun için birer hazineydi aynı zamanda. Arkadaşları da Kılınçaslan ile aynı uğurda sömürüyle, yoksullukla kavga veriyorlardı. Kitapta bu konuyla ilgili eşinin anlattığı bir olay çok hoşuma gitti: “O dönemlerde duymuştum Necmi’yi, Orhan’ı, Mustafa’yı. Ül-ker’den yol arkadaşlarını. O kadar iyi arkadaşlarmış ki; Orhan evlendiğinde kömür alacak paraları olmadığı için apartmanların kömürlüklerinden arkadaşlarıyla birlikte kömür çalıp Orhan’ın evine getirirlermiş.”